Aşık Mahsuni Şerif’ten Aşık Ferhat’a Amerika karşıtı şarkılar yapan onlarca sanatçı var. Küçük Amerika olma hayali kuran Türkiye’nin Amerika’yla “Dostluk Şarkısı” plağının Demokrat Parti iktidarı sırasında dağıtılması ise elbette şaşırtıcı değil

Amerika’yla ilişki durumu: Karmaşık

MURAT MERİÇ - muratmeric@gmail.com

Bundan tam 61 yıl önce bugün, tarihin en tuhaf savaşlarından biri olan Kore Savaşı, Panmuncon’da imzalanan ateşkes antlaşmasıyla son buldu. Türkiye, “müttefiki” Amerika’nın yanında savaşa katılmış, “şanlı” ordumuz Kore’de (resmî rakamlara göre) 725 şehit vermişti. Türkiye’den giden 168 askerin kaybolduğu savaşta esir alınan 234 asker, ateşkesten sonra Türkiye’ye gönderildi. Marşlarla, şarkılarla uğurladığımız askerleri ağıtlarla karşıladık.

Kore Savaşı, bir Doğu-Batı blokları savaşıydı aslında: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Güney Kore ABD kontrolüne girmiş, Kuzey Kore ise SSCB denetiminde kalmıştı. 25 Haziran 1950’de, Kuzey Kore, Doğu Bloku’ndan askeri destek alarak Güney Kore’ye sadırdı. Üç gün sonra, meseleye Türkiye de dâhil oldu: Dönemin Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü, sert bir açıklama yaparak “üzerimize düşen bütün yükümlülükleri yerine getireceğimizi” söyledi. 25 Temmuz 1950’de, Kore’ye asker gönderme isteğimiz Birleşmiş Milletler’e bildirildi ve ilk birlik, 25 Eylül’de İskenderun’dan gemilerle uğurlandı. Ankara Ayaş’ta bulunan 241. Piyade Alayı’nın 5090 askeri, 1. Kore Türk Tugayı’nı oluşturuyordu.

Kore’ye gönderilen askerler, heyecanla uğurlandı. Dönemin meşhur solistlerinden Suzan Yakar Rutkay, bu heyecanı, Sadettin Kaynak’ın mehter karakterindeki bestesiyle plağa aktardı: “Kore’ye Giden Asker” adlı şarkı, “Elimde silahım var / Dilimde Allahım var” sözleriyle başlıyor, “Allahuekber”lerle sürüyordu. Türkiye, “barışa katkı sağlamak için” Kore’ye “evlatlarını” göndermişti ve elbette onlar düşmanı yenecek, “zaferle” geri dönecekti. Öyle olmadı. Kore’de yitirdiklerimiz için Malatyalı Fahri Kayahan bir ağıt yaktı: “Bir emir geldi asker yürüdü / Kore dağlarını Türkler bürüdü” sözleriyle başlayan “Kore’den Dönüş”, Orhan Elmas’ın yönettiği 1955 tarihli Ezo Gelin filminde kullanılan şarkılardan… Kore’ye giden Ali’nin yolunu gözleyen Ezo’nun hikâyesini anlatan film, bu bahiste tek değil. Savaş, sadece filmlere ve şarkılara değil, romanlara da konu oldu: Mustafa Semih Arıcı’nın Kore Dağlarında Aslanım Yatar adlı romanı, 2010 tarihli.

