Şimdi herkes 6’lı Masanın adayını konuşuyor ya… Ben kim olduğunu biliyorum. “KESİN!

Yazının başlığı “Süt” olsa, “KESİN!” demesem okunur muydu, bilmiyorum. Ahmet Selvi veya Abdülkadir Hakan gibi muhalefete masallar anlatıp, iktidara yağ da çekemiyorum.

Yüzümü üreticiye döndüğümde, Fatsa’dan sonra haftaya bugün de Uşak’ta üretici mitingi yapacak SOL Parti’nin dillendirdiği talepleri dinliyorum: “Geçimlik tarım yapan üreticilerin borçları silinsin. Üretimin temel girdilerinde fiyat sabitlensin. Suya, gübreye, tohuma ücretsiz ulaşılsın. Özelleştirilen kamu kurumları demokratik işlevlerle donatılarak yeniden yapılandırılsın. Taban fiyat üreticilerle birlikte ve insanca yaşayabilecek ücret olarak belirlensin. Şirketlerin değil, üreticinin çıkarına destekleme alımı yapılsın. Meralar hayvancılık için kullanılsın. İthalatta gümrük vergisi indirimleri kaldırılsın.

***

Özelleştirilen kamu kurumlarından biri de, Türkiye’de süt ve süt ürünlerinin üretiminin gelişmesini sağlamak ve tüketiciye sağlıklı, kaliteli ve doğal ürünler sunmak amacıyla 1963’te Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan SEK. 1995’te özelleştirildi, birkaç el değiştirdi ve geçen yıl Çallı Gıda tarafından alındı. Harun Çallı şimdi hem marketlere cam şişede 1 litresi 27,95-31,95 liradan satılan SEK Sütün sahibi hem de süt fiyatını belirleyen Ulusal Süt Konseyi (USK) başkanı. USK’nin tavsiye ettiği çiğ süt fiyatı 7,50 lira (+-10 Kuruş).

Süt üreticileri, kendisinden süt toplayan birinin aynı zamanda süt fiyatını belirlemesine isyan ediyor. Bütün üreticilerin bir Süt Üreticileri Kooperatifi’nde birleşerek fiyatın belirlenmesinde etkili olma hayali kuruyorlar.

Siz sütü marketten kaça alıyorsunuz bilmiyorum ama ben köyde yaşamanın ayrıcalığına sahibim. Bazen ineğin memesinden sağılır sağılmaz aldığım 5 lt süte 50 TL veriyorum. Şanslısın diyebilirsiniz. Ama “gazeteci” olduğumu bilen üretici öyle dertleniyor ki, içtiğiniz süt boğazınızda düğümleniyor!

***

Beyobası, Ankara’nın “mahalle” olmuş köylerinden. Birkaç yıl önce 550 hanelik köyün her hanesinde 8-10 inek varken ve geçimleri bu hayvanlardanken, şimdi sadece 6-7 hanede hayvan kalmış. Her evin hayvanına bakmak için köyde kalan erkek çocukları da ucuz emek olarak kentin yolunu tutmuş.

Dün günde 30 ton süt çıkan köye büyük şirketler gelip süt toplarken, bugün en fazla 1 ton olan süt için “mahalle sütçüleri” gelip litresi 5,5 liradan alıyorlar.

Hayvanlara yedirilen 50 kiloluk süt yemi 380 TL. Bir hayvan günde 11 kilo süt yemi yiyor. Diğer yedikleri, elektrik, su, işçilik hariç bir ineğin günlük masrafı 100 TL. Hayvan günde 18 litre süt veriyor. Sat, 99 TL ediyor. Diğer masrafları katınca, sütün litre maliyeti 12 lirayı buluyor. Nereden baksan zarar!

Hüseyin Ayşen hala hayvancılık yapmakta direnen köylülerden. “Karnında buzağısıyla inekler bağıra çağıra kesime gönderiliyor. İçim yanıyor. 50-60 ineğim vardı, 5-6 inek kaldı. Devamlı müşterilerime mahcup olmamak için tutuyorum, onlara litresi 10 liradan süt satıyorum” diyor.

***

Bu inekler bizim fabrikamız. Onlar olmayınca dana da olmuyor, süt de et de olmuyor. Bütün fabrikaları sattık, şimdi bize ineklerinizi de KESİN (!) diyorlar. Damızlıkların kesimi yasaklanmalı.”

Başlıktaki “KESİN!”i Hüseyin’i sözlerinden aldım.

Onun da gözü 6’lı Masada. Başkan adayı, misal Kılıçdaroğlu olsa, şimdi çıksa karşısına, Hüseyin ondan bir tek şey isteyecek: “Bize ‘Kepek ekin’ demeyecek, eli inek memesine değmiş, tarımı bilen, derdimizi anlayacak pırıl pırıl, ziraat mühendisi bir tarım bakanı atasın!