Dün 1 Mayıs’tı… 

Dün, emeğin bayramıydı! 

Dün tüm dünyada, “1 Mayıs” coşkuyla kutlandı… 

“Emeğin en yüce değer” olduğunu insanlığa anlatan bugünü, bayramlara yakışır bir şekilde heyecan ve coşkuyla andılar… 

*** 

Avrupa’da yalnızca biz, AKP yönetimindeki Türkiye’de, emekçiler, daha alanlara gidemeden, bayramlarını neşe ve kıvançla kutlayamadan, birbirilerine sarılamadan iktidarın orantısız gücüyle karşılaştılar… 

Baskı, şiddet ve biber gazı altında, yaralı, kızgın, hınçlı ve iktidara nefret dolu bir şeklide evlerine geri döndüler… 

*** 

Kızmakta ve hırslanmakta çok haklılar! 

Çünkü Anayasa Mahkemesinin, yıllardır emekçilerin Taksim Alanında 1Mayıs Bayramını kutlayamamalarının bir hak gasbı olduğu kararını vermesine karşın iktidarın, “Taksim’i emeğin kutlama alanı yaptırmayacağız “inadına muhatap oldular… 

Bu haksız, adaletsiz, hukuk ve etik dışı muameleye milyonlarca İstanbullu gibi tüm yurttaşlarımız da tepki duydu! 

***

Anayasanın 34. Maddesi; "Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” der… 

Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak için yetkili makamlardan izin almak gerekmez… 

Anayasanın açık hükmüne göre bu hak engellenemez. 

Aksine bu hakkı kullananları, devletin güvenlik güçleri korumak zorundadır… 

*** 

Yıllardır AKP iktidarı, 12 Eylül faşist darbesini hazırladığı ve anayasanın 34. Maddesine aykırı olan 2911 Sayılı Yasa’nın valilere verdiği yetkiye sığınarak “Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarına” izin vermiyordu… 

Hukuk devletinde yasaklamalar olmaz... 

AKP’ce Bayram ilan edilen bir günün Taksim’de kutlanmasının yine AKP tarafından engellenmesi bir korkunun sonucudur… 

*** 

DİSK ve KESK’in “Taksim’de kutlamaların yapılması talebi” üzerine Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunda 12/10/2023 tarihinde Oy çokluğuyla alınan karar;” Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği doğrultusunda çıkmıştı.” 

***

Özetle; Anayasa Mahkemesi, 1977 yılındaki katliama atıfla Taksim'in işçi ve emekçilerin 'ortak hafızası' ve 'sembolik değeri' olduğuna vurgu yaparak meydanın önemine ilişkin değerlendirmede bulundu. 

AYM devamla; “İşçi ve sendika kültürünün yapı taşlarından biri olan Taksim Meydanı yalnızca 1 Mayıs günü orada olanların dayanışmasının değil, aynı zamanda emekçilerin ortak hafızasının varlığını göstermektedir. 

Bu durumda kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin, 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için burada bulunma hakkı vardır. 

1 Mayıs’ın Taksim Meydanı ile özdeşleşmesi nedeniyle anılan mekânın sınırlanması aktarılmak istenen düşüncenin de sınırlanmasına neden olmaktadır” diyerek Taksim Yasağının hak ihlali olduğuna karar vermişti… 

***

Kaldı ki; 1 Mayıs'ın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak ilan edilmesinden sonra, 2010, 2011 ve 2012 yıllarında  

1 Mayıs kutlamasının Taksim Meydanı'nda gerçekleştiğini biliyoruz. 

Bu kutlamalarda, 1977 yılında yaşanan olaylarda hayatını kaybeden ve yaralananların anılmasına da izin verilmişti… 

Emekçilerin “barış içinde kutladıkları bayramları” için sendikalar, AKP iktidarından da övgü almıştı… 

Hatta AKP, billboardlara “1Mayıs Emek Bayramı" afişleri asarak Taksim’deki kutlamalara sahip çıkmaya çalışmıştı… 

Yetkililer büyük mutlulukla, “toplantılarda kamu düzeninin korunduğu için müdahale edilebilecek nitelikte bir şiddet olayı yaşanmamıştır.” Diyerek, raporlar düzenlemişti… 

***

Sonra ne oldu? 

Gezi Direnişi başladı. 

Yurttaşlarımızın yaşam biçimine müdahale eden, hak ve özgürlükleri yok sayan, iktidar karşısında, yurdun her yerinde milyonlarca vatandaş, Erdoğan’a tepki gösterisinde bulundu… 

Tepkiler karşısında AKP iktidarı, yurttaşlara, özellikle gençlere karşı şiddet uygulayarak toplumu infiale sürükledi… 

İktidarın orantısız güç kullanması, gençlerin ölümü, halkın kendiliğinden örgütlenmesine ve evrensel hukukta var olan “direnme hakkını” kullanmasına neden oldu! 

***

Evrensel hukuka göre, “Direnme Hakkı” şiddet, baskı ve zorlamanın karşısındaki savunma hareketi olarak kabul edilir… 

Aynı zamanda, Anayasa ve yasalara aykırı davranışlarıyla hukuksal dayanaklarını yitiren, hukuku dışlayan, hukuk devleti yerine baskı rejimi kuran, bu nedenlerle anayasal egemenliğini kaybeden bir iktidara karşı durma hakkı olarak da tanımlanabilir… 

Baskıya karşı durma, insanın doğasında mevcut tepkisel bir davranış biçimidir… 

Gezi Direnişi bu ilkeler üzerinde değerlendirilmelidir… 

***

AKP iktidarı, hak, hukuk ve adalet anlayışında olmadığı, evrensel hukuku tanımadığı, demokrasinin kurum ve kurallarını askıya aldığı ve anayasal düzene uymama hakkına sahip olduğu sanısıyla laik demokratik sosyal hukuk devletinden vazgeçmiştir… 

Bu anlayış, gezi eylemlerindeki Halkın direnme hakkını da yok saymayı getirmiş ve yurttaşlara orantısız devlet gücü kullanarak fahiş bir hata yapmıştır! 

Yapılan yanlış, İktidarın başının Türkiye’den kaçma refleksine neden olmuştur! 

Taksim Meydanı travması, “halkın direnişi korkusunu” bir kez daha yaşamak istememe çabasıdır! 

***

Ama korkunun ecele faydası yok…