Şu günlerde, yaz mevsimi kendini hissettiriyor. Piknik yerleri ya da Ege, Akdeniz, Güneydoğu, Karadeniz bölgesindeki tatil...

Şu günlerde, yaz mevsimi kendini hissettiriyor. Piknik yerleri ya da Ege, Akdeniz, Güneydoğu, Karadeniz bölgesindeki tatil yörelerinde hareketlilik başladı. Ancak tatil yaptığınız yerde her zaman konforlu bir otel olmayabiliyor. Hatta verdiğiniz paranın karşılığını da alamadığınız zamanlar oluyor. Ama eğlenmek ve dinlenmek en doğal ihtiyacınız olduğundan katlanıyorsunuz elbette türlü aksaklıklara. Şimdiden sorunsuz ve iyi dinlenebileceğiniz bir yaz tatili diliyorum.
Tatili; bir yere tıkılıp kalmak olarak algılamayan bireyler için ise farklı alternatifler her zaman var. Gezginci olmak, keşfetmek, grupça hareket etmek gibi bir dolu alternatifin içerisinde karşılaşılan sürprizler de hediyesi olarak size dönüyor.
Şayet “koro halinde hareket edilen” tatil köylerindeyseniz animasyon ekipleri sizleri akşam saatlerinde serinletiyorlardır bir nebze. Ancak tatili; yeni yerler keşfetmek, yeni heyecanlar yaşamak isteyenler için yorumlayacak olursak, görmeye alışkın olmadığımız durumlar bile, bizi eğlendirmeye dinlendirmeye yetiyordur kuşkusuz.
Avrupa meydanlarında görmeye alıştığımız canlı heykellerden söz edeceğim size bugün. Sokakta gösteri yapan “canlı heykelleri” görmüş olanınız vardır. İlk bakışta “Heykel mi, insan mı?” diye tereddüt ediyorsunuz, sonra jest ve mimikler başladığında bunun bir gösteri olduğunu fark ediyorsunuz. İşte bu gördüklerinize yani onlara “canlı heykel” deniliyor.
Canlı heykel performansına herhangi bir Avrupa kentinde sıklıkla rastlayabilirsiniz. Canlı heykel gördüğünüzde sakın panik yapmayın, çünkü onlar rol icabı belirli karakterlere dönüştüklerinden öyle duruyorlar.
Her performansta farklı bir heykele dönüşüyor olmak kolay mı sanıyorsunuz?  “İnsanın kendine yabancılaşmasını heykel formunda ortaya koymak ve sonra bunu kırmak...” Yaptıkları şey bu. Giysilerinin de bizi Antik Yunan’a, Uzay Çağı’na belki de Osmanlı’ya götüren özellikleri varsa hemen empati kurabilirsiniz onlarla. Performans 1 saat de olabilir 8 saat de. Ancak tamamen hareketsiz kalma süresi yarım saati aşamıyor. Hazırlanmak ise 1,5-2 saat sürüyor. Bir arkadaşınız sizi giydirip hazırlarsa bir başkası da boyarsa işiniz daha kolay. Bu işin en zor yanı ise, göz teması kurmamak. Aslında göz teması kurup kurmamak size kalmış. Ne anlatmak istediğinizle ilgili. Ama izleyenlerle aranıza bir perde çekerseniz daha başarılı olursunuz ve işiniz kolaylaşır bence. Başlamadan önce başka bir boyuta geçiyormuş gibi düşünün kendinizi, işiniz kolay olsun.
Aklıma gelmişken paylaşayım. Canlı heykellerle en fazla yanlarına yanaşılıp fotograf çektirilir, gönlünüzden ne koparsa, emeklerine sağlık deyiverip eğilerek şapkalarına yavaşça bahşiş bırakılır ya da küçük bir hediye verilir. “Şşşt Nasrettin Hoca, gel beraber fotograf çekilelim” gibi densizlikler aman yapmayın. Ya da “bunların akıllarından zoru mu var, niye böyle dikiliyorlar” diye fısıldaşmayın. Çünkü onlar aslında her şeyi duyar ve görürler.
Heykel formu ve cildi kaplayan boya, performansçıların hareket etmesini, kendisi olmasını engelleyen normlar, önyargılar ve kalıplar olarak düşünülebilir. Kumaşları sardıktan sonra bedenin geri kalan kısmı ise vücut boyasıyla boyanıyor ve  “mermerden heykel formu”nu yakalamaya çalışıyor sanatçılar.
Bizim topraklarda bu işi yapan yok. Çünkü ya dalga geçilir ya da elbiseleri çekiştirilir, laf atılır, rahatsız edilir. Düşünsenize, Beyoğlu, Taksim, Bakırköy’de, meydanlarda canlı heykeller.  Vücudunu boyayıp, farklı dönem kostümleriyle Taksim Meydanı’nda 1 saat dikiliyorlar, metro çıkışında. Herkes farklı tepki veriyor. Bazıları ilk başta ne düşüneceklerini bilmedikleri için rahatsız oluyor. İnsanların ilgisini çekiyor elbette ve ne tepki alacaklarını merak ediyorlar,  görmek istiyorlar heykelin tepkisini...
Kimisi “Çekil yolumdan hemşerim” gibi bir tepki verirken, kimi de saatlerce durup seyredebilir.  “Güneşin altında saatlerce durmak zor olmuyor mu? diyebilir bilgiç olanı. Onun yanına geçip onun gibi durabilir bir diğeri. Bence en çok çocuklar hayretle izleyecekler. Birinin gelip dokunması sorun değil de, asıl sorun, bizim insanlarımızın” gel seni bir öpeyim” noktasında başlayabilir. Biliyorsunuz “Pippa Bacca’da gel seni arabamla götüreyim” teklif almıştı rahmetli. Ona sahip çıkma isteği, temas kurmak isteği, filmi hemen koparıyor. Bu izleme bozukluğunu çözdüğümüzde aslında her şey düzelecektir toplumda.
Güneydeki  plajlarda güneşlenen turistleri, çekirdek çıtlatarak seyretme kültüründen geliyoruz, ne sandın ya.