“Dostluk Şarkısı”ndan “Katil Amerika”ya...
1954 yılında, İzmir Fuarı’ndaki Amerikan pavyonunda ücretsiz olarak dağıtılan bir plastik plak, Amerika ile “dostluğumuzun” nişanesi. “Küçük Amerika” olmaya çalıştığımız yıllarda Amerika’nın Sesi Radyosu tarafından yaptırılan bu plak, pek çok eve girdi. Dostluk Şarkısı / The Song of Friendship, dönemin en meşhur sesi, genç kızların sevgilisi, tango prensi Celal İnce tarafından seslendiriliyordu: “Amerika, Amerika / Türkler dünya durdukça / Beraberdir seninle / Hürriyet savaşında…” Diğer yüzünde, Ziya Gökalp, Kemal Atatürk, George Washington ve Thomas Jefferson’ın söylediği “Hürriyet Hakkında Meşhur Sözler”, Türkçe seslendiriliyordu. Plağın üzerinde İstanbul ve New York fotoğrafları basılıydı, içinde bulunduğu zarfın üzerindeyse “NATO Türkiye ile daha kuvvetli, Türkiye NATO ile daha kuvvetli” sloganı vardı. İnce’nin “Dostluk Şarkısı”, şöyle devam ediyordu: “Bu bir dostluk şarkısıdır / Kardeşliğin yankısıdır / Kore’de olduk kan kardeşi / Sönmez bu dostluğun ateşi // Azmimizdir hür yaşamak / Dünyada sulhu sağlamak / Dalgalanır hep bu uğurda / İstiklal aşkı ruhumuzda // Senin New York’un / Yükselir göklere / Senin İstanbul’un / Destandır dillere // Ankara ile Washington / İzmir’in ile San Francisco’n / Benzer derler birbirine / Doyulmaz güzelliklerine // O muhteşem beldelerin / Pınarların nehirlerin / Ünlü şelalen Niyagara / Haykırır gücünü dünyaya.”

Bu plağın, Demokrat Parti iktidarı sırasında dağıtılması elbette şaşırtıcı değil. 1954’te Adnan Menderes başbakandı ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başkan Eisenhower’ın davetlisi olarak gittiği Amerika’dan yeni dönmüştü. Bayar, daha sonra (20 Ekim 1957’de, Taksim’de yaptığı bir konuşmada) şu cümleyi kurdu: “Biz memleketimizde Amerikalıların ilerleyişleri seyrini takibe çalışmaktayız. Öyle ümit ediyoruz ki, 30 sene sonra bu mübarek memleket 50 milyon nüfusu ile küçük bir Amerika olacaktır.”

30 yılda çok şey değişti elbette. “Küçük Amerika” olamadık, bilakis gerçekleri gördük. Böylesi bir ilan-ı aşkla başlayan mutlu birlikteliğimiz kısa sürdü. Çok değil, “Dostluk Şarkısı”ndan on yıl kadar sonra, bu kez Âşık Mahzuni Şerif sazını eline alacak ve halkın duygularını dile getirecekti: “Defol git benim yurdumdan / Amerika katil katil / Yıllardır bizi bitirdin / Amerika katil katil.”  Amerika’nın “dünyanın en namussuzu” olarak nitelendirildiği plakta şu sözler dikkat çekiyor: “Devleti devlete çatar / İt gibi pusuda yatar / Kan döktürür silah satar / Amerika katil katil // Bunca milletlere yazık / Sömürülmüş bağrı ezik / Seni seven kanı bozuk / Amerika katil katil.” Şarkı, (başta Grup Yorum, pek çok şarkıcı ve grup tarafından) bugün de söyleniyor, güncelliğini koruyor. Bu noktada, Âşık Mahzuni Şerif’in 1974 yılında bu şarkıyı (o dönem gündemde olan Vietnam meselesini katarak) “güncelleştirilmiş” sözlerle yeniden seslendirdiğini hatırlatayım: “Bütün insanlık adına / Amerika katil katil / Hukuk (kanun) yapar kendi teper / Amerika katil katil // Vietnam’ın suçu nedir / Hür yaşamak ayıp mıdır  / Atom patlat ister kudur  / Amerika katil katil /…/ Mahzuni Şerif uyuma / Gün geldi çattı akşama / Bizden selam Vietnam’a / Amerika katil katil.” Oğul Ali Mahzuni, yakın zamanda, bu şarkıyı “Amerika Yine Katil” adıyla bir kere daha günümüze uyarladı: “Katil gene katil olur / Katil gider katil gelir / Mazlumun canını alır / Amerika gene katil // 60 yıldır Hiroşima / Katillik gider hoşuna / Bakmaz insanın yaşına / Amerika gene katil // İnsanlık niye uyuyor / Hesabını hiç sormuyor / Gidip Irak’ı vuruyor / Amerika gene katil /…/ 40 yıl önce demiş babam / Yanam hangi derde yanam / Emrah Mahzuni’ye varam / Amerika gene katil…”

