Geçen hafta bu köşeden yazdıklarım nedeni ile hem gazetecilerden hem de okurlardan çok fazla sayıda e-posta aldım

Geçen hafta bu köşeden yazdıklarım nedeni ile hem gazetecilerden hem de okurlardan çok fazla sayıda e-posta aldım.
Türkiye’de neyse ki epeyce gazeteci ama daha az sayıda gasteci olduğunu anladım.
Sevindim.
Bir kısım da yazıda belirttiğim ve Doğan Tılıç’a ait kitabın adını soruyordu.
Bir kitabı çok severseniz herkes de sizin gibi sever ve adını bilir zannedersiniz. Ben de ayan olanı beyan etmeyeyim derken, eksik bilgi vermişim.
Düzelteyim.
Kastettiğim kitabın adı “Utanıyorum ama gazeteciyim”. Bildiğim kadarı ile baskısı tükendi. Reklam yaptığımızı düşünen olmasın diye özellikle belirteyim.
Ama içindeki düşünce tükenecek gibi değil.
Akıl ve sağduyu da öyle.
Çevre ve sağlık haberleri ile ilgili yazılar kaleme alanların ya da okuyanların bu akıla ve sağduyuya gerçekten ihtiyacı var.
Eğer bir yazar ya da gazeteci, okur ben ne yazarsam onu okur, ya da okur bu kadar detayı anlamaz ya da zaten okurların beklediği bu değil gibi hareket eder ise çok kısa zamanda ciddi bir çuvallamaya uğrar.
Bu kesindir.
Ekmek derdine düşmüş gasteci kavramı konusunda ne düşündüğümü geçen hafta anlatmaya çalışmıştım. Zaten bunu her gün görüyoruz.
Çevre ve sağlık haberleri yazan ve okuyan için durum daha da karmaşık.
Sağ basının çevre haberi anlayışı zaten malum.
İki ucu temiz değnek.
Bir ucunda mükemmel bir doğa tasviri uydurarak taraftar edinme gayreti, diğer ucunda iktidardakinin doğa tahribatını gizleyip yaranma çabası.
Her iki uçta da gizli olan şey doğadan faydalanma.
İnsanın o eski hastalığı.
Sömürme merakı.
Bu değneğin neresinden tutarsanız tutun ucundaki size bulaşır.
Bir kez bulaştı mı ellerinize, oradan yüzünüze, gözünüze sürer durursunuz.
Sonuçta dünyayı tertemiz görecekken, elinize yüzünüze bulaştırdığınızla kalırsınız.
Bu okuyan için de yazan için de böyledir.
Sonuçta utanma ile kurtulmak mümkün olsaydı keşke ama öyle olmaz.
Dünya ve üzerindeki ekolojik denge bir kez bozulduğu zaman yeni kurulacak sistemde bizim yerimizin ne olacağına dair tek bir olumlu senaryo dahi yok.
Bunu gizlemek hiçbir işe yaramayacak.
Eninde sonunda basitçe mutasyona uğramış bir virüs topumuzu birden silip süpürecek belki ya da daha kötüsü birbirimizi yiyebilmek için gerekli koşulları sağlayacak.
İşin acı tarafı bunun olabilmesi için elimizden geleni yapacağız.
Ertelemek bir sorunu çözmez. Sadece erteler.
Ama erteleyecek zaman kaldığını düşünmek fazla iyimserlik olur.
Basının sağ tarafı bu konuda görevini yapmadığı ya da kötüye kullandığına göre tüm yük sol tarafa düşüyor.
Ne yapalım?
Biz zaten hep ezilenin yanındayız.