Korkut Boratav hoca, salı günkü yazısında, Perry Anderson’un New Left Review’daki makalesinden söz ediyordu.

Korkut Boratav hoca, salı günkü yazısında, Perry Anderson’un New Left Review’daki makalesinden söz ediyordu. Arap dünyasındaki ayaklanmaları ele aldığı makalede Perry Anderson, ayaklanmaların muhtemel yönelimini “Türkiye modeli” ile ilişkilendiriyor ve şöyle diyor: “.... şimdi Batı’nın önünde, Arap dünyası tarafından kopyalanırsa her bakımdan en iyi durumu gösteren bir Türkiye örneği var. AKP, bir elde Kuran, diğerinde polis copu taşıyan dindar (...) bir demokrasinin, NATO’ya ve neo-liberalizme tamamen sadık olabileceğini; sindirme ve baskı yöntemlerini uygun dozlarda uygulayabileceğini göstermiştir.”

AKP-Cemaat koalisyonunun bu kısa ama güçlü tasviri, Boratav’ın yazısının yayımlandığı gün kendini Hopa’da somutladı. Erdoğan, çevre ilçelerden topladığı taşıma kalabalığa ileri demokrasi nutukları atarken kendisine bağlı polis güçleri halka saldırıyordu. Demokratik bir protesto hakkını kullananların payına, yine cop ve biber gazı düştü. Polisin saldırısı sırasında kalp krizi geçiren Metin Lokumcu hayatını kaybetti.

* * *

Bu cinayet, bundan sonra olacakların da işareti. Kendini “tek şef” ilân etme hazırlığı yapan Erdoğan’ın 12 Haziran sonrası işbaşına gelmesi muhtemel iktidarı, muhalefet edenlere karşı elini kana bulamakta tereddüt etmeyeceğini gösterdi. Sadece şu söz bile, Erdoğan’ın geleceğe dair siyasi tahayyülünün ne kadar dehşet verici olduğunu anlamaya yetiyor: “Tabii bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek ölmüş, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya da gerek duymuyorum.” Polis saldırısı esnasında 54 yaşında bir vatandaş hayatını kaybetmiş ve bu ülkenin Başbakanı “Oh olsun!” demeye getiriyor.

Evet, tıpkı Başbakan’ın dediği gibi, salı günü “eşkiya Hopa’da sokağa indi!” Hedefi, demokratik muhalefet hakkını kullanan, horon tepip eğlenen Hopa halkıydı. O gün, eşkiya sadece Hopa’da değil, Ankara’da da işbaşındaydı. Hopa’daki cinayeti protesto edenlere eli sopalı faşist bir güruhun desteğiyle, coplarla, gaz bombalarıyla saldırdığı gibi dayak ve işkence Emniyet’te de devam etti.

Neymiş? Kenan Evren ifade vermeye çağrılmış; 12 Eylül’le hesaplaşılıyormuş! Son 5 yılda 522 faili meçhul cinayet işlendi Türkiye’de... Cezaevlerinde insanlık dışı tecrit uygulaması, Emniyet’te dayak ve işkence sürüyor. Hangi hesaplaşmadan söz ediliyor? 12 Eylül kurumlarının üzerine çöreklenip borusunu öttüren AKP, 12 Eylül’ün olsa olsa duacısı olur.

* * *

12 Haziran sonrası bizi neyin beklediğine dair bir işaret fişeği de Diyarbakır’dan geldi.

Erdoğan’ın günlerdir beklenen Diyarbakır konuşması, süsleme kabilinden demagojiler (elinde Mem û Zîn, “yasaktı, biz bastık” diye kürsüde bir aşağı bir yukarı dolanırken, sansür kurulundaki adamları William Burroughs ve Chuck Palahniuk’u yasaklıyorlardı) bir kenara bırakılacak olursa, açık bir savaş ilanıydı. Adil ve haysiyetli bir barışa, uzlaşmaya ve çözüme yanaşmayacağının mesajını veren Erdoğan, BDP’yi “terör örgütü” ilan etti.

Milyonlarca yurttaşın oy verdiği, yasal alanda siyaset yapan bir partiye “terör örgütü” diyen bir Başbakan’ın Kürt sorununa ilişkin çözüm planı Terörle Mücadele Yasası’nın sınırlarını aşabilir mi?

Ülkenin bir bölümünde sürüp giden savaşın sona erdirilmesi, adil bir barışın tesis edilmesi için ele geçen en büyük fırsat, Recep Tayyip Erdoğan tarafından harcanıyor. Üstelik göz göre göre...

Artık mağdur değil, mağrur ve zalim oldukları daha iyi anlaşılıyor. İşlerin eskisi gibi gitmediğini, gitmeyeceğini farkediyorlar. Saldırganlığın çıtasını yükseltmeleri bu yüzden.

Bu yüzden ağızlarını bozmaları. CHP Genel Başkanı’na “edepsiz, alçak, ahlaksız” diyor!

Türkiye’nin siyaset tarihinde herhangi bir muhalefet liderine bu düzeyde hakaret eden ikinci bir başbakan var mı?

NATO’ya ve neo-liberal saldırganlığa sırtını dayayan AKP-Cemaat koalisyonunun adım adım faşist bir dikta rejimine yöneldiğini hâlâ görmeyen ve “daha demokratik olacağız” ham hayalini pazarlamaya çalışanlar, bilmelidir ki, bugün faşizan bir yönetimin işbirlikçisi konumundadırlar.