Ekonomim gazetesine bir röportaj veren Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye Masası Şefi James Walsh, “TCMB’nin para politikasını sıkılaştırma ve finansal sistemi reforme etme konusunda uzun bir yol kat ettiğini; faiz oranlarını bu kadar yükselterek, para politikasını ve finans sektörünün verimliliğini engelleyen birçok mali düzenlemeyi de basitleştirdiği için büyük övgüyü hak ettiğini” söylemiş.

Evet, yapılan açıklamadan ekonomi yönetiminin IMF’nin övgüsüne mazhar olduğu anlaşılıyor. Sanırım iktidar da bundan memnun olmuştur. Peki, IMF Türkiye’de iktidarın yaptıklarını neden övüyor? Bunun gerekçesini şu sözde bulabiliriz: Marifet iltifata tabi. Meali: yaptıkları takdir edilen, övülen kimse daha fazlasını yapmaya çalışır.

IMF, ekonomi yönetimine dizdiği övgüyü aleni bir biçimde ifade ederek aynı yolda yürümesini ve daha fazlasını yapmalarını teşvik ediyor.

Peki, IMF’den takdir alan işlerin sonucu ne oluyor, isterseniz bir de ona bakalım. Dün İstanbul Sanayi Odasının(İSO) “Türkiye PMİ İmalat Sanayi Nisan Ayı Raporu” yayımlandı. Satın alma yöneticileri anketi olan PMİ ekonominin nereye gitmekte olduğunun öncü göstergesi olarak kabul ediliyor. Nisan ayında endeks 49,3 seviyesine gerilemiş. Bu değerin 50’nin altında olması imalat sanayinde üretimin yavaşladığının bir göstergesi olarak yorumlanır. Evet, ekonomi “soğuyor.” Bunun yakın zamanda istihdama nasıl etki edeceğini de tahmin edebiliriz. Pek çok insan işini kaybedecek. Olsun, pek de önemli değil. Zaten programın bu sonucu ortaya çıkaracağı beklenerek uygulandığını da biliyoruz. Başka türlü iç talebi nasıl “dengeleyecekler?” IMF’den Walsh aynı mülakatta şunu da söylemiş: Türkiye’de […] iç talebin zayıfladığını görmek istiyoruz.

İşsizlik artarken çalışanların maaşlarına da zam yapmazsanız IMF’yi memnun edecek olan iç talebin zayıfladığını görürsünüz. İstedikleri de bu. Peki, bu olunca ne olacak, iktidarın dört gözle beklediği yabancı yatırımcı hemen gelecek mi? O kadar kolay değilmiş, biraz daha aynı yolda yürümek gerekiyormuş. Walsh diyor ki “Türkiye’ye ilgi duyan birçok yatırımcıyla konuştuk. Duyduğum mesaj şuydu: Reformlar iyi ve doğru yönde gidiyor. Ancak bugünlerde bu reformlara katılan çok sayıda ülke var. Yani herkes birçok farklı pazara bakıyor. İlerleme kaydetmeye devam etmek önemli olacak.”

Bunun anlamı ne? Öyle kolay para yok. Eğer yabancı sermayenin gelmesini istiyorsanız, onların işlerini kolaylaştıracak, istedikleri zaman gelip istedikleri zaman gitmelerine imkân verecek düzenlemeler yapmaya devam etmelisiniz. Sizin dışınızda başka ülkeler de var. Eğer Türkiye’de daha fazla para kazanacaklarını düşünürlerse gelirler, yoksa başka yerlerde kazanma imkânları var oralara giderler.

Zaten önemli olanın “yabancı sermayenin” kolay para kazanması değil mi, başka türlü nasıl düze çıkarız? Peki, kim kaybedecek? Onu siz zaten biliyorsunuz. İnsanlar önce işini kaybedecek, işini kaybetmeyenler ise ellerine geçen para miktarı artmayacağı için satın alma güçlerini kaybedecekler.

Demem o ki “kazan-kazan” bir model kurgulamadılar. “kazan-kaybet” sistemi uyguluyorlar. Kazananın ve kaybedenlerin kim olacağını biliyoruz. İktidar ve onun yandaşları da bunu açıkça söylüyorlar. Bedel ödemeden enflasyonu düşürmek mümkün değil diyenleri hatırlıyor musunuz? İşte o “bedel ödeyecek” grubun kim olduğunu iyi bilin.