Artık isteme değil alma zamanı

TURAN ÖZÜÇELİK

Eğitimle, eğitimin genel olarak içinde bulunduğu “çürüme haliyle” ilgili söylenmemiş söz, yazılmamış makale-rapor, yapılmamış inceleme-araştırma-analiz kaldı mı!? Özellikle 2012’de geçilen 4+4+4 “sisteminden” sonra geçen yıllar boyunca, sadece Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) olarak biz, Türkiye genelindeki şubelerimizde çok sayıda çalıştay, panel ve sempozyum düzenleyerek, eğitimde yaşanan sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili olarak yabana atılamayacak bir “külliyat” oluşturduk. Keza gerek eğitim sendikaları ve gerekse de konuyla ilgili onlarca kurum ve kuruluş ile akademisyenler, hemen her sene “Türkiye’deki eğitimin niteliğinin OECD ülkeleri ortalamasının hayli altında kaldığına; başta PISA olmak üzere uluslar arası sınavlarda hep son sıralarda yer aldığımıza; eğitimin piyasalaştığına ve dinselleştiğine - ve bu cümleden olarak- bilimsel, laik ve kamusal olmaktan çıktığına...” dair sayısız araştırma yayınladılar.

Tamamının “iyi niyetle” yapıldığı kuşku götürmeyen bütün bu çabaların ortak noktası, her geçen gün daha fazla parasallaşan (piyasalaşan!) ve dinselleşen bu “eğitim sistemi” ile çocuