Türkiye’nin yoğun gündemine ABD başkanlık seçimi eklendi. İki gündür gazetelerin birinci sayfası, televizyon ekranları gözalıcı beyaz dişleriyle tebessüm eden, el sallayan, sempatik...

Türkiye’nin yoğun gündemine ABD başkanlık seçimi eklendi. İki gündür gazetelerin birinci sayfası, televizyon ekranları gözalıcı beyaz dişleriyle tebessüm eden, el sallayan, sempatik bir siyahın fotoğraflarıyla süslendi. Barack Hussein Obama, beklendiği üzere ABD Başkanı seçildi.

Esasen Demokrat başkanlar, Türkiye’nin ‘milli meseleleri’ konusunda (Kürt, Ermeni, dini azınlıklar vb) Cumhuriyetçiler kadar hassas olmadıkları halde, Türk basınında esen mutluluk rüzgârı dikkat çekici. Buna, ‘milli meseleler’ denildiğinde gözünü karartan, resmi ideolojinin iflah olmaz savunucuları da dahil. Hatta belki de en çok onlar...

Hürriyet, Obama’nın zaferini ‘Amerikan ihtilali’ diye duyururken, manşetlerinde diplomatik bir üslubu tercih eden Milliyet (bile) ‘Küresel umut’ ifadesini tercih etti. Doğan grubunun bir diğer gazetesi Radikal ise bir siyahın başkan seçilmesine vurgu yaparak ‘Amerikan rüyası’ dedi. Benzer bir vurgu Cumhuriyet’in manşetine de yansımış: ‘Amerikan halkı ‘değişimi’ seçti’.

Yeni Şafak, sık sık müracaat ettiği kelime oyunlarına bir kez daha başvurmuş, mutluluğunu ‘Ohbama’ manşetiyle duyurmuş. Taraf da Obama’nın başkanlığını coşkuyla karşılayanlardan: ‘Bu sizin de zaferiniz’. Sabah’ın manşeti ise ‘Demokrasi güzel şey’.

BirGün’ü zaten biliyorsunuz; ‘Amerika’nın Karaoğlanı’ diyerek 70’li yılların Türkiyesi’nde Ecevit’e bağlanan umutlara gönderme yaparak “inşallah kaderi benzemez” temennisinde bulunmaktan kendini alamamış.

•••

Elbette, bağımsızlık ilanından 232 yıl sonra ve 43 beyaz başkanın ardından bir siyahın ilk kez Beyaz Saray’a oturacak olmasının tarihsel bir öneme sahip olduğunu inkâr edecek değilim. Ama orta yerdeki kontrolsüz sevinç halini tam anlayamadığımı da belirtmeliyim. (Bu arada köşe yazarlarına hiç girmedim; öyle ki, kimilerini okurken güleyim mi utanayım mı bilemedim.) Bana kalırsa, ABD’yi yöneten elitin tam da görmek istediği manzara bu olsa gerek. İki dönemdir süregelen Bush yönetiminin ABD’yi dünyanın neredeyse her köşesinde en çok nefret edilen ülke mertebesine taşımasının ardından böyle bir imaj devrimine ziyadesiyle ihtiyaçları vardı. Bu devrimi de 30-40 yıl önce, bugün ‘sıradan’ diyebileceğimiz yurttaşlık haklarından mahrum bir siyahtan daha fazla kimse beceremezdi.

Öte yandan yaşanmakta olan ve derinleşeceği konusunda aklı başında hiç kimsenin kuşku duymadığı ekonomik krizin çaresiz bıraktığı Amerikan yurttaşlarının ‘tutunacak bir dal’ ihtiyacına da Barack Obama kadar karşılık verebilecek bir başka figür siyaset sahnesinde boy göstermemişti.

Hasılı, Amerikan egemenleri için herşey olması gerektiği gibi oldu.

•••

Ama bir sorun varlığını hâlâ sürdürüyor. İşte bizlerin de zafer sarhoşluğu içinde adeta unutmaya meylettiğimiz asıl mesele... Kendisine ‘zenci’ bir başkan seçen Amerika Birleşik Devletleri, ‘dünyanın zencilerine’ karşı yürüttüğü emperyal ve kıyıcı politikaları terk mi edecek?

Irak’ta en çok masum sivillerin bedel ödediği işgal sona mı erecek?

Afganistan’da El Kaide ve Taliban avı adı altında köyler bombalanmayacak mı?

ABD yahudi lobisinin tam desteğini alan siyah başkan tarafından İsrail’e açık çek verilmesi Filistin halkı üzerinde süregiden ölçüsüz zulmün artık dizginleneceğine mi işaret ediyor?

İran halkı, ABD ve İsrail tehditinden kurtuldu mu?

Dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik krizin aşılmasında, siyah başkanın tercihleri kamusal kaygılar yerine sermayenin tercihlerine göre şekillenmeyecek mi?

Uluslararası finans kuruluşları, ‘ümüğümüze sarılmaktan’ vaz mı geçecek?

Sorular çoğaltılabilir... Şimdilik bunlarla yetinelim.

Obama’nın başkan seçilmesini insanlık ailesinin bir zaferi olarak selamlayan ve dünyanın artık daha yaşanabilir bir yer olacağına dair büyük umutlar besleyenlere katılmak isterdim. Ama bu, yukardaki ve başka sorulara alacağım cevaplara bağlı.