Doğan Akın’ın T24’teki son yazısını okudunuz mu?..

Doğan Akın’ın T24’teki son yazısını okudunuz mu? (http://www.t24.com.tr/dogan-akin/kose-yazisi.aspx?author=24&article=4204) Parasız eğitim talebini dile getirdikleri için 1.5 yıldır tutuklu olarak yargılanan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer’in durumuna içerleyen ve “Böyle demokrasi olur mu?” diye soran Hasan Cemal’e, bugün Türkiye’de demokrasinin varlığından söz edilemeyeceğini, sebebinin de bizatihi iş başındaki siyasi iktidar ve onun tasarrufları olduğunu anlatmış, 80’li yılların karanlık günlerinden bir anektodla... O vakitler Hasan Cemal’in 12 Eylül artığı yönetimin akıl almaz antidemokratik uygulamalarını da benzer biçimde eleştirdiğini hatırlatıyor Doğan Akın... Teselli ediyor Hasan Cemal’i; merak etme Hasan abi diyor, kendini tekrar eden sen değilsin, bugün Recep Tayyip Erdoğan’da cisimleşmiş politikalarıyla Kenan Evren’dir kendini tekrar eden...
Doğan Akın’ın bugün Türkiye’de 12 Eylül’ün ruhunun nasıl kol gezdiğine dair verdiği çok sayıda örnek Hasan Cemal’i ikna eder mi, bilemem. Malum, kendisi arada bir “ya bu kadar da olmaz ki!” kabilinden itirazlarına rağmen AKP’ye destek veren liberal gazetecilerin önde gelenlerinden... Neyse, artık orası Hasan abinin bileceği iş!

* * *

Geçen hafta bu köşede, devleti yönetenlerle PKK’nın en nihayetinde yeniden masaya oturacağını yazmıştık. Ama o zamana kadar geçecek süre içinde, tarafların ellerini güçlendirmek için karşılıklı olarak şiddeti tırmandırmalarının maalesef çok muhtemel olduğundan söz etmiştik.
İşte o meşum sürecin, en azından AKP iktidarı tarafından nasıl “planlandığına” dair ipuçları bu hafta yaşananlarla biraz daha açıklık kazandı. Anlaşılan o ki, iktidar, Kürt muhalefetine mensup hiç kimseyi dışarda bırakmak niyetinde değil. Yakın zamanda 5’er, 10’ar sürdürülen KCK tutuklamaları yeni operasyonlarda üç haneli rakamlara ulaştı. Bu hafta gözaltına alınanların sayısı 150’yi buldu.
AKP’ye destek veren liberal çevreler isyan ediyorlar; “Yapmayın, etmeyin... Bu insanlar ellerine silah almamış... Dağdakiyle ovadakini aynı kefeye koymayın vb” diye...
Bu iyi niyetli feryadın siyasi bir yanılsama olduğu kısa sürede anlaşılacak. Çünkü AKP iktidarı Kürt hareketine yönelik politikalarında belli ki çıtayı yükseltti. Artık iktidar nezdinde Kürdün silahlısı ya da silahsızı arasında bir fark yok. Tek fark, silahlı olanın –istisnai durumlar dışında- ölü ele geçirilmesi, silahsız olanın ise sağ! Bugün BDP’nin 6 milletvekili, 13 belediye başkanı, sayısı belirsiz il ve ilçe başkanı tutuklu. Başbakanın “siyasetle müzakere” dediği bu olsa gerek!

* * *

Türkiye’de devletin muhaliflere yönelik tutumunda siyasi iktidarların demokrasiyi ne ölçüde benimsedikleri esas değildir. Ki, bizde devletin ve neredeyse bütün siyasi iktidarların demokratik temayülleri “doğası gereği” ya zayıftır ya hiç yoktur. Elbette kimseye hesap vermek zorunda olmayan askeri bir yönetim ile topluma iyi-kötü bir açıklama yapmak durumunda olan seçilmiş sivil bir yönetim arasında fark vardır. Bu fark, muhalefete yönelik operasyonların ancak hoyratlık derecesini belirler. Ama her şeye rağmen esası belirleyen, söz konusu muhalefetin etkinlik düzeyidir.
12 Eylül rejiminden bu yana çok fazla şey değişmemesinin sebebi de biraz buradadır. Türkiye’de bugünkü siyasal yapının harcı askeri diktatörlük dönüminde karılmıştır; o yapının temeli, kolonları, kirişleri sapasağlam ayaktadır ve bugünkü sivil iktidarın hizmetindedir. Vaktiyle askeri rejimin ezdiği, sindirdiği, hatta kısmen yok ettiği sol ve sınıf temelli muhalefet, bugün Kürtlerden “daha şanslıysa”, sebebi Kürtler kadar örgütlü ve etkin olmamalarındandır. Aksi taktirde akıbet farklı olmazdı. Yoksa ortada “demokratik hassasiyetler” falan olduğundan değil.
Kısacası, AKP iktidarının Kenan Evren’in ruhunu yeniden iş başına çağırması, bir anlamda rejimin aslına rücu etmesidir. Sebebi de yasal ve meşru zeminde Kürt muhalefetinin hakkından gelemeyeceğini anlamış olmasıdır.

Hâl böyle olunca, Başbakanın eski Diyarbakır Cezaevi’ni müzeye dönüştürmek yerine, daha büyük ve “modern” bir cezaevi inşa etme sözü vermesini yadırgamamak lazım. Umalım ki, ruhu geri çağrılan 12 Eylülcüler arasında Esat Oktay Yıldıran da olmasın!