“Katil Amerika”, “Dostluk Şarkısı”nın aksine tek değil, muadili çok. Plağın ilk basımının arka yüzünde yer alan “Ambargo”, yine aynı minvalde ve Âşık Mahzuni Şerif’in şu konuşmasıyla açılıyor: “İnsanı, hatta insanlığı köleleştiren hangi düşünce, hangi devlet, hangi düzen olursa olsun insanlık aleminin düşmanıdır. Diktatorya, gerek şahıstan şahısa uygulansın, gerekse hükümetlerden halka, tasfibi imkansız olan en adi rejimdir. Sömürü de öyle. (...) İşte dünyayı böyle dostluklarla kasıp kavuran Amerika dünyası, bizim neyimiz oluyor yani? Onların diliyle ve yüce Atatürk’ün buyurdukları gibi, emperyalizm Türk devletinin bağrında yaşayamaz. Kahrolsun Amerika ve onun emperyalizmi!” Şarkı, “Ambargo mambargo dinleme kardaş / Gelin Amerika kovulsun gitsin” diye başlıyor, haşhaş mevzusuna değiniyor: “Bu herifler senden alır haşhaşı / Morfin eder sana açar savaşı.”

Şarkılardaki Amerika algısı: Ambargo ve savaş


1964 tarihli Johnson mektubu, hemen sonrasındaki Vietnam Savaşı, 70’lerin başında haşhaş ekiminin yasaklanması ve 1974 Kıbrıs Harekâtı sonrasında uygulanan silah ambargosu, “dost” Amerika’nın “düşman” ilan edilmesi yolundaki önemli kırılma noktaları. Bu olayların hemen ardından Amerika karşıtı şarkılar içeren plakların arttığını görüyoruz. Geçtiğimiz yıllarda, Irak işgali sırasında da buna benzer bir durum yaşanmıştı. Ancak bu dönemde yapılan şarkılar, 1970’li yıllarda yapılanlar kadar “doğrudan” ve sert değil. Âşık Ferhat’ın çok satan 45’liğinin adı bile niyetini belli eden cinsten: Oşt Amerika Puşt Amerika.  Şu sözlerle başlıyor şarkı: “Tilki gibi sinmen yeter / Yoksul halkı ettin beter / Bir gün olur zulmün biter / Oşt Amerika, puşt Amerika // Nikson puştu etme dayı / Sök kökünden Amerika’yı / İşçim zaptet fabrikayı / Oşt Amerika, puşt Amerika.” Sonrasında  Etiyopya, Küba ve Şili’de yaşanan olaylar anılıyor ve Amerika, Allende’nin katlinden sorumlu tutuluyor.

Mehmet Koç’un Amerikan Köpeği biraz daha eski tarihli. 70’lerin başında, Türkiye’deki haşhaş potansiyelini zararlı bulan Amerika, ülkesine giren afyonun yüzde 80’inin Türkiye’den geldiğini iddia ederek haşhaş ekiminin yasaklanmasını resmen istemişti. Demirel hükümetinin kısmen yasakladığı haşhaş ekimi, 1971 muhtırası sonrasında başa geçen Nihat Erim tarafından tümüyle yasaklandı. Mehmet Koç, içinde Pepsi, Fruko gibi markaları da geçirdiği şarkısında şunları söylüyor: “Kim soktu yurdum içine / Ulan Amerikan köpeği / Aklar düşürdün saçıma / Ulan Amerikan köpeği /.../ Haşhaşı da ekeceğiz / Seni yurttan sökeceğiz / Halk bayrağın’ dikeceğiz / Ulan Amerikan köpeği.”

