En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: AKP’nin en büyük takıyyesi laiklik falan değil, malda mülkte gözü olmayan mütevekkil insanlar...

En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: AKP’nin en büyük takıyyesi laiklik falan değil, malda mülkte gözü olmayan mütevekkil insanlar olduklarına dair şayiadır. Buradan iddia ediyorum: Başbakan dahil, AKP’nin ileri gelenlerinin çoğu... Bunların aileleri, çocukları, kardeşleri, damatları, kayınbiraderleri... AKP’nin hükümet olduğu günden bu yana çok ciddi bir biçimde zenginleştiler. Büyük servet sahibi oldular.
Aksini kanıtlayıp bana bu yazıyı yedirecek bir AKP’li var mı, çok merak ediyorum.
•••
Engin Civan olayını hatırlarsınız. Özal’ın prenslerindendi.
Civan, Emlak Bankası Genel Müdürü olduğu dönemde -sanırım 1994 yılıydı- müteahhit Selim Edes’ten beş milyon dolar rüşvet alıyor ama Edes’in işini halledemiyor. Selim Edes de parasını geri istiyor. Engin Civan, paranın üstüne yatmaya kalkınca iş Alaattin Çakıcı’ya havale ediliyor ve Civan’a bir ‘ihtar atışı’ yapılıyor.
Haliyle olay karakolluk oluyor.
Tarafların mahkemedeki bir kapışmasını çok iyi hatırlıyorum. Engin Civan rüşvet iddialarını reddedip belge istediğinde Selim Edes duruşma salonunda aynen şöyle demişti: “Rüşvetin belgesi mi olur be pezevenk!”
•••
Bilirsiniz, Özal dönemini herkes kendi meşrebince yâdeder. Mehmet Barlas, Cengiz Çandar gibi meşhur gazetecilere sorsanız, Türkiye Cumhuriyeti’nin asrı saadet dönemidir. 70 yıldır içe kapanan Türkiye, Özal’ın o muazzam vizyonuyla dışa açılmış, zenginleşip özgürleşmişti! (Özellikle gazetecilerde sık rastlanan bir problemdir bu; kendileri zenginleşip özgürleştikçe memleketin de aynı mutluluğu paylaştığını sanırlar.) Ama öte yandan, bugün iflah olmaz Özal muhipleri bir kenara bırakılacak olursa, memleketteki herkes, Özal döneminin -başka özelliklerinin yanısıra- eşine az rastlanır bir yolsuzluk ve talan dönemi olduğunda mutabıktır. Nitekim rahmetli de “Benim memurum işini bilir” sözüyle o dönemin iş görme prensibini gayet veciz biçimde özetlemişti.
Hal böyle iken, bir işadamı mahkemede isyan ediyordu; “rüşvetin belgesi mi olur” diye!
•••
Ve aradan 14 sene geçti, geldik bugüne. Birkaç gün önce Vatan gazetesinin manşeti şöyleydi: Rüşvetin Belgesi.
Anlamışsınızdır; AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin Silivri’deki bir arsanın imar değişiklikleri ile ilgili olarak bir milyon dolarlık iş takibi ‘ücreti’ aldığına ilişkin belgeden söz ediyorum. Hükümetten korkan basının kıyıdan köşeden gördüğü, AKP ya da cemaat çanağından beslenenlerin ise görmezden geldiği haberden...
Dişli’ye göre o bir milyon dolar rüşvet değilmiş, bankaya bloke edilmiş teminatmış. Peki bankadan bir belgen var mı? Şimdilik yok.
Dişli imardan habersizmiş. Protokolde yazan “...imar değişiklikleri sonrasında gerçekleşecek satıştan Şaban Dişli’nin şahsına... 1.000.000 USD ödenmesi peşinen kabul edilmiştir” ibaresine ne demeli?
Uzatmayalım. Rahmetli Erdal İnönü’nün o nefis sözünü hatırlatmakla yetineceğim: “Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır!” İlave ediyorum: Türkiye’de bile.
Asıl diyeceğim şu: Cumhuriyet tarihinin yolsuzluk, rüşvet ve talan branşlarında zirve yaptığı Özal döneminde belge bulunamazken, AKP iktidarında ülkenin geldiği yere dikkat! Belgeler manşet oluyor. Hayırlısı.
Not: Bu yazıya bakıp tatilden döndüğümü sanmayın. Çünkü gidemedim. Nedenini pazar anlatırım. Hâlâ bir tatil alacağım var. Onu söyleyeyim dedim.