BDDK geçen hafta cuma günü döviz varlığı 15 milyonun üstünde olan şirketlerin Türk Lirası kredisi kullanmalarını yasakladı. 10 madde çerçevesinde BDDK’nin son kararları ne ifade ediyor, hedeflenen nedir, hangi ortamda alındı ve olası sonuçları.

10 soruda BDDK’nin döviz kararı
Fotoğraf: Depophotos

1. BDDK’nin şirketlere döviz varlığı sınırlaması ne anlama geliyor?

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) döviz varlığı 15 milyon TL’yi aşan şirketlerin TL kredi kullanımlarını şarta bağlıyor. Eğer bu şirketlerin, ciroları ile aktif büyüklüklerinden büyük olanının yüzde 10’undan fazla döviz veya altın pozisyonları varsa TL kredisi kullanamayacaklar. Döviz varlığı 15 milyon TL’yi aşmayan şirketler ise bu sınırın altında kalmaları şartıyla TL krediye erişebilecekler. BDDK açıklamasının teamüllere uygun olmayan özensiz bir dille kaleme alınması, etrafından dolanma gibi amiyane ifadelere yer verilmesi ayrıca dikkat çekici.

2. Ekonomi yönetimi bu karardan ne umuyor?

Merkez Bankası (TCMB) politika faizini yüzde 14’te tutma inadının sürmesi, enflasyonun yüzde 80’e dayanması; gerek şirketlerin, gerekse bireylerin tekrar dövize yönelmelerine yol açtı. Kur korumalı mevduat (KKM) 1 trilyona yaklaşmışken, bu miktarda bir paranın şimdilik dövizden uzak tutulmasına rağmen dolar kuru 17,40 TL’ye yükseldi. TCMB’nin döviz rezervlerinin giderek erimesi kurlara etkili bir müdahaleyi olanaksız kılıyor. Özellikle firmaların temmuz döneminde vadesi dolacak KKM hesaplarından tekrar dövize dönmeleri tehlikesi endişe yaratıyor. Bu nedenle, “makro ihtiyati önlem” diye adlandırılan adımlarla piyasalara çeki düzen verilmesine çalışılıyor. Ticari krediler biraz yükselse de, bu enflasyon ortamında yüzde 27-28 faiz oranıyla firmalar için cazibesini koruyor. Enerji, hammadde ve navlun fiyatlarındaki keskin sıçramalar, giderek ivmelenen enflasyon ortamında firmaların işletme sermayesi gereksinimini artırdı. Son MB Finansal İstikrar Raporu’na göre, reel sektörün kaba taslak yarısı TL, yarısı döviz olmak üzere 3,8 trilyon TL yurt içi kredi borcu bulunuyor. Daha çok küçük ve orta boy işletmelerin kullandığı taksitli ticari krediler ise 760 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Bu koşullarda ucuz kredilerden yoksun kalmak istemeyecek firmaların Tebliğ uyarınca döviz satışına geçmeleri, böylelikle döviz kurunun istikrar kazanması umuluyor.

3. Son BDDK kararı nasıl bir ekonomik ortamda alındı?

En azından seçim dönemine kadar kurları tutabilmek için enflasyona endeksli bonolar çıkarmanın planlandığı biliniyordu. Ancak böyle bir uygulamanın gerek bütçeye çok ağır bir yük getirecek olması, gerekse banka bilançolarında bozulmaya yol açma riski anlaşılınca bu adımdan vazgeçildi. Gelire endeksli senet (GES) ise öngördüğümüz gibi fiyaskoyla sonuçlandı. Sadece 6,6 milyar TL’lik, 400 milyon doların altında bir taleple karşılaştı. Kredi risk primleri (CDS) 800 baz puana ulaşmış, Türkiye’nin avro tahvilleri ancak yüzde 10’un üzerinde korkunç bir faizle alıcı bulmaya başlamıştı. İşte böyle giderek kötüleşen koşullarda, şirketleri döviz varlıklarını elden çıkarmaya zorlayan BDDK kararı son bir çare olarak yürürlüğe sokuldu.

