CHP İzmir 1’inci Bölge 1’inci Sıra Milletvekili Adayı Zeynep Altıok Akatlı’yla yeni kitabı ‘Acısı Bende Kalsın’ vesilesiyle İzmir’de buluştuk

‘Adaleti kilitli  kasalarından  çıkaracağım’

omursahin@birgun.net

Çoğumuz için ‘Sizin hiç babanız yandı mı’ diye soran çakmak çakmak gözlerin sahibi o... Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren Şair Metin Altıok ve Felsefeci , Yazar Füsun Akatlı’nın sevgili kızı… Hayatını bir adalet mücadelesi içinde geçiren, bu sürecin doğal sonucu olarak aktif politika içinde yer alan Zeynep Altıok Akatlı, şimdilerde CHP İzmir 1’inci Bölge 1’inci Sıra Milletvekili Adayı olarak seçim telaşesi içinde. Kırmızı Kedi’den çıkan ‘Acısı Bende Kalsın’ isimli kitabı vesilesiyle, iki İzmirli; İzmir’de buluştuk.

>>Kitabın seçim öncesi çıkması bir tesadüf mü? Okuyucunun sizi çeşitli yönlerinizle tanımasına olanak sağlıyor çünkü…

Kitabı biraz daha erken yayınlamayı arzu etmiştim fakat bu siyaset temposu içinde yetişmedi ve güzel bir vesileye denk geldi.

>>İnsan hakları mücadelesi içinde doğal süreçte politize olan birisiniz. Şimdi profesyonel siyaset içinde, ‘gerektiği gibi’ davranmak zor olmayacak mı?

Aslında gerektiği gibi olmasın istiyorum. Daha önce politika daha soğuk yüzlü, profesyonelce yapılması gereken, takım elbiseli, süslü konuşmalarıyla sınırlı kalan ya da çok değerli bir takım akademik çalışmalarla sınırlı kalıyordu. Oysa artık siyaset daha çok sokakta olmak zorunda.

>>AKP’nin davranış şekli Meclis’in işlevini yitirdiği şeklinde yorumlanıyor. Bir vekil adayı olarak bu size absürt geliyor mu?

Meclis’e mağdur olarak davet edildikten sonra sorguya çekilip azar işitmiş birisi olarak, hiç absürt bulmuyorum.

>>Öyleyse ne yapmayı planlıyorsunuz?

Meclis’e işlevini yeniden kazandırmak için bizim iktidar olmamız, yasaları yeniden düzenlememiz gerekiyor. Ölen bir darbecinin yarattığı Anayasa’yı değiştirme vaadiyle iktidara gelip, o Anayasanın bütün nemalarını en son zerresine kadar sömüren bir iktidarın elindeyiz. Bu darbe anayasasından kurtulmamız gerekiyor. Değiştirmek de elimizde; ya Meclis’te ya sokakta!

Öte yandan Ankara 1. sıra adayımız Şenal Sarıhan Sivas Katliamı avukatlarından. Onunla Meclis’te olmak da bir güç getirecek. Nevşehir 1. sıra adayımız da Toplumsal Bellek Platformu üyelerinden 35 yıl önce Nevşehir’de öldürülen CHP Milletvekili Zeki Tekiner’in oğlu Bülent Tekiner’in de Meclis’e girmesini umuyorum.

>>Size ayar verilmeye çalışılmış Meclis’e şimdi bir vekil olarak girecek olmak nasıl bir his?

Bir intikam duygum yok. Hakikaten adalet peşindeyim. Bunda anne-babamın ve eğitimimin etkisi çok. Benim kişiliğimin oluşmasına katkı sunanlar başta annem baba olmak üzere o güzel atlara binip gittiler ve kimse yerlerine gelmedi dediğimiz insanlar. Ruhi Su’nun torunu gibiyseniz, ‘Koca adam’ dediğiniz Yaşar Kemal’in çocuğu gibiyseniz, Turgut ve Tomris Uyar’ın diğer evladıysanız; hem siyaset hem insanlık hem vicdan yapınız bütün bu insanlardan aldıklarınızla şekilleniyor. Önümde model olarak gördüğüm insanların ilkelerini ve ahlakını arıyorum. Bu hayatta en büyük acıyı da o yüzden çekiyorum.

