Ergenekon soruşturması, iktidar mücadelesi veren tarafların karşılıklı hamleleriyle bilinmez bir akıbete doğru yol alıyor. Ankara’yı yakından takip eden gazetecilerin ima ettiklerine...

Ergenekon soruşturması, iktidar mücadelesi veren tarafların karşılıklı hamleleriyle bilinmez bir akıbete doğru yol alıyor. Ankara’yı yakından takip eden gazetecilerin ima ettiklerine bakılırsa, önce Genelkurmay duruma müdahale etti; emekli orgeneral Şener Eruygur hastaneye sevkedildi, birkaç gün önce de diğer emekli orgeneral Hurşit Tolon ‘beraat’ çağrışımları yapan bir kararla tahliye edildi. Dolayısıyla ‘içerde’ orgeneral kalmadı.

Karşı taraf ne yaptı?

Şener Eruygur’un eşini dinlemeye alıp basına sızdırdı. Üstelik bu dinlemelerin hukuken herhangi bir karşılığı olmadığına ilişkin Yargıtay 8. Dairesi’nin kararı varken... Maddi kanıtlarla desteklenmediği sürece telefon kayıtları delil sayılamaz, diyor Yargıtay. Öte yandan telefonu dinlenen kişi, bu soruşturmayla ilgisi olduğunu düşünmemiz için hiçbir sebep olmayan Mukaddes Eruygur.

Peki neden dinliyorlar? Mukaddes Eruygur hakkında soruşturma mı var? Tabii hayır. Nedeni aşikâr; bu iş zaten sadece hukuki bir dava değil; daha çok siyasi bir hesaplaşma. Hal böyle olunca, manipülasyon, dezenformasyon vb adına yapılabilecek her türlü hamle karşılıklı olarak icra ediliyor.

AKP-Fethullah cephesi, madem şu ya da bu yolla hukukun elinden sıyrılmayı becerdiniz, biz de sizi kamu vicdanında mahkum edecek her türden operasyonu yaparız, diyor! Darbe heveslisi milliyetçi cephenin müdahalesi ise bu aşamada, daha ziyade Genelkurmay marifetiyle hükümete operasyonun sınırlarını dayatmaktan ibaret. Haa, bir de medya ayağı var elbette... Devletin resmi infaz çeteleri Güneydoğu’da harıl harıl çalışırken olup biteni görmeyen, dahası üstünü örtmek için birbiriyle yarışan malum medya gruplarının, Ergenekon soruşturmasının hukukun ilkelerine uygun yürütülmesi konusunda gösterdiği gözyaşartıcı hassasiyetten söz ediyorum.

Her şeye rağmen bu aşamada eli daha kuvvetli olan taraf, sağ-sol liberal destekli AKP-Fethullah cephesi...

•••

Öte yandan, soruşturmanın Susurluk’la ilişkilendiğine dair bir izlenim güçleniyor. Burada iki kritik isim var. Tahmin edeceğiniz gibi, İbrahim Şahin ve Mehmet Ağar.

Mehmet Ağar henüz Ergenekon sürecine dahil olmadı. Olup olmayacağı belli değil. Mahkeme duruşmalardan vareste tuttuğuna göre, yargıdan hüsnüniyet gördüğü aşikâr.

İbrahim Şahin’in durumu biraz daha karışık. Ve Mehmet Ağar’dan daha zor. Ağar, sonuç itibarıyla karar alma sürecinde yer alsa da konumu gereği ‘pis işlerin’ uzağında durma imkânına sahipti. Şahin ise tam da bu işlerin göbeğindeydi. Basına yansıyan sorgusuna bakılırsa, kurnazlık peşinde. Cevap verdiği sorular var, vermediği sorular var. Vermedikleri bir yana, cevap verdikleri hep kendisini Genelkurmay’la ilişkilendirecek ifadeler. Belli ki, TSK’nın şemsiyesinin altına girmek derdinde... İlk izlenim; kendi paşalarının, albaylarının derdine düşen TSK Şahin’e pek sahip çıkacakmış gibi görünmüyor. “Ya git kardeşim, benim derdim bana yetiyor” havasında...

•••

Şimdi tabii mesele esasen şu: Bütün bu eşhas; darbe planı yapan generaller... kontgerilla faaliyetlerini örgütleyen ve yürüten istihbaratçılar, polisler, korucular, itirafçılar... Bunlara yol veren başbakanlar, bakanlar... Hepsi, yargı önüne çıkarılıp hesap verecek mi dersiniz? Bu soruya olumlu cevap vermenin bir tek şartı var: ABD destekli AKP hükümeti ve devlet içinde örgütlü Fethullah cemaati, Türkiye Cumhuriyeti’nin on yıllara dayanan yönetim geleneğini kadrolarıyla birlikte tasfiye edip yerine demokratik hukuk devletini kuracaklar.

Bunu da Recep Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen ve Cemil Çiçek yapacak!

Bunun bir hayal olması, bizim bu operasyonlardan “daha fazlasını” talep etmemiz için engel değil. Suçluları biliyoruz. Çoğu hâlâ aramızda. Olabilecek en hayırlı gelişme, hepsinin kodesi boylamasıdır. Bunu talep etmekten geri durmayalım. Ama karşı tarafın yavaş yavaş inşa etmeye çalıştığı polis-istihbarat eksenli karşı-Ergenekon örgütünü gözden kaçırmadan ve her fırsatta teşhir etmekten geri durmadan.