Bir süre önce Taner Akçam, Taraf gazetesinde yazdığı yazıda BirGün ve çevresine

Bir süre önce Taner Akçam, Taraf gazetesinde yazdığı yazıda BirGün ve çevresine “Miloşeviç yanlısı, soykırımcı” vb suçlamalarda bulunmuştu. Sebebi, referandumun ardından gazetede yapılan haberde “Sonuçlara göre ülkedeki yüzde 60 sağ, yüzde 40 sol dengesi kemikleşti” spotunun yer almasıydı. Akçam, bu spottan yola çıkarak (tıpkı AKP’ye destek veren diğer liberal yazarlar gibi) BirGün ve çevresinin MHP’yi “solcu saydığını” iddia ediyor; konuyu buradan Miloşeviç ve soykırım iddiasına bağlıyordu.

Taner Akçam’a muhtelif cevaplar verildi. Cahit Akçam’ın (“Sahi Siz Hangi Mahallenin Çocuğusunuz?”), Özcan Özen’in (“Taner Akçam ya da ‘Miloşeviç’i Bulmak’”) yazıları gibi...

Akçam, dün Taraf’ta bir yazı daha yazdı: “Geçmişi inkâr, AKP düşmanlığı ve hafıza savaşları”. Aynı iddiayı tekrarlıyor: BirGün yüzde 42’ye solcu dedi, dolayısıyla MHP’ye, 12 Eylül ve 28 Şubat generallerine solcu diyor. Özür dilesin!

* * *

Öncelikle Hayri Kozanoğlu’nun 30 Eylül’de BirGün’de yayınlanan “İlyas Başsoy’a mektup” başlıklı yazısından bir bölümü hatırlayalım (belli ki Akçam okumamış):

 “13 Eylül günkü BirGün’ün manşeti, ‘Milliyetçi muhafazakâr tablo değişmedi’ şeklindeydi. (...) ‘Yüzde 60 sağ-yüzde 40 sol dengesi keskinleşti’ lafı ise alt başlıkta yer alıyordu ve doğrudan doğruya benden alınan görüşe dayanıyordu. Gazete, gerçekten de tam ilk sonuçlar henüz gelmeye başlamışken, taşra baskısını hazırlama telaşı içerisinde hazırlanmıştı. Açıkçası gözüm tv ekranında, ince eleyip sık dokumaya, fazla tartmaya fırsat bulamadan aşağıdaki değerlendirmeyi yaptım:

“Öncelikle Türkiye’nin oldukça kemikleşmeye yüz tutan, ‘yüzde 60 sağ-yüzde 40 sol’ dengesi referanduma da yansımış görünüyor. Burada en belirgin husus, MHP’nin kendi seçmen tabanını ‘hayıra’ ikna edemeyip, sağ-muhafazakar reflekslerin hakim gelmesine engel olamamasıdır… Bugün düşününce sözlerimin daha fazla arkasındayım. (...) eğer görüşlerimi biraz açmak gerekirse, bir tarafta AKP-Saadet Partisi-BBP’nin oluşturduğu, MHP tabanının da rağbetiyle güçlenen bir milliyetçi-muhafazakâr-liberal blok konuşlandı. Hayır cephesinde de ana gövdesini CHP’nin sürüklediği, son tahlilde sol-demokrat kamuoyu yer aldı. ÖDP-TKP-EMEP ve Halkevlerinin ittifakıyla şekillenen sosyalist zemin de “Halkın hayır’ı var” sloganıyla dinamik bir güç oluşturdu. Bileşenleri beğeniriz beğenmeyiz, “hayır solcuların cevabı, evet ise sağcıların” algısı toplumda hakim oldu. Bu nedenledir ki MHP tabanını toparlayamadı: Bu nedenledir ki cumhuriyetle sorunu bulunan AKP’den, BBP’ye; Saadet’in Numan Kurtulmuş kanadından Erbakancılar’a, Abdüllatif Şener’den, Mehmet Bekaroğlu’na kadar tüm zevat evete talim etti.”

* * *

Hayri Kozanoğlu’nun açıklaması üzerine yorum yapmaya gerek yok. Referandum sonuçlarına bakıldığında MHP’nin en güçlü olduğu illerde baskın bir “evet” oranı çıktığı biliniyor. Ve hemen herkes, MHP tabanının parti yönetimine rağmen AKP çizgisine itibar ettiğini teslim etti. BBP zaten baştan itibaren o cenahtaydı.

Ayrıca şunu da hatırlayalım: İçlerinde Taraf’ın da yer aldığı AKP destekçisi bütün gazeteler referandum öncesi yaptıkları yayınlarda “ülkücülerin aslında referandumda ‘evet’ diyeceklerini, Bahçeli’nin ‘hayır’ politikasının boşa çıkacağını” defaatle yazdılar; haberler, röportajlar yaptılar. Bunu şunun için söylüyorum; Taraf yazarları (Akçam, Kıvanç, Oğur, Berktay vd) kendi gazeteleri “ülkücüleri” evet cephesine katmak için elinden geleni yaparken, faşistlerle aynı yerde durmanın rahatsızlığını o gün neden duymadılar? Hâl böyleyken, bugün BirGün ve çevresini MHP ile birlikte davranmakla, MHP’yi ve darbeci generalleri solcu olarak görmekle itham etmenin, hakikati bilerek çarpıtmaktan, ucuz fırsatçılıktan başka bir tarifi olabilir mi?

* * *

Dönelim BirGün’ün malum spotuna... Doğrusu, o gazeteyi ben yapsaydım –Kozanoğlu’nun bence de son derece anlaşılabilir izahına rağmen- böyle bir ifadeyi kullanmazdım. Zaten, gazeteyi gördüğümde yakın çevremdeki insanlarla yaptığım konuşmalarda, bunun BirGün’e (ve sosyalistlere) karşı hasmane tutum içinde olanlara demagoji yapmaları için fırsat vereceğini söyledim. Nitekim öyle de oldu.

Fakat bu ölçüde izansız bir dil, bu kadar pespaye yakıştırmalar beklemiyordum. Bunlara bu düzeyde cevap vermenin artık bir faydası olmadığı anlaşılıyor. Böyle bir tartışma sadece abesle iştigalden ibarettir. Yaptıklarının, bizim BBP’nin “evet” tavrından yola çıkarak “Hrant’ın katilleriyle aynı cephedesiniz” dememizden –ki saçma olurdu, demedik- farkı yok.

Artık bu insanlarla siyaseten bambaşka yerlerde duruyoruz. Referandum süreci, solu kesin ve geri dönülemez biçimde ayrıştırdı. Aslında bu ayrışma uçlarını çok önceden vermişti. Sınır, AKP’nin neoliberal-muhafazakâr politikalarıydı; bu politikalar karşısında nerede durduğumuz... Referandum, ayrışmaya noktayı koydu. Bütün bu süreçte kimin ne dediği, ne yaptığı zaten uzun uzun yazıldı çizildi. Tekrar etmeye gerek yok. Sonuçta gelinen yer belli. Ama bu bize, karşındakini eleştirmenin de bir ahlâkı olduğunu unutturmalı mı?

İnsan birinden “özür” talep ederken, -hayat bu, belli mi olur- bir gün kendisinin de özür dilemek zorunda kalabileceği ihtimalini aklından çıkarmamalı. Yeter ki, bunun için yüzü kalmış olsun.