Soylu’nun istifa krizi dondurucuya kaldırıldı. Bununla birlikte Cumhur İttifakı’na darbe vurduğu çok net. Hasarın boyutunu görmek için salgının bitmesini beklemeyeceğiz

AKP bir aile partisidir

Yaşar AYDIN

Süleyman Soylu’nun istifası bir haftadır farklı boyutlarda tartışılıyor. Erdoğan’ın istifayı kabul etmemesinden sonra Soylu’nun AKP içinde güçlendiği, hatta ikinci adam olduğu yönünde değerlendirmelere çok fazla rastlıyoruz. Bu değerlendirmeler hem abartılı hem de yanlış. AKP artık Erdoğan’ın onun ailesinin yakın çevresinin partisidir ve ikinci isim olmaz.

PARTİ İÇİNDE ZAYIFLADI

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hiç kuşkusuz son üç yılın en etkili bakanı. 7 Haziran sonrası izlenen siyasetin mızrak ucu sayılabilir. Seçimlerde, seçim sonrası kayyum müdahalesinde, deprem, sel ne varsa Soylu bir adım öne çıktı. Öyle ki damat Berat Albayrak’ı bile gölgede bırakacak çıkışları oldu. Örgüte müdahalede bulundu. Bu hamlelerin önemli bölümüne ses çıkarılmadı. Sadece parti içerisinden ve medya kanalıyla dolaylı uyarılar iletildi.
Bir hafta önce yaşanan sürecin tamamı yukarıda çizilen fotoğrafa uymuyor. İstifa sonrası her ne kadar sosyal medyadan “dön” çağrıları yapılsa da AKP örgütünde Soylu’nun önemli bir çizik yediğini söylemek gerekir. Çünkü son beş yılda örgütte asıl belirleyici olan Erdoğan ve onu yakın çevresidir. Bugün parlayan yıldızın sönmesi an meselesidir.

PARTİYE DEĞİL İTTİFAKA

Süleyman Soylu’nun etkisi ve hamlesi tartışılacaksa partiye değil Cumhur İttifakı’na bakılmalı. Erdoğan 7 Haziran seçimlerinden bu yana ülke yönetimini belli düzeyde paylaşmak zorunda kaldı. Adı konulmamış ittifaklar oluştu. Soylu, Akar, Ordu hatta MİT bu düzeyde değerlendirilebilir. Soylu’nun istifa gerekçesini, kabul edilmemesini ve sonrasında yaşanan gelişmeleri bu bağlamda okumak gerekiyor. Depremin artçıları parti içinde değil Cumhur İttifakı’nda aramak lazım. Hem Soylu’nun hem de Erdoğan’ın MHP lideri Bahçeli’ye teşekkür etmesi boş yere ya da tesadüf değil. İttifakın diğer ortağı çok net ki hem istifa öncesi hem de sonrasında aktif rol oynadı. İşin bir çeşit “tatlıya” bağlanmasını da Bahçeli sağladı.

ERDOĞAN ALIŞIK DEĞİL

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, yönetim erkini paylaşmaya alışık değil. Devlet Bahçeli bu paylaşımı çok üslubunca Erdoğan’ı rahatsız etmeyecek şekilde yapmayı başarıyor. Hatta zaman zaman küçük jestlerle ilişkiyi daha da sağlam hale getiriyor. Örneğin son infaz yasası her şeyi ile kendi eseriyken cezaevinden çıkanların övgüsünün Erdoğan’a gitmesinden asla rahatsız olmadı. Bahçeli’nin “incelikle” yürüttüğü siyaset her ismin kolaylıkla yapabileceği bir şey değil. Ama Soylu örneğini bunun dışında tutmak gerekiyor. Soulu’nun istifası Erdoğan’ın bilgisi dahilinde olduğu biliniyor. Ankara kulislerinde Bahçeli’ye de istifa öncesinde bilgi verildiğine dair konuşmalar çok fazla. Eğer istifa “rest” olarak kabul edilecekse bunun arkasında Bahçeli’nin de varlığını görmek gerekiyor. Burada soru işareti olarak kalan şey ise “krizin” nedeni oldu.

İTTİFAKIN GELECEĞİ

İstifa sürecinde gerilimin taraflarının Pelikan-Soylu değil Erdoğan-Bahçeli olduğunu bugünden geriye bakıldığında söylemek mümkün. Soylu’ya dair AKP içinden gelen sert sözlerin arkasında da aslında bu gerçek yatıyor. Soylu AKP’nin değil, diğer ortağın bakanı olarak kodlandı ve oradan öfke daha da büyüdü. Bugünden sonra bu algının daha da güçlenerek devam edeceğini söylemek mümkün. Soylu artık dışarıdan biri. Onun kabinedeki varlığı ittifakın geleceğiyle doğrudan ilgili. Anlaşılan o ki salgın günlerinde bu mesele dondurucuya alındı. Ama bir haftalık gelişmelere baktığımızda yeniden ortaya çıkması için salgının bitmesi beklemeyeceğini söyleyebiliriz.