>>Sivas davasının zamanaşımına ‘Hayırlı olsun’ diyen bir liderin partisine karşı yarışmak da mı intikam duygusu yaratmıyor?

Aradığım adaleti onun gözünün içinden alacağım. Ben onun gözüne bakmam ama bu tabiri kullanarak tarif etmek istiyorum. Biz, onun mağdur ettikleri, bu ülkeye bu adaleti getireceğiz. Nefretsizliği, ölmüş aydınların yakınları olarak kurduğumuz Toplumsal Bellek Platformu’ndaki her ailede görmüştüm. Bir kırılma noktasıydı. Ben onlardan nefret etmeden onların yapmadıklarını yapacağım ve adaleti onların kilitli kasalarından dışarı çıkarmak için mücadele edeceğim.

>>Türkiye’deki öfke ortamı ve kutuplaşma sizi etkilemedi mi?

Etkiledi tabii. Belki de işsiz kaldığım dönemde sınır köylerine kadar gitmeye çalışmamın sebebi buydu. Nefreti değil sevgiyi kutsayabilmek için kendime daha çok acı çektireceğim yerlere gidip o acıyı bir kez daha yaşamayı seçtim. İyiliğe uzak olanların, ‘En azından biri benim yanıma geldi, bana iyilik getirmeye çalıştı’ demelerinin ne kadar önemli olduğunu kendim yaşamadığım için biliyorum.

>>Yalnız mı kaldınız dava sürecinde?

Çok yalnız kaldık. Dava süreci çok girift. Siyasal İslam’ın devlet elliyle güçlendirilmesi projesi var. İki, siyasal İslam’ın zaten kendi özündeki cehaletle vahşileşme potansiyeli var. Devletin yükümlülüğü kendi nefretine yenilmeyip oradaki nefret suçunu engellemek. Oysa bizim davamızda böyle olmadı. Öte yandan sanatın ağır baskı altında olduğu ülkemizde bir kültür ve sanat vahası niteliği taşıyor. Zaten kültür sanat başkenti olan İzmir’i daha da güçlendirmek için çalışmak ayrı bir keyif olacak. Dayak yediğimiz itilip kakıldığımız medyanın dahi elimizi tutamadığı dönemler oldu. O kadar akıl almaz şeyler oldu ki dava sürecinde kimse bilmedi bile. Biz davamızın peşinde koşmak yerine ben hiç unutmuyorum 2010’da bütün köşe yazarlarına bizzat mektup yazdım, lütfen haber yapın diye. Buna mecbur ettiler, yalnızlık böyle bir şeydi. Hiçbir devlet yetkilisinden baş sağlığı bile almadım. Döneminde bana erişen sadece Fikri Sağlar’dır.

>>O gün katliamı yapanların ideolojisinin bugün iktidarda olduğunu söyleyebilir misiniz?

Sanıkların 26 avukatıyla birlikte... .Baş zanlıyı milletvekili yaptılar. Sanık avukatlarını Adalet Bakanı yaptılar. Sekiz milletvekilinin sanık avukatlarından olması bir tesadüf müdür? Siyasi kariyerini bu olay üzerinden tamamlayan insanlar oldu. Siyasi İslam ideolojisinin bugün geldiği kudretli noktada payı olan ya da herhangi bir şekilde katkı sunan ve onların avukatlığını yapan herkes bugün AKP çatısı altında.

>>Dava ile ilgili bugün yapılabilecek bir şey var mı?

Var. Firari sanıklar üzerinden süren davalarımızdan biri devam etmekte. “Hayırlı olsun” ile onurlandırılan dava ise temyiz sürecinde ve AİHM’e kadar yolu var. Ömrüm oldukça bu davanın peşini bırakmayacağım. Önemli bir ayrıntı gibi görünmese de bugün müze bile yapılmayan sahte bir bilim merkezi olarak adlandırdıkları yerin kapısında da katillerimizin ismi yazıyor. Onu da oradan söktüreceğiz.

>>Recep Tayyip döneminde kültür ve sanat Recep İvedik laubaliliğinde demişsiniz...

O laubalilikte olanların bazı mertebelere eriştirilmesi sıkıntısı var. Herkes şiir yazar ama herkes şair değildir. Bunun kriterini de sanattan nasibini almamış, okumamış, yazmamış biri değil yine sanatçı koyar. Mesela Defne Halman’a “Sanatçıyım diyen kişi” diyor. O tayin edecek yani Defne Halman’ın sanatçılığını. Adını bile ömründe ilk defa duymuştur. Talât Sait Halman’ın nasıl bir kültür bakanı olduğunu bile bilmiyordur. Bu kadar cahilce ‘o da sanatçı mı’ gibi tabirlerle kimleri sanatçılaştırdığını görüyoruz. Onun kafasında sanat, alt alta kafiyeli dörtlükler yazabilip kendisine biat eden insanlar anlamına geliyor. Bu yozluktan da kurtulmamız lazım.

***

Babam Karşıyaka’da doğmuş…

>>İzmir’de olmayı sevdiğinizi biliyoruz, ama uzun süre İstanbul’da yaşadınız… Zorlandınız mı?

İzmir en sevgili kentim. Uzun yıllardır İstanbul’da yaşayan, İstanbul’un keşmekeşine hiç alışamamış bir insanım. O bakımdan da hep Kadıköy tarafında oturdum. Herkes şaşırır; günde en az iki saati trafikte harcamak zorunda kaldığın bu mesafede neden oturuyorsun diye. Ama o mesafe hep köklerimin ait olduğu yerin konforunu, güzelliğini aradığım için. Şimdi de İzmir’e yerleşik olarak gelmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

>>Çocukluğunuzda da sık sık geliyor muydunuz?

Ailemiz Bergamalı, babam Karşıyaka’da doğmuş. Karşıyaka’ya gelirdik. Dedem de Hatay semtinde otururdu.

>>İzmir CHP belediyesi olması açısından birçok zorluk yaşıyor. Acil şekilde yapmak istediğiniz şeyler nedir?

Muhalefet partisinin belediyesi olmak nedeniyle bürokratik engellere ek olarak, bütçelerinde sürekli olarak kesintiler, kısıntılar, ket vurmalar, set çekmeler yaşayan bir kent İzmir. Sıkıntı yaşadığı alanlar yerel yönetimin kendi kontrolü altında olan alanlar değil. 2011 seçimlerinde “35 plakalı İzmir’e, 35 proje” vaadinde bulunan iktidar partisi bu projelerin sadece ikisi için adım attı. Bir kısmı İzmir’e zarar verecek projelerdi. Konak Tünelleri ve Manisa Tünelleri olmak üzere iki proje başladı. Biri dört yıldır, şehrin tam göbeğinde hem ulaşım, hem estetik hem de yaşam anlamında bin bir zorluk çıkaran atıl, düzeltilemeyen bir hasar olarak duruyor. Diğeri yarım kaldı, çöktü, can güvenliği dahi sağlanamadı.

İktidar partisinin çiftçiye ve hayvancılık yapanlara getirdiği kısıtlar, ağır vergi yükleri, üretimi neredeyse durma noktasına getiren, tohumu bile dışarıdan ithal ettiğimiz anlayışı İzmir’in gelişmesini sağlayan can damarlarından birini daha tıkadı. Öte yandan kalbimizi acıtan bir Allianoi var. Hem kültür mirasımıza sahip çıkmamak hem de çok kıymetli üretim alanlarını yok etmek üzerine kurulu bir sisteme karşı direneceğiz. Sanatın ağır baskı altında olduğu ülkemizde bir kültür ve sanat vahası niteliği taşıyor. Zaten kültür sanat başkenti olan İzmir’i daha da güçlendirmek için çalışmak ayrı bir keyif olacak.