‘Antep Emniyeti’, ‘Abim polis’ ‘AK Parti’, ‘Hüda-Par’, ‘İHH’

Ankara Katliamı dosyasına giren sanıkların tümünün mümkün olan en ağır cezaları alması elbette çok önemli. Ne var ki bu yeterli değil. İddianame, sanıkların skandalları ortaya koyan ifadeleri ve ortaya saçılan 'derin' mevzular, sürecin bir başka boyutta ilerlemesinin elzem olduğunu gösteriyor: Soruşturmanın; kamu görevlileri, kurum, kuruluş, kişi ve bağlantıları yönünde genişletilmesi şart! Katliam Davası’nın 5'inci gününün ardından ortaya büyük resmi gösteren bir tablo çıkıyor:
Antep içinde dernekler, dernekler içinde IŞİD Sanıkların ifadeleri Türkiye ve Antep özelinde IŞİD'in örgütlenmeye devam ettiğini gösteriyor. Sanıklar mahkeme salonunda bile organize hareket ediyor.

Katliamda yer alan tüm IŞİD sanıklarının yolunun Genç Muvahhidler Derneği'nden geçmesi şaşırtıcı. Ancak başka dernekler de var. Vahdet Derneği, Genç Ensar Derneği ve Müslüman Gençler Derneği İŞİD'cilerin toplanma ve çatışmalı bölgelere adam gönderme merkezleri.

Bataklık kurutulmadan...
Dernekler sadece Antep'le sınırlı değil. Davanın önemli sanıklarından Nihat Ürkmez, Elazığ'da ISLAH-DER içinde faaliyet gösteriyor. Bingöl'lü Mehmeddin Baraç ise bir dönem Muhafazakâr Gençlik Derneği'nin başkanlığını yaptığını söylüyor. Hatta dernekler yurtdışına kadar uzanıyor. Bosna, Hollanda ve Almanya'ya seyahat eden Nihat Ürkmez, Ebu Hayat Vakfı'ndan söz ediyor. IŞİD'in örgütlenmeye devam ettiğinin en büyük göstergesi derneklerin isim değiştirerek yollarına devam etmesi. Bu açıdan Ankara Katliamı'nın keşifçisi olarak değerlendirilen Hakan Şahin'in ifadesi önemli: "2014'te gittiğim dernek adını değiştirip Medeniyetler Derneği'ne dönüşmüş!"
İtirafçılar neden ifadelerini değiştirdi?

Bombacıların aracına eskortluk yapan ve itirafçı olan Yakup Şahin'in diğer IŞİD'cilerle cezaevinde birlikte tutulması anlaşılır gibi değil. Hem Yakup hem de yeğeni Hakan Şahin'in ifadelerini değiştirmelerinin nedeni bu olabilir. İfadesini değiştirenlerden biri de IŞİD'in nakliyecisi, amonyum nitrat taşıyıcısı Hüseyin Tunç. Elbette tam bu noktada cezaevlerine kimlerin gidip geldiğinin araştırılması şart. Araştırılması gerekenler arasında, "İlk ifadelerimiz, baskı altında alındı, Bakanlık'tan memurlar geldi" şeklindeki söylemler de bulunuyor. Hakan Şahin, baskıyı anlatıyor ancak Sezar'ın hakkını Sezar'a teslim ederek 'polis şefkati'ne de şöyle vurgu yapıyor; "Selfie çektiler, elinize sağlık bir kaç gencin ölmesi sorun değil dediler!"

Katliam davasındaki en somut skandal
Kamu görevlileriyle yakından ilgili! Eskort Hakan Şahin, Antep'e giderken yolu karıştırıyor. Aynı noktadan ikinci kez geçtiğinde kendisini polis çeviriyor. Araçta yapılan incelemede uyuşturucu haplar bulunuyor. Ne var ki polisler, Hakan Şahin'e 'yol veriyor!' Katliam Davası avukatları şimdi 'o polislerin' bulunması için araştırma istiyor.
Tutuklanan Suphi Alpfidan'a önceden denetimli serbestlik verilmiş olmasının ne denli büyük bir ihmal olduğu görülüyor. Alpfidan'ın IŞİD'in ödeme listesinde adı, Ankara Katliamı'nda kullanılan eskort araçta parmak izleri var. Fakat diğer dosyalarda, IŞİD'in başka araçlarında da parmak izine rastlandığı görülüyor. Alpfidan tutuklandığının ertesi günü açılıyor: "Konuşurum ama yalnız ve heyete. Antep Emniye'ti her şeyden haberdar!"

