Hasan Cemal, Milliyet’te halen sürmekte olan yazı dizisiyle çok faydalı bir iş yaptı. PKK’nın fiili liderliğini yürüten...

Hasan Cemal, Milliyet’te halen sürmekte olan yazı dizisiyle çok faydalı bir iş yaptı. PKK’nın fiili liderliğini yürüten Murat Karayılan’ın bizzat kendisinden, içinden geçmekte olduğumuz süreçte Kürt hareketinin temel meselelere nasıl baktığını öğrenme fırsatı bulduk.
Birincisi, Karayılan ne istedikleri konusuna kesin bir açıklıkla cevap vermiş. Bağımsız bir Kürt devleti hedefinin geçmişte kaldığını söyleyen Karayılan, federasyon talepleri olmadığını da ekliyor.
“Bakın biz artık ‘demokratik özerk Kürdistan’ diyoruz. Bu özerklikten kasıt, federasyon değildir. Sınırların yeniden çizilmesi değildir. Devletin üniter yapısını da bozmayan bir çözümdür. Mahalli ‹dareler Kanunu değişir, yerel yönetimler güçlendirilir.”
Murat Karayılan, böyle bir sürecin hangi aşamalardan geçeceğine dair beklentilerini de şöyle anlatıyor:
“İlk önce silahlar susmalı! Sonra sıra, Kürt kimliğiyle ilgili kültürel haklara ve kimilerinin af olarak anladığı ‘toplumsal uzlaşma projesi’ne gelir. (...) Bu proje karşılıklı olarak birbirini affetmektir. Gönüllü birlikteliği yansıtacak yeni bir anayasada uzlaşmaktır. Bütün dileğimiz, Kürtlerin kendi kültürlerini özgürce yaşamalarıdır.”
•••
Türkiye’nin 25 yıldır yaşadığı, başta bütün bir toplumun insani değerlerini tüketen savaşın sona ermesini gerçekten isteyen herkesin bu talepler karşısında mutlaka somut cevapları olmalı. Herkesten önce de sorunun diğer tarafını temsil eden devletin... Yani siyasi iradenin...
Ama bu cevabın “silahlarını bırakıp dağdan insinler”den öteye geçmemesi, esasen bir cevap niteliği taşımıyor. Hatta, sorunun bugün olduğu gibi sürüp gideceğini açıklamaktan başka bir anlamı yok.
Lakin, Karayılan’ın açıklamalarının ardından yapılan değerlendirmeler gösterdi ki, meseleyi aklı selim içinde çözmekten yana olan kimi kesimler de, ‘ilk adım’ konusunda devletin malum söylemiyle hızla ortaklaşıyor: “Elinde silah olan adamla diyalog kurulmaz!”
Böyle diyenlerin Karayılan’ın şu sözlerine de cevap vermeleri gerekir: “6-7 bin silahlı insanı ne yapacaksınız?” Evet, ne yapacaksınız?
Diyelim ki, PKK koşulsuz olarak silahlara veda dedi ve dağdan düze indi.
fiimdi hepimiz biliyoruz, bu devletin başta Kürtler olmak üzere hasım bellediği herkese reva gördüğü muameleyi... Devletin, hadi daha özelleştirelim, bu ülkenin Başbakanı’nın, Genelkurmay Başkanı’nın DTP’ye karşı tutumu ortada... Memleketin bir bölümünü siyaseten temsil ettiği kuşku götürmez bir partiyi tanımıyorlar!
O bir yana, koruculuk adı altında sahnelenmiş “Kürdü Kürde kırdırma” politikasının yıllar içinde bölgede biriktirdiği düşmanlıkların ulaşmış olduğu boyutlar da herkesin malumu. ‹şte, Mardin’de yaşanan son katliam... Gördük ki, 25 yılın sonunda geldiğimiz yer, namluların diyaloğundan ibaret. Üstelik yaşanan felaket, koruculuk kurumunun kendi içinde cereyan etti. Hal böyleyken, “PKK’dan ya da devletten yana olmak” ikileminin yol açtığı yarılmanın sonuçlarını kestirmek zor olmasa gerek.
Hasılı, “silahlarını bırakıp dağdan insinler” önerisinin Kürt meselesini çözmek iddia ya da niyetiyle bir ilgisinin olmadığı en azından fiili bir gerçek.
•••
Belki yukardaki meseleyle çok ilgisi yok ama, Hasan Cemal’in bir sorusunu buraya aktarmak istiyorum. fiöyle: “PKK 1984’te Eruh ve fiemdinli baskınlarıyla silahlı mücadele başlatmamış olsaydı, bu kadar kan ve gözyaşı akmamış olsaydı, Kürt siyasal hareketi barışçı yöntemlerle bugün çok daha güçlü olmaz mıydı?”
Aslında yeni bir soru değil bu. Hatta PKK ile DTP’yi, biri silahlı mücadeleyi diğeri de barışçıl mücadeleyi tercih eden iki farklı örgüt gibi algılayan ya da öyle görmek/sunmak isteyen bir çoklarının hâkim paradigması... Evet, dediğim gibi, konuyla çok alakası yok ama, özellikle onların bu soruya dürüstlükle cevap vermelerini çok isterdim.