Kontrolü kaybettikçe inandırıcılıkları da uçup gidiyor. Cilaları hızla dökülüyor. Haliyle asabileşiyorlar. Artık ağızlarından çıkanı kulaklarının duymama haline daha sık tanık oluyoruz...

Kontrolü kaybettikçe inandırıcılıkları da uçup gidiyor. Cilaları hızla dökülüyor. Haliyle asabileşiyorlar. Artık ağızlarından çıkanı kulaklarının duymama haline daha sık tanık oluyoruz. Diktatörlük rejimlerine selam gönderen icraatların da eli kulağında. Hatta yavaş yavaş yürürlüğe sokuldu bile... Başbakanlık altı basın kuruluşundan yedi gazetecinin akreditasyonunu iptal etti. Bu iptal kararının sebebini bilmeyen var mı? Yıkama-yağlama-yalama haberi yapmayanlara artık akreditasyon yok, diyorlar. (Akreditasyon alıp da görevinin hakkını veren meslektaşlarımı tenzih ederim.)

•••

Haftalardır tartışılıyor; Başbakan niye böyle oldu, AKP bu noktaya neden geldi, diye...

Başbakan, vatandaşa, gerektiğinde pompalıyı çekip göstericilere ateş etmenin bir mahsuru olmadığını söyledi. Hakkın senin bu, dedi. Bu ne demek? Ya da şöyle soralım: Bir içsavaş çığırtkanlığı başka nasıl yapılabilir?

Sonra... Tek millet, tek devlet, tek bayrak... Beğenmiyorsan çeker gidersin! Çok merak ediyorum, yarın Kürtler peki deseler, biz Kuzey Irak’a göçüyoruz! Yüzbinlercesi yollara dökülse... Ne yapardı acaba yasevyaterketçi başbakan? Muhtemelen dış tahriklere yorardı olup biteni... Bizi Batı dünyası karşısında güç durumda bırakmaya dönük bir eylem derdi... Bir yandan da sınırı kapatırdı. Kürsüden sallamak kolay!

Devam edelim...

Yasevyaterketçi başbakanın savunma bakanının “Rumları ve Ermenileri göndermesek milli devlet olabilir miydik” demesini artık yadırgayabilir miyiz?

Ya da onun Yozgat milletvekilinin “Devletime, milletime karşı geleni vurmaktan hoşlanacağım. Adalet herkese fazla uygulanıyor” sözlerini?

Önceki gün Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun raporu yer aldı basında... Neticeten şöyle diyor: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma, Hrant Dink’e suikast sürecini bilgi sahibi oldukları halde izlemekle yetindiler. Peki bütün bu kurumlar kime bağlı? Hrant Dink göz göre göre öldürülürken bu bakanlıklar, bu Emniyet, bu Jandarma hangi hükümete, hangi başbakana bağlıydı?

Dink’in katillerini mahkemeye getiren aracın önünde ne yazdığını hatırladınız mı? Hatırlatalım: “Ya sev ya terket!” O araç, faşist partinin seçim minibüsü değildi. yasevyaterketçi başbakana bağlı adalet bakanlığının demirbaşıydı.

•••

Yazının başlığındaki soruya gelirsek...

Yıllardır, Başbaka’nın ve AKP hükümetinin Türkiye’ye demokraside sınıf atlatacağı ham hayaliyle yaşayanlar şimdi şaşkın. Derin analizler yapıp anlamaya çalışıyorlar bu düşmanlık siyasetini, bu karanlık söylemi...

Oysa değişen bir şey yok. Neyseler o. Şimdi gerçek kimlikleriyle yüz yüzeyiz. Defalarca yazdık burada... BirGün’ün başka köşelerinde yazıldı çizildi. Bunların asıl büyük takıyyesi laiklikten ziyade demokrasi konusundadır, diye... Bugün, Rumların ve Ermenilerin bu topraklardan gönderilmesine methiye düzen savunma bakanının siyasi kökleri 6-7 Eylüllere dayanır, diye... Pompalı vatandaşa yol veren Başbaka’nın dünya görüşü Kanlı Pazarlarda mayalandı, diye...

Dün, iktidar olmalarının önündeki engelleri temizlemek, önlerini kesen statükocu sivil-asker bürokrasiyi geriletmek için AB ipine sarılanlar, bugün ABD’nin sınırlarını belirlediği bir alanda devletin çekirdeğiyle uzlaştılar, diye... Artık AKP siyasetinin köşe taşları Kürte kurşun, işçiye, öğrenciye polis copu, basına yasak ve sansürdür, diye...

Onlar ihaleler ve imar değişikliği rantlarıyla en yağlı kemikleri mideye indirip semirirken, memleketin bir kısım âkil eşhası da kendilerine uzatılan AB ve demokrasi dolmasını yuttu. Bu bayat dolma şimdi hazımsızlık yapıyor. Hepsi bu.