İki gün önce Radikal gazetesinin birinci sayfasındaki fotoğrafı görmüşsünüzdür. Gazetenin “İnsanlık yerde sürükleniyor” manşetiyle

İki gün önce Radikal gazetesinin birinci sayfasındaki fotoğrafı görmüşsünüzdür. Gazetenin “İnsanlık yerde sürükleniyor” manşetiyle verdiği fotoğrafta beş (rakamla 5) “delikanlı” polis 14 yaşındaki bir çocuğun ağzını burnunu dağıtıp yerde tekmeliyordu. Üstelik annesinin gözleri önünde.
(Aynı gün Kuşadası’nda bir başka polis terörü yaşandı. Bu kez, uyuşturucu bağımlısı bir genç, Kuşadası’nın en işlek sokaklarından birinde, onlarca tanığın önünde polis tarafından başına silah dayanıp infaz edildi. Hangi gözü dönmüş, bu kadar aleni bir cinayeti gerçekleştirebilir?)
Bunun bir izahı olmalı.
Yani...
Türkiye’de insanlar birbirlerine şiddet uygulamak konusunda genellikle “aceleci” ve “hevesli”dir. Sokak ortasında birbirine girişen iki ya da daha çok kişiye rastlamak vaka-ı adiyeden sayılır, bu ülkede. Ama şiddete en yatkın kesimlerde bile beş kişinin bir kişiyi araya alıp dövdüğü kolay rastlanacak bir görüntü değildir. Hele ki bunun 14 yaşında bir çocuk olması düşünülemez bile.
Öyleyse Hakkâri’de, Kuşadası’nda yaşanan hadiseler nasıl izah edilecek?
•••
Yakın tarihi hatırlayalım: “12 Eylül’le birlikte polis teşkilatında solcu olduğu bilinen, sanılan, kuşkulanılan... bırakın kendisinin POL-DER’li olmasını, akrabası, eşi, dostu solcu olan, yani mesela kardeşi TÖB-DER üyesi olan tek bir polis bırakmadılar. Hepsi tasfiye edildi.
Diğer yandan, 12 Eylül’ün bütün işkencecileri, bütün faili meçhulcüleri ödül üstüne ödül aldı, terfi ettirildi. Nitekim, 1990’lı yılların sonuna geldiğimizde, solcuların davalarını soruşturan, yani bizzat işkence yapan, işkenceyi yöneten, o tezgâhlardan geçmiş herkesin yakından tanıdığı isimler, neredeyse memleketi idare eder oldular. Artık, bakan mı dersiniz, emniyet müdürü mü istersiniz, vali mi... Her makamda bunlara rastlanır oldu.
Yukarda bunlar olurken aşağıda durum en az bu kadar vahimdi. Sıradan bir polis memuru olmanın neredeyse yegâne yolu ya bir “ocağın” ya da bir “cemaatin” referansına sahip olmaktı. Evet, polis teşkilatı her tondan aşırı sağın üniforma giydirilmiş örgütlenmesine dönüştü.
İşte o teşkilat ellerinde silahlarıyla “Kahrolsun İnsan Hakları” sloganları atarak yürüyüş yaptı, 8 Mart’larda yere düşmüş kadınları acımasızca tekmeledi, göstericiyi gözaltına almayı bir tür linç eylemine dönüştürdü, solcu gençleri dövdü sağcıların sırtını sıvazladı. (...) Bu teşkilatın önemli bir bölümü, ideolojik nedenlerle toplumun bir bölümüne kin, nefret ve öfkeyle bakıyor, düşman olarak görüyor. Gelinen nokta bu.” (30 Mart 2007 tarihli bu köşedeki yazıdan.)
•••
İşte, AKP hükümeti bu teşkilatın başına geçti. Geçti de yaklaşık sekiz yıllık iktidarı boyunca dilinden düşürmediği “demokratikleşme” vb iddialar, polis teşkilatının semtine uğradı mı? Hayır. Aksine, yukarda sözünü ettiğimiz 8 Mart vahşetinde, Beyazıt meydanında kadınlar yerlerde sürüklenip tekmelendiğinde, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, “Polisi tahrik etmişler” derken, yine dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek “Hırsızın hiç mi suçu yok” sözleriyle kadınları suçladı.
Sonrası?
Hrant Dink’in öldürüleceğini bilen ve buna göz yuman polisler nerede? Ya katille hatıra fotoğrafı çektirenler? Bir-iki müfettiş soruşturmasından sonra hepsi görevlerinin başına döndü. Bugün yaşananlar da farklı sonuçlanmayacak. Yine müfettişler olaya el koyacak, bir süre görevden alınacaklar, sonra sessiz sedasız işbaşı yapacaklar. Haberimiz bile olmayacak.
AKP polis teşkilatına ilişmeyecek. İlişmez. Bunun iki temel sebebi var.
Birincisi tarihsel: Muhalefetin başından sopayı eksik etmemek, Türkiye’de sağın geleneksel politikasıdır, AKP’nin bundan masun olduğunu düşünmek için hiçbir sebep yok. “Emniyet teşkilatı hem hukuk sisteminin, hem demokrasinin, hem de daha genel anlamda rejimin sarsılmaz bir güvencesidir” sözleri kime ait? Evet, Başbakan Erdoğan’a.
İkincisi aktüel: AKP iki yıldır TSK’nin siyaseten hareket alanını daraltıp bütün iktidarı eline almak için operasyon yürütüyor. Elindeki “silahlar” polis teşkilatı ve yargının bir kısmı. Bu şartlar altında polisin üzerine gitmek kendi ayağına ateş etmek anlamına gelecek.
Hasılı, durum devam edecek.