4. Reel sektörün döviz varlıklarının şu andaki düzeyi nedir?

TCMB’nin son verilerine göre tüzel kişilerin mevduat ve katılım bankalarında toplam 79 milyar dolar döviz varlığı bulunuyor. Bu mevduatlar 83 milyar dolardan KKM’ye katılımlarla mart ayında 74 milyar dolara kadar geriledikten sonra tekrar yükselişe geçti. Burada önemli nokta, brüt döviz varlığından öte şirketlerin döviz varlık ve yükümlülüklerinin farkını gösteren net döviz pozisyonu. Başta THY gelmek üzere, Pegasus, Zorlu Enerji gibi birçok şirketin net döviz pozisyonu ekside bulunuyor. BDDK kararı şu ana kadar bildiğimiz kadarıyla bu konuda bir hüküm içermiyor.

5. Reel sektör şirketlerinin toplam net döviz pozisyonu nasıl seyrediyor?

Mart 2022 TCMB verilerine göre reel sektör şirketlerinin 162,3 milyar dolar döviz varlığına karşın 276,4 milyar dolar döviz yükümlülükleri bulunuyor. Böylelikle net döviz pozisyonları eksi 114,1 milyar dolar. Bu rakam 2016 sonunda eksi 180,1 milyar dolardı. Aradan geçen 6 yılda şirketler kesimi özellikle yurt içi bankalara olan döviz borçlarının 43 milyar dolar azalmasıyla bu makası daralttı. Özetle, bu istatistiklerden şirketlerin döviz varlıklarının büyük ölçüde döviz yükümlülüklerini karşılamak amacıyla tutulduğu söylenebilir. Ayrıca ihracat alacakları (31,4 milyar dolar) ve ithalat borçları da (35,7 milyar dolar) döviz pozisyonunun dış ticaretin finansmanı kaynaklı bölümünü oluşturuyor.

6. Reel sektör şirketlerinin bu yıl ödemeleri gereken dış borç miktarı ne kadar?

Finansal olmayan kesimin Mayıs 2021-Nisan 2022 arasında ödemesi gereken 14,4 milyar dolar dış borcu bulunuyor. Bunun 13 milyar doları vadesi gelen uzun dönemli borçlar, 1,4 milyar doları da kısa vadeli borç ödemeleri. Diğer bir sınıflandırmayla reel kesimin kısa vadeli döviz varlıkları 138 milyar dolar, döviz yükümlülükleri 81,3 milyar dolar. Böylelikle kısa vadede 56,7 milyar dolarlık bir döviz fazlası söz konusu. İşin ilginç bir yönü, ekonomi yönetiminin aksi yöndeki demeçlerine karşın, TCMB KKM’de bulunan paraları döviz varlıkları içinde tasnif ediyor. Bu sayede kısa dönemli net döviz varlıkları artı veriyor.Buradan, firmalar kısa vadede döviz varlıklarını azaltsa bile önümüzdeki yıllarda yine alıma geçmek zorunda kalacaklar sonucunu çıkarabiliriz. Yani günü kurtarmaya yönelik bir uygulamayla karşı karşıyayız.

7. İhracat gelirleri göz önüne alınırsa, şirketler kesiminin döviz borçları ne durumda?

Önce şu noktayı hatırlatalım: 2 Mayıs 2018 tarihli bir kararla döviz borçları 15 milyon doların altında bulunan firmaların borçlanması ihracat gelirleri ile ilişkilendirilmişti. Böylelikle önemli bir risk unsuru kontrol altına alınmıştı. Finansal İstikrar Raporu’nda döviz borçlarının 26,2 milyar dolarının 15 milyon doların altı borcu olanlara, 197,4 milyar dolarının ise 15 milyon doların üstü borcu bulunanlara ait olduğu ifade ediliyor. Birinci grupta 24,300, ikinci grupta 1,700 firma bulunuyor. Burada ilginç bir nokta 2018’de küçük firma ölçüsü 15 milyon doların altı olarak saptanırken; bugün döviz varlığı 15 milyon TL’nin altında yani 900 bin dolar civarında bulunanlar bu kategoriye sokuluyor.

8. BDDK’nin bu kararı istenilen sonucu verebilir mi?

Firmalar ilk aşamada TL kredilerden yoksun kalmamak için döviz satışına yönelebilirler. Ancak bu tepki sonra dönüp dövizi geri almalarına, bu parayı şirket ortaklarının kişisel hesaplarına aktarmalarına engel oluşturmaz. Bu adımların da izleneceği korkusu yayılırsa, bu kez dövizleri kasada tutmaları durumu ortaya çıkabilir. Bu uygulama bazı firmaları da döviz borçlarını erken ödeyerek, ithalat taleplerini öne çekerek veya daha fazla hammadde stoku tutarak döviz varlıklarını elden çıkarmaya yöneltebilir ki, bu adımların da kuru gevşetmeye yardımı dokunmaz. Aksine erkenden yurt dışına döviz transferi yapılmış olur. Ayrıca vadeli piyasadan (forward) döviz almaları da, kurları yükseltici bir etki yapar.

9. Peki, bu adım sermaye kaçışına yol açar mı?

Bazı firmalar döviz varlıklarını yurt dışına aktarmanın yollarını arayabilirler. Sattıkları dövizleri geri alarak, tahvil-bono gibi yabancı finansal varlıklara yönelmek veya ihracat bedellerini düşük ya da ithalat bedellerini yüksek göstererek yurt dışına sermaye aktarmak gibi bilinen yöntemlere başvurabilirler. BDDK firmalara eurobond alma esnekliği tanıyor. Bunun da sakıncası, eurobond alımına yönelmenin fiyatları yukarı çekmesi, yabancılara satış fırsatı yaratması olabilir. Bu tedirgin ortam, dövize müdahalelerin geçici de olsa kuru aşağı çekmesi halinde bireylerin ve firmaların döviz alımlarını kamçılayabilir. Yerli aktörler dövizlerini güvencede tutmanın yollarını ararken, son dönemlerde tahsisli swap yoluyla cezbedilmeye çalışılan yabancı sıcak paranın da tedirginlik duymasına, Türkiye’den uzak durmasına yol açar.

10. Eğer BDDK’nin bu uygulaması kurları düşürmeyi başarırsa, Türkiye ekonomisi rahat bir nefes alır mı?

Döviz kurunun göreceli yüksek seyrettiği bir konjonktürde dahi cari açık yakıcı bir sorun olmaya devam ediyor. Cari fazla vereceğiz derken, ilk 4 ayda cari açık 21,1 milyar doları buldu. Üstelik son iki ayda ard arda gelen faiz artışları sonucu küresel ekonominin daralacağı, bir durgunluğun kapıda olduğu korkusu yaygınlaştı. Dünyadaki bu kötümser ruh halinden en olumsuz etkilenecek bölge, Ukrayna savaşının da son derece olumsuz etkilediği AB ekonomileri. İşte böyle bir kavşakta döviz kurunu zorlamalı bir biçimde aşağı çekme çabası, zaten yavaşlayan ihracat gelirlerine sekte vurabilir, ödemeler dengesini olumsuz etkileyebilir. Belki daha da önemlisi, kurdaki oynaklığın artışı hem dış ticareti aksatabilir, hem de yanlış zamanlama yapan aktörlerin (örneğin, kurun yükseldiği dönemde ithalat bedelini ödemek veya kurun düştüğü dönemde dövizini bozdurmak zorunda kalanlar…) büyük zararlar görmesine, hatta iflasa sürüklenmesine kapı aralayabilir.