Anayasa Mahkemesi’nin web sitesine girince, “Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 12/10/2023 tarihinde, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve diğerleri (…) başvurularında Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir”, diyen 15.12.2023 tarihli duyuruyu kolaylıkla görürsünüz.

Sizin benim gördüğümü iktidar görmez mi?

Mahkeme, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği kararını harika bir değerlendirmeye dayandırıyor: Taksim Meydanı’nın işçiler için sembolik bir değeri var. Orası emekçilerin ortak hafızasının mekânı. Kendisini o kültürün parçası olarak gören herkesin meydanın ifade ettiği anlamı tecrübe etmek ve kuşaktan kuşağa aktarmak için orada bulunma hakkı vardır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü için mekân seçme serbestisinin kategorik olarak yasaklanması Anayasa bakımından kabul edilemez!

Bir hukuk devletinde, herhangi bir bakanın veya idarecinin bu kararı ve değerlendirmeyi gördükten sonra, “güvenlik ve şehrin en işlek yeri olması” gibi bir bahaneye sığınarak Taksim’i yasaklaması düşünülemezdi.

O bakan ve valilerin her adım için işaret bekledikleri cumhurbaşkanının da, hele yeni bir anayasa yapma peşindeyken, bu yasağa onay vermesi ise akıllara zarar!

Bir anayasa yapılacaksa, işe öncelikle demokrasilerin temel prensibi olan toplanma ve protesto özgürlüğünü garanti almakla başlanır.

Bu yoksa; fikirlerin ifade edilmesi, hakların talep edilmesi, siyasal süreçlere katılım, yani vatandaşlık da yoktur. Kralın, sultanın, diktatörün kendisinin çalıp kendisinin oynaması vardır!

Bu yoksa; şeffaflık, hesap verilebilirlik, iktidar gücünün denetimi yoktur.

Bu yoksa; toplumsal değişime set konulmuş, kültürel çeşitlilik boğulmuş, evrensel insan hakları belgelerinde sayılan bir temel ilke yok sayılmıştır.

Toplanma ve protesto özgürlüğü anayasalar da yer alır ki, demokratik değerlere, sivil özgürlüklere ve insan haklarına olan bağlılık garanti altına alınmış olsun.

Hoş, toplanma ve protesto özgürlüğünün teknik olarak anayasa da olduğu ama fiilen sokaklarda görülmediği ülkeler de vardır. Batılılar bu bağlamda Kuzey Kore’yi, Çin’i falan saymayı pek severler. İran, Türkmenistan, Belarus gibi ülkeleri de ardından sayarlar.

Batılılara gitmeye gerek yok aslında, 2009’dan sonra Taksim’i yeniden açan AKP ve Erdoğan’ın söylemine bakmak yeter.

1 Mayıs, 2010, 2011 ve 2012’de Taksim’de kutlanırken, Erdoğan’a göre “Türkiye’nin nasıl değiştiğinin, olgunlaştığının, tabularını nasıl yıktığının, statükoyu nasıl aştığının, tahrik ve provokasyon korkularından nasıl sıyrıldığının, somut bir abidesi” olmuştu.

2013 sonrası tekrar yasaklanmaya başlayınca ve yarın yine yasakken neyin “somut bir abidesi” acaba?

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, dün, önce temel referanslarının hukuk ve insan hakları olduğunu ve emeğin kutsallığını vurguladı, sonra da Taksim’in yasak olduğunu tekrar ilan etti! Gerekçeleri belli; toplantı ve gösteri yürüyüşü güzergâhları arasında değil, yayalar ve trafik var, güvenlik sağlanamaz, vatandaşların huzuru, teröristler…

Dünyanın neresinde herhangi bir otoriter iktidar bir toplantı veya gösteri yürüyüşünü yasaklarsa aynı kes yapıştır gerekçeleri ileri sürer: Kamu güvenliği, toplumsal huzur, yasa-düzen ve özel mülkün korunması, teröristler, bir de dış güçler…

Neyse, biz önce ele ele, omuz omuza emek ve dayanışma günümüzü kutlayalım. Sonra, Anayasa Mahkemesi’nin 12/10/2023 tarihli kararını tekrar okur, yarın yaşanacakları da önümüze koyar, kiminle nasıl anayasa tartışılacağına bir daha bakarız!

Yaşasın 1 Mayıs!