Tuhaf ilişkiler, 'derin' bağlar!
'Ömer Hattab' kod adlı Mehmeddin Baraç'ın ifadesindeki satır araları da çok çarpıcı. Baraç, kendisine 'Bağdadi'ye mektup gönderdin mi?' diye soran polislere, "Öyle olsa seninle değil, Hakan Fidan'la muhattap olurdum' diyebiliyor. 9 kardeşi olan Baraç'ın en büyük abisi polis A. Baraç., avukatların, "Abin hangi birimde çalışıyor, istihbaratta mı?" sorusuna Baraç, "Cevap yok!" diye karşılık veriyor. Baraç, üç ayrı noktadan Suriye'ye gidip geliyor, emniyete üzerinde silah olduğu halde rahatça girip çıkabiliyor. "Halihazırda 'Ak Parti'liyim" diyen Baraç, ambulansla Suriye'ye geçtiğini de iddia ediyor.

Tuhaf ilişkiler 'derin' kurumlar!
Nihat Ürkmez'in verdiği ifadeye de ilginç başlıklar yansıyor. Ürkmez, esas mesleği olmamasına rağmen Suriye'deki İnsani Yardım Vakfı (İHH) kampında aşçılık yapıyor. İfadelerinden kampa 'IŞİD'ciler de dahil olmak üzere' kimin girip çıktığının belli olmadığı anlaşılıyor. Ürkmez, pasaportu olduğu halde 'pasaport kullanmadan' İHH yardımıyla Suriye'ye geçtiğini de söylüyor.

Öte yandan 4. duruşmada önce konuşan ve 'sıkışınca kendisini kapayan' Yakup Karaoğlu'nun sözleri siyasal İslam odaklarının tonları arasındaki geçişkenliği ortaya koyuyor: "Hüda-Par'lıyım."

Türkiye'ye özgü savunmalar
Katliam davasının başladığı gün Ankara Adliyesi'ne aynı saattte Yasin Börü duruşması konulmuş olması tesadüf mü yoksa toplumu kutuplaştırma 'faaliyetinin' bir parçası mı? Bu bir yana, katliam sanıkları ve örgüt üyelerinin siyasal mesajlarına tanık oluyoruz. Cumhurbaşkanı'na inceden selam gönderen de var, vatan millet edebiyatı yapan da, 'Her sakallı, her Müslüman IŞİD üyesi değildir, Türkiye laik bir ülkedir' diyen de. Kimisi 'hâkim bey bize katil demesinler zorumuza gidiyor' diye konuşuyor, kimisi IŞİD'lilerle yan yana gelmiş olabiliriz, Selahattin Demirtaş'la her fotoğrafı olan terörist mi?' ifadelerini kullanıyor. 'Öfkeli çocukların' kolayını bulmuş olduğu görülüyor. Örgütün kilit isimlerinden inşaat işçisi Erman Ekici cebinden çıkan 20 bin TL'nin üzerindeki para için açıklama yapıyor: "Normal Türkiye en parlak günlerini yaşıyor!" Tartışmasız kanıtlara, kamplarda çekilmiş fotoğraflara, kamera kayıtlarına, tutanaklara yansıyan parmak izlerine rağmen savunmalarda en çok tekrarlanan ifadelerden biri de "FETÖ”cü polisler bize iftira attı!" oluyor.

