2014'ün en iyi  10 soundtrack’i

ALKAN AVCIOĞLU alkanavcioğlu@yahoo.com

Film için kaydedilmiş özgün film müzikleri ve toplama soundtrackler arasından 2014’ün en iyilerini seçtik

10. The Grand Budapest Hotel (Alexandre Desplat
Alexandre Desplat’ın Wes Anderson’la yeni işbirliği yine hayal kırıklığı yaratmıyor. Günümüzün en iyi film müziği bestecilerinden biri olan Desplat, bir kez daha Wes Anderson’ın dünyasını tınılara dökmeyi başarıyor. Ortaya çıkan sonuç tıpkı yönetmenin filmleri gibi eşsiz.

9. The Rover
(Antony Partos)
Geçen yıl Mica Levi’nin ‘Under the Skin’ için yaptığı olağanüstü müzikler filmin atmosferini yaratmak için ne kadar muazzam bir iş başardıysa, aynı şeyi bu sene farklı bir türde de olsa ‘The Rover’ için söyleyebiliriz. Antony Partos ve Sam Petty’nin özgün ve tekinsiz müziklerinin yanına Tortoise ve William Basinski gibi deneysel isimlerden seçkiler var. Filmin dünyasına göre yapılan müziklere tek kelimeyle kusursuz bir örnek.


8. Cold in July
(Jeff Grace)
Film müzikleri deyince Jeff Grace günümüzün gizli cevherlerinden biri. Genellikle bağımsız filmlerde ismini gördüğümüz müzisyenin daha önceki işleri gibi ‘Cold in July’ da parmak ısırtan bir çalışma. John Carpenter filmlerinin müziklerini seviyorsanız kesinlikle kaçırmayın.


7. Guardians of the Galaxy
Özgün müziğin yerini alamaz ama bazen toplama soundtrack’ler o kadar iyi seçilir ki tüm kültürel referanslarıyla birlikte filmdeki hikayeyi şahane bir şekilde besler. Bu soundtrack’ler genelde filmden bağımsız bir şekilde de güçlüdür. Bir arkadaşınızın çektiği karışık bir albüm gibidirler. ‘Galaksinin Koruyucuları’ işte onlardan biri.
 Blue Swede’den David Bowie’ye kadar uzanan, en sağlam 1970’ler best of albümüne bile taş çıkartacak cinsten olağanüstü bir toplama.


6. A Girl Walks Home Alone At Night
Çarpıcı derecede hip ve stilize olmakla ilgilenen bir filmin soundtrack’ine haliyle çok iş düşüyor. Bu bağlamda denilebilir ki Ana Lily Amirpour’un filminin soundtrack’i filmin bile önüne geçecek kadar başarılı. White Lies ve Radio Tehran gibi İranlı indie gruplardan İngiliz post punk gruplarına kadar uzanan ve pek çok nadir şarkı içeren bu harika soundtrack, western ile korku arasında gidip gelen atmosferi kurmakta filmin çok işine yarıyor.

5. The Theory of Everything (Johann Johannsson)
Son yılların yükselişteki kompozitörlerinden biri Johann Johannsson. Klasik ile ambient arasında gidip gelen tarzı film müziklerinde onu melankoliyi en iyi yakalayan isimlerden biri haline getirdi. ‘The Theory of Everything’teki çalışması ise şüphesiz ki ona Oscar adaylığı kazandıracak.

4. Inherent vice (Jonny Greenwood)
Greenwood’un müzikleri her zamankinden daha da özgür. Ancak bu soundtrack’i asıl özel yapan şey kullanılan diğer şarkılar. Can, Neil Young, Kyu Sakamoto gibi isimlerle 1960’lar pop’undan krautrock’a uzanan eklektik bir müzikal yelpaze filmle çok uyumlu. Soundtrack’in zirvesi ise şüphesiz ki Chuck Jackson’ın ‘Any Day Now’ı.

3. The Double (Andrew Hewitt)
Film 2013 yapımı olsa da soundtrack’i bu sene Nisan ayında yayınlandı. Andrew Hewitt’in müzikleri filmi sadece destekleyici nitelikte değil, filmin adeta ruhu ve kalbini oluşturuyor. Bir yönetmenin vizyonunu filme yansıtmasında bir soundtrack’in ne kadar yardımcı olabileceğine dair ders niteliğinde bir örnek.

2. The Guest
‘Drive’in adeta kültleşen soundtrack’ini CD çalardan çıkartmanın vakti geldi. Çünkü onun yerini ‘The Guest’in soundtrack’i alacak. Bu yılın en iyi retro soundtracki diyebileceğimiz ‘The Guest’te sytnh-pop ile dark wave electro müzik arasında harikulade bir denge tutturulmuş. Soundtrack’te Clan of Xymox’tan Sisters of Mercy’ye kadar pek çok 1980’ler grubu mevcut.

1. White Bird In A Blizzard (Robin Guthrie & Harold Budd)
Geleneksel film müziğinden uzaklaşmak çoğunlukla pek iyi sonuç vermeyebilir. Ancak bu işi Cocteau Twins’in eski üyeleri Robin Guthrie ve Harold Budd’a teslim ettiyseniz endişeniz olmasın. İkili daha önce yönetmen Gregg Araki ile ‘Mysterious Skin’ filminde de çalışmıştı. Ancak bu sefer büyüleyici tondaki müzikleri filmin kendine özgü atmosferiyle mükemmel bir şekilde eşleşmiş durumda. Filmde halihazırda 1980’lerin pek çok hit şarkısı başarıyla kullanılsa da Guthrie ve Budd’ın özgün müzikleri adeta bu dünyaya ait olmayan, düşsel bir güzelliğe sahip. Hem filmle uyumlu hem de filmden ayrı bir şekilde kendi ayakları üzerinde durabilen bir çalışma.