Anayasa’nın 34. maddesi çok açık; “herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Anayasa Mahkemesi (AYM), 2023 yılının Ekim ayında verdiği kararla, yıllardır Taksim Meydanı’ndaki 1 Mayıs kutlamalarının engellenerek, gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine hükmetmiş ve 1977 1 Mayıs’ına gönderme yaparak, Taksim Meydanı’nın ortak hafızadaki önemini vurgulaşmıştı. Buna rağmen işçinin, emekçinin Taksim Meydanı’na gidişi bir kez daha engellendi.  

*** 

Saraçhane’de toplanarak Taksim’e yürümek isteyen işçilerin önüne polisten duvar örüldü. Artan yoksulluk ve sömürüye karşı sesini duyurmak isteyen işçilerin üzerine polis biber gazı sıktı, plastik mermi kullandı.

217 kişi gözaltına alındı. AYM’nin Anayasa’ya uygundur dediği yürüyüşü İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ‘kanunsuz’ ilan etti. İstanbul Valisi Davut Gül, anayasal hakkını kullanırken gözaltına alınan işçiler için “devlet yarına bırakır ama yanına bırakmaz” dedi. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, anayasal hakkı konusunda direten işçileri hukuk ve kural tanımamakla suçlayarak, “sizin gibilere demokrasi çok fazla, ya devlet başa ye kuzgun leşe” ifadelerini kullandı. Bütün bu sözler, iktidarın ‘daha özgürlükçü ve kapsayıcı bir Anayasa’ yapma iddiasıyla siyasi parti ziyaretlerine başladığı bugünlerde kayda geçti. 

*** 

Gerek Saraçhane’de toplanan Emek Partisi üyelerinin ellerindeki Evrensel gazetesine polis arama noktasında el konulduğuna dair basına yansıyan bilgi olsun, gerek korteji takip eden gazetecilere yönelik polisin canlı yayında duyulan “basını süpürün” emri olsun, gerekse Taksim’in işçiye kapatılmasıyla AYM kararına açıkça karşı çıkılması olsun, bunların hiçbiri daha fazla özgürlük için yeni Anayasa konuşulan bir ülkede yaşanmaz, yaşanamaz. Basın, ülkedeki tüm özgürlüklerin güvencesidir ve yıllardır olduğu gibi bağımsızlığını yok etmek, maddi-manevi baskı altında tutarak işlevsizleşmesine sebep olmak aynı zamanda toplumun da özgürleşmesine engel olmak demektir. Özgür basın, demokrasinin sağlıklı işleyebilmesi için gerekli olan bir kamu hizmetidir.  

*** 

Bugün, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. 1993 yılında Birleşmiş Milletler’in aldığı bir kararla hükümetlere bir çağrıda bulunulmuş ve gazetecilerin görevlerini yapabilme özgürlüğünün güvence altına alınması istenmişti. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26’ıncı ve 28’inci maddelerinde açıkça belirtildiği gibi, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka bir yolla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdehalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Basın hürdür, sansür edilemez.” Dolayısıyla 1 Mayıs günü emekçinin yürüyüş hakkıyla birlikte, alandan ‘süpürülmek’ istenen gazetecilerin de görevlerini yapabilme özgürlüğü gasp edildi.  

*** 

Türkiye’de her yıl çok sayıda gazeteci fiziksel saldırıya uğruyor, sözlü olarak tehdit ediliyor, sansürleniyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Basın kuruluşlarının haber içeriklerine erişim engelli getiriliyor, para ve yayın durdurma cezaları veriliyor, basın kartları iptal ediliyor. Basın İlan Kurumu ve Radyo-Televizyon Üst Kurulu gibi denetleme görevi bulunan kuruluşların kestiği cezalar gazeteler ve televizyon kanalları üzerinde baskı oluşturuyor, ayakta kalmaları zorlaştırılıyor. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün hazırladığı 2023 Dünya Basın Endeksi’ne göre Türkiye, 180 ülke içerisinde 165’inci sırada. Rapora göre Türkiye’de ulusal medyanın yüzde 90’ı hükümet kontrolünde. Yerelde gazetecilik yapmak ise çok daha zor. 22 Nisan Kürt Gazeteciler Günü’nden bir gün sonra Mezopotamya Ajansı, Yeni Yaşam Gazetesi ve Yeni Özgür Politika çalışanı 9 gazeteci, yaptıkları haberler sebebiyle gözaltına alındı, 3’ü tutuklandı. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) gazetecilik ve ifade özgürlüğü davalarını takip ederek oluşturduğu haftalık listeler, adliyelerin gazeteciler için nasıl da ikinci bir mesaiye dönüştürüldüğünün kanıtı. 

*** 

AKP iktidarının basın özgürlüğüne karşı son hamlesi de 2022 yılında yürürlüğe giren ‘Dezenformasyon Yasası’ oldu. Buna göre TCK’ye ‘yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçu eklendi. ‘Yanıltıcı bilgi’ olduğu ileri sürülen haber veya sosyal medya paylaşımlarını beğenen ve paylaşan kişilere de hapis cezaları verildi. Uluslararası Af Örgütü’nün Dünyada İnsan Haklarının Durumuna İlişkin hazırladığı 2023/2024 raporuna göre Türkiye’de terörle mücadele ve dezenformasyon yasaları ifade özgürlüğünü sınırlandırmak için kullanıldı. Raporda, 6 Şubat depremlerinden sonra hükümetin deprem bölgesine müdehalesini eleştirdikleri gerekçesiyle gazeteciler dahil en az 257 kişinin gözaltına alındığına yer verildi.   

İktidar, bir yandan ülkenin ‘yeni, sivil, demokratik, özgürlükçü ve kapsayıcı’ bir Anayasa’ya ihtiyacı olduğunu söylüyor, diğer yandan 1 Mayıs’ta, sadece bir gün içinde, Anayasa’nın 3 maddesine birden karşı gelen kararlar alıyor. Söz, eylemle örtüşmüyor.