Haşhaş ekimi, 1974’te Ecevit tarafından serbest bırakıldı ama Karaoğlan, hemen akabinde Kıbrıs Harekatı ile şimşekleri tekrar üzerine çekti. Amerika, bu kez de Türkiye’ye silah satışını yasakladı. O dönem yayınlanan 45’likler mizah ağırlıklı: Rıza Pekkutsal’dan “Ambargoya Çüş De”, Ateşböcekleri’nden “Ambarsız Ambargo” gibi şarkılar, Amerika’ya ateş saçıyor. Pekkutsal’ın, plağın sonundaki “barış” temalı konuşması enteresan: “Bizim ilkemiz ‘yurtta sulh, cihanda sulh’tur. Bize elini uzatan herkesle dostuz. Biz, kimsenin tavuğuna ‘kışt’ demeyiz. Ama bizim tavuğumuza ‘kışt’ diyen olursa, 40 milyon horoz olur ‘ü-ürüü-ü’ deriz.” Adem Şahin, aynı dönemde çıkan Ambargo plağında Amerika’nın yanında Yunanistan’ı da aradan çıkartıyor: “Yunanlıdan oldunuz da / Ambargo’yu koydunuz / Üslerden kovuldunuz da / Belanızı buldunuz // Çüş çüş çüş çüş ambargoya / Yuh yuh kahpe Amerika’ya / Kafamızı kızdırmayın / Gideriz Atina’ya...”

Örnekler artırılabilir ama savaş bahsinden uzaklaşmayalım zira bugün de Amerika’nın adı Filistin meselesinde ve İsrail’in yanında anılıyor. Amerika, Ortadoğu’da varlığını yıllardır sürdürüyor. Irak İşgali sırasında Bulutsuzluk Özlemi’nden Duman’a pek çok grup ve şarkıcı, savaşın kötü bir şey olduğunu anlatan şarkılar yaptı. Her birini tek tek anmama imkân yok; içlerinden birini seçeyim. Moğollar’ın Yürüdük Durmadan adlı albümünde yer alan Taner Öngür imzalı “Çölde Gökyüzü”nün sözleri (ve elbette müziği) oldukça etkili: “Odamda televizyon karşısındayım / Pencereden baktım çölde gökyüzü / Kan fışkırdı ekrandan ürperdim kaldım / Kara dumanlar, savaşın korkunç yüzü…”

90’lı yıllarda, pop’un “patlama” dönemlerinde, Amerika’yla alakalı şarkılar yapıldı, klipler orada çekildi. Çoğu, gördükleri güzellikleri anlatıyor ya da gösteriyordu. Bu yıllarda, ilk isyanının Kesmeşeker’den gelmesi tesadüf değil: “Şiddetten hiç hoşlanmam ben / Silahını al, huzurumu ver Mister Brown // Biraz aydınlat beni / Nasıl çıkar üstümdeki kan izi / Tüm savaşlar senindir / Ölen öldü kalan sağlar bizimdir her zaman // Yeni dünya düzeninde yerimiz nedir / Dünya zaten senin arka bahçendir...” Rock cenahından Amerika’ya seslenen pek çok şarkı var ve neredeyse hepsi Amerika’ya ve yaptıklarına karşı.

Bahsi Kore Savaşı’ndan açtım, Vietnam’ı andım, Irak üzerinden ilerledim, Filistin’e değindim. Şarkılardan takip ettiğimiz gibi ABD ile ilişki durumumuz “karmaşık / complicated.” Son cümlede sazı Âşık Zamani’ye bırakayım, onun Emperyalizm adlı plağını pikaba yerleştireyim ve döndürmeye başlayayım: “Ben barut, sazım silahım, sözüm mermidir / Savaşım kendi sınıfımın savaşıdır /.../ Demokrasi türküleri / Ürkütüyor tilkileri / Sert adımları ileri / Attık daha atacağız.”