BirGün’deki yazılara ara verdiğim üç haftalık süre çok yoğun geçti.

BirGün’deki yazılara ara verdiğim üç haftalık süre çok yoğun geçti. Kamuoyunun gündemini bir anda meşgul eden bir hadise, daha “ne oluyor” demeden, yerine bir yenisini bıraktı. Biraz gecikerek de olsa bazı satırbaşlarına değinmekte fayda var.

Önce Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” kitap taslağına imha kararı alındı ve “olabildiğince” uygulandı.

Olabildiğince diyorum, malûm, kitap internet vasıtasıyla onbinlerce insana ulaştı. İnsanlar coşku ve sevinçle indirdiler kitabı, eğlenerek birbirine mail’lediler. Cemaatin zehir hafiyeleri muhtemelen aval aval baktılar mail trafiğine...

* * *

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanması karşısında, Ergenekon soruşturmasında büyük işlere imza atmış polis ve savcının hata yaptıkları, soruşturmaya zarar verecek, gölge düşürecek bir yola girdikleri yorumları yapıldı, yapılıyor.

Oysa bu yaklaşım, Ergenekon soruşturmasının bugün gelmiş olduğu hakiki kapsamını ve hedefini, bu soruşturmaları yürüten savcı ve polislerin kendilerine biçtikleri misyonu hiç anlamamak. Anlamak istememek.

Evet, kamuoyunda bunca tepki varken ve iktidardakilerin bunca önemsediklerini söyledikleri bir dava, nasıl olur da bu noktaya gelir?

Gelir. Çünkü beklenen, istenen, hedeflenen de bu noktaya gelmesiydi. Böyle olmasına şaşıranlara şaşırmak lazım.

Durum gayet net: Fethullah cermaati, kendisine boyun eğmeyenlere savaş ilan etti. Açık bir savaş. Bunun işaretlerini başka yerlerde de görmek mümkün. Sözgelimi, cemaatin bir bakıma medyadaki sözcülüğünü yürüten Ekrem Dumanlı’nın son dönemdeki yazıları, açık bir tehdit ve meydan okumayla yüklü. Üstelik bunu yaparken, yaşanan hakikati bütünüyle tersine çeviren ölçüsüz bir dezenformasyon ve demagojiyi de elden bırakmıyor.

Dumanlı’nın Ahmet Şık ve Nedim Şener’in Ergenekoncu olduğundan neredeyse kuşkusu yok. Şık’ın Fethullah cemaatine karşı yürütülen psikolojik bir harekâtın parçası olduğunu, Ergenekon sürecini tersine çevirmeyi hedef aldığını söylüyor. Dumanlı’ya kalırsa, bu süreçte asıl mağdur cemaatin kendisi! Haksız tutuklamalara karşı çıkanlar ise “Ergenekoncu” ve “Hanefici” medya.

Burada birkaç nokta üzerinde durmakta fayda var.

* * *

Tutuklamaların cemaatle ilgisi olmadığını söyleyenlerinin en yaygın argümanı; “daha önce de Fethullah Gülen ve cemaatini hedef alan kitaplar yayınlandı, o zaman niye tutuklama olmadı?”

Basit. Çünkü o zaman gözetmeniz gereken kimi dengeler, dikkate almanız gereken karşı güçler, henüz kontrol altına alamadığınız kritik makamlar vardı. Hareket, topyekûn saldırı aşamasına gelmemişti. Oysa şimdi, belli ki bu güven tesis edilmiş. Bir örgütün yapacağı hamleler, onun seferber edebileceği güçlerin olgunluk ve etkinlik düzeyiyle doğrudan bağlantılıdır. Ve bugün gelinen nokta, Gülen’e ve cemaatine karşı çıkan bütün seslerin, hiçbir hukukî mülâhaza dikkate bile alınmadan behemahâl susturulmasıdır. Cemaat artık bunun imkânlarına sahiptir. En azından kendisi, belli ki böyle olduğunu düşünüyor.

* * *

Ahmet Şık ve Nedim Şener’e yönelik operasyon sıcaklığını korurken savcı Zekeriya Öz görevden alındı.

İki yönlü yorumlamak mümkün.

Birincisi, söz konusu tutuklamalar, kitap taslağını imha ve benzeri uygulamaların kamuoyunda yarattığı infiâl, AB ve ABD’den gelen dikkate değer tepkiler AKP’yi tedbir almaya zorladı. Buna, ülkenin seçim arefesinde olması da eklenince bir “vitrin düzenlemesine” ihtiyaç hâsıl oldu.

İkincisi, Ergenekon iddia makamında yapılan makyaj, AKP’nin cemaate “diş göstermesi” olarak da okunabilir. Tabii, bir “hesaplaşma” falan değil. Böyle düşünmek için şimdilik ciddi bir sebep yok. En fazla, “had bildirme”. Patronun (hâlâ) kim olduğuna dair bir hatırlatma.

* * *

Bu süreç, toplumda epeydir varolan bir kanaatin, iyiden iyiye su yüzüne çıkmasına, güçlenmesine de vesile oldu. Kısaca ifade etmek gerekirse, Fethullahçıların cilâsı dökülmeye başladı. Artık, “hoşgörü”, “uzlaşma” falan dediklerinde, insanlar “acaba başımıza bu defa ne gelecek” diye düşünmeye başlıyor. Malûm, YGS’de bir şifreli cevap anahtarı rezaleti yaşandı. Belki yüksek sesle pek dile getirilmedi ama, biliyoruz ki herkesin aklından önce cemaat geçti. Nitekim o sebeple Zaman, Taraf vb. matbuat daha ilk günden can havliyle gardını aldı. Gerçi sonrasında komik duruma düştüler ama kapıldıkları telaş mânidardı. Çünkü onlar da biliyor –cemaatin dahli olsun ya da olmasın- insanların faturayı kime keseceğini... Paniklemeleri o yüzden. Rüzgar eken fırtına biçiyor.