Mahkeme değil film seti gibi!
Şüphesiz tarihe tanıklık ediyor, tarihi anlar yaşıyoruz. Eşi Uygar Coşkun'u katliamda yitiren 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği avukatlarından Mehtap Şahinci Coşkun, "Öfkemizi verimli kullanıp sonuna kadar gitmek istiyoruz" diyor. Onca acıya, parçalanmış evlatlarına, yakınlarına rağmen müştekiler de kendilerini olabildiğince tutuyor. Ne var ki bazen IŞİD sanıklarının pişkinlikleri herkesi çileden çıkıyor, Acılı aileler, "Katiller, alçaklar, çocuklarımızı öldürdünüz" diye bağırıyor. Müdahil avukatların davadaki ekip çalışması ve organizasyonu dikkat çekiyor. IŞİD müdafileri ise tepki topluyor. IŞİD avukatlarından biri aynı zamanda diğer IŞİD davalarını da müdafisi. CMYK tarafından atanan avukatların çoğu davadan çekiliyor. Mahkeme Başkanı, kamuoyunun tepkisiyle karşılaşmamak için hassas bir çizgi ortaya konuyor.

Davanın seyri ne olacak?
İşte en önemli soru bu! Bu soruyu cevaplamak için beklentilere bakmak lazım. Mehmeddin Baraç; "Biz piyonuz" diyor. Aslında bu sözler gerçeği yansıtıyor. Halil İbrahim Alçay, "Bana, ömrünün uzunluğuyla dikkat çeken Zülkarneyn'i örnek verdiler" ifadelerini kullanıyor: "Zülkarneyn kadar ömrün olsa hapiste geçecek!" Davada 2 tip sanık var: Sadece terör örgütüne üye olanlar ve terör örgütüne üye olup aynı zamanda Ankara Katliamı'nı planlayanlar. Sanıkların neredeyse tümü ‘terör örgütü’ne üye olmaya razı. Ancak katliamla ilişkilerini hepsi reddediyor. Sorgulanma tekniklerini öğrenmiş oldukları anlaşılıyor. Davadaki en büyük kazançlardan biri, denetimli serbestlik verilen ve IŞİD'in ayak işçisi olduğu anlaşılan Suphi Alpfidan'ın tutuklanması. Ankara Davası'nda iki istek var; Birincisi katillerin ömürleri Zülkarayn kadar olsa bile hepsinini cezaevinde geçirmeleri. İkincisi IŞİD ve 'arasındaki kirli ilişkilerin' çözülmesi. Kasta varan ihmali olduğuna şüphe bulunmayan kamu görevlilerinin yargılanması, devletin sorumluluğunun hasır altına süpürülmemesi. Açıkçası katliama giden tüm yolu aydınlatmak uzun bir süreç istiyor.

Önemli detay ve talepler
'Tahliye edilen 2 sanık ne olacak?' sorusu da gündemde. Bunlardan biri bomba düzenekçisi Metin Akaltın'ın 'mücbir sebeble' bırakılan eşi Hatice Akaltın. Diğeri ise 'yeni çocuk sahibi olduğu için tahliye edilen' kendini patlatan katliam planlayıcısının eşi Esin Durgun. Her ikisinin de örgütle organik bağları ve para ilişkileri var. Ayrıca sanık eşi Halil İbrahim Alçay için tahliye talebi dilekçesi 'yazan' Leyla Alçay ile ilgili de araştırma gerekiyor. Bir diğer önemli nokta Enes Plastik. Örgütün paravan şirketi olduğu açıkça görülüyor. Şirketin ifadesi bile alınmayan sahibi Deniz D. ve onun gayri resmi ortağı Yunus Emre S. hakkında derinlemesine bir araştır ma yapılacak mı? Yine Tavukçu Cuma isimli şahısın bulunup bulunamayacağı da merak konusu. Şahsın Antep'te olduğu ve halen sınıra yakın bölgelerde çalıştığı söyleniyor. Öte yandan IŞİD'cilerin tüm telefon kayıtlarının bir an önce çözümlenerek dava dosyasına girmesi avukatlar tarafından önemli bir talep olarak dile getiriyor. Ayrıca Ankara Davası'nın sorgu avukatları dernekler konusunda suç duyurusuna hazırlanıyor.