Parti programları bir miktar sıkıcıdır, biliyorum. Yine de hatırlatarak başlamak istedim

Parti programları bir miktar sıkıcıdır, biliyorum. Yine de hatırlatarak başlamak istedim, üyesi olduğum ÖDP’nin programındaki “Sınırsız Din ve Vicdan Özgürlüğü” bölümünün ilgili satırlarını...

“Özgürlükçü laiklik anlayışı çerçevesinde ve evrensel insan haklarına aykırı olmayacak her tür inanç ve vicdan özgürlüğü kayıtsız şartsız güvence altına alınmalı; insanlar, ibadet, inanış, giyim ve yaşam tarzlarında serbestliğe sahip olmalı; hiç kimse farklılığından ötürü ayrıma tabi tutulmamalı ve (...)kamusal alanda hizmet alan yurttaşlar kılık kıyafetlerinden ötürü ayrımcılığa uğratılmamalıdır.”

* * *

Neden böyle başladım? Halen tartışılmakta olan ve belli ki çözüm eşiğine gelmiş üniversite öğrencilerinin tesettür meselesinde, aktüel durumdan yola çıkarak görüş beyan etmek yerine zaten senelerdir savunduğumuz tutumu tebarüz etmek için.

Meselenin demokratik hak ve özgürlükler çerçevesinde çözülmesi elbette iyidir.

Demokratik hak ve özgürlükler ve üniversite deyince, dün bazı gazetelerin birinci sayfasına yansıyan fotoğraflara da bir bakalım isterseniz.

Cumhurbaşkanı Gül’ün de katıldığı Yıldız Teknik Üniversitesi’nin açılış töreninde, “Parasız Eğitim İstiyoruz” pankartı açtıkları için tutuklanan ve 15 yıl hapis cezasıyla yargılanan arkadaşlarına destek veren iki öğrenci yaka paça gözaltına alındı. Artık polis mi özel güvenlik mi her kim iseler, izbandut gibi adamlar, genç kızları saçlarından tutmuş sürüklüyorlardı. Hem de “üniversitelere özgürlük geliyor” çığırtkanlığı yapıldığı bir günde.

Tophane’deki hadiseye kulaktan dolma-ev üretimi sosyoloji diskuruyla (ve Kanat Atkaya’nın nefis benzetmesiyle) “kedidir kedi” yorumu getirenler... Bekir Coşkun’un iktidar baskısıyla işinden atılmasına “o zaten darbeci; dolayısıyla ortada ifade özgürlüğüne dair bir mesele yok” diyenler... Hanefi Avcı’nın iddialarına “Ergenekon’un son numarası” muamelesi yapan ya da “adam tescilli işkenceci” gerekçesiyle önemsizleştirmeye çalışanlar... Muhtemelen şimdi de şunu söyleyecekler: “İki-üç işgüzarın marifeti. Ayıp etmişler!” Bunu bile söylemezler ama malum fotoğraflar bir kez kamuya yansıdı ya, iki çift laf etmek lazım! Yoksa, bakın “özgürlük muhiplerinin” gazetelerinin dünkü nüshalarına, solcu öğrencilerin uğradığı saldırı hiçbirinde haber olarak bile yer bulamamış. Kim bilir, belki de o öğrencilerin İttihatçı artığı olduğunu düşünüyorlardır.

* * *

Peki biz bunlara şaşırıyor muyuz? Tabii ki hayır. Ne olmasını bekliyorsak, olan o.

İktidarın özgürlükler konusundaki sınırları tescil ediliyor. Bu sınır kendisinden olanlar için her gün genişlerken kendisinden olmayanlar için biraz daha daraltılıyor. Bu nedenle devrimci oldukları bilinen öğrenciler dövülüyor. Bundan sonra da dövülmeyeceklerinin garantisi yok. Bugün işyeri önünde direnen UPS işçilerinin kendilerine destek veren sosyalistlerle birlikte yarın Taksim’e çıktıklarında, Sıhhiye’de Tekel işçilerinin uğradığı muameleye maruz kalmayacaklarının bir garantisi olmadığı gibi... Hasılı, “işgüzarlar” artık daha sık işbaşında olacak.