Perşembe sabahı (yani dün) güne başlarken -her Perşembe olduğu gibi, “bugün ne yazsam acaba” dedim.

Perşembe sabahı (yani dün) güne başlarken -her Perşembe olduğu gibi, “bugün ne yazsam acaba” dedim. Akılıma ilk gelen referanduma iki gün kaldığı, dolayısıyla ‘okkalı’ bir “Hayır!” yazısının iyi olacağıydı. Şöyle bir düşününce içim sıkıldı. Aylardır yaza yaza helak olduğumuz şeyler... Tekrar etmek istemiyorum; sizler (BirGün okurları) meseleyi zaten biliyorsunuz. Öte yandan  muarızlarımız üzerinde hiç bir etkisi olmuyor. Bu gazetenin bir çok yazarı tek tek, madde madde “neye” ve “niçin” hayır dediğini sabırla izah etti. Bakın İbrahim Kaboğlu’nun yazılarına... Aziz Çelik’in yazılarına bakın... Her şey gayet somut ve sarih. Buna rağmen, hâlâ “Hayır diyenler neye hayır dediklerini bilmiyorlar/söyleyemiyorlar” gibi ipe-sapa gelmez zevzeklikler sürüp gidiyor.

Palamarları tamamen çözenler de “Ergenekoncu”, “darbeci” falan deyip siyasi pozisyonlarını tam bir ‘durum komedisi’ne çevirmekte ısrar ediyorlar. Bunlara mı laf anlatacağız Allah aşkına?

Geçenlerde ‘teorisyen’ abilerimizden biri yazmış. “Sosyalizm bir ‘hor görme garibi’ ideolojisidir” diye... ‘Garip’ de AKP imiş. Yahu adamlar Karun oldular, TÜSİAD’la memleketi paylaşma pazarlığı yapıyorlar, sen hâlâ Başbakan’ın “garip gureba” edebiyatına inanıyorsun. Gerçi doğru bir şey de söylüyor; bu referandum süreci solun ayrışmasına hizmet etti, diye... Çok haklı. Emeği savunanla AKP işbirlikçiliğine gönül indirenler ayrıştı. Zaten bundan sonra da bir araya gelmeleri söz konusu olmaz. Vaktiyle önemli bir adamın dediği gibi, “bazen ayrılıklar aşağılık uzlaşmalardan iyidir”.

* * *

Önceki gün önce mail kutuma bir yazı geldi. Bir köşe yazısı. Soytarının biri, referandumda hayır diyecek sosyalistler hakkında bir dizi ahlaksızca yalanı sıraladıktan sonra “yetmezcileri” protesto eden gençlere “çapulcular” demiş. Merak ettim, bizim eski arkadaşlarımız, yegane işleri devrimcilerin tarihine küfür etmek olan bu adamlarla bir araya gelip toplantılar falan yapıyorlar. Neler hissediyorlar acaba? İçlerinde “senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu” diyen var mıdır dersiniz? Yoksa can ciğer kuzu sarması karşılıklı gülüşüp “yetmez” mi diyorlar? Hakikaten öyleyse, yani seslerini çıkarmayıp bu hakaretleri sineye çekiyorlarsa, onlar açısından durum vahim demektir. Bu işler gelir geçer. Ama yarın insanların yüzüne nasıl bakacaksınız? Yazık.

* * *

Geçen gece NTV’de Başbakan’ı seyrettim. Bilmem sizler de farkına vardınız mı? Sekiz senedir ilk defa bu kadar demoralize, bu kadar yorgun ve umutsuz gördüm Erdoğan’ı... Yüzü aşağı doğru sarkmış, kararmıştı. Daha önce sık rastladığımız öfke nöbetlerine bile mecali kalmamış gibi geldi bana. Cümleleri toparlayamıyordu. Eski neşesinden, kendinden emin hallerinden eser yoktu. Çoğu boş, klişe laflarla geçiştirdi programı. Öyle ki, bir ara Ruşen Çakır’ın göz kapakları ağırlaştı ve kapandı. Başbakan’ın bu halinin tek sebebi, danışmanlarının yazdığı metinlerden yoksun olması olamaz. Arada bir tökezlese de iyi-kötü bir belagati var. Açıkcası benim aklıma önüne gelen son raporlar mı ‘kötü’ acaba sorusu geldi. Galiba işler iyi gitmiyor AKP için... Referandum günü yaklaştıkça, bu zevata tatlı bir sürpriz yapıp şöyle bir silkeleyecekmişiz gibi geliyor bana. Şık bir bayram hediyesi! Niye olmasın?

Herkesin Ramazan Bayramı kutlu olsun. Daha iyi bayramlarda yine yanyana, omuz omuza olmak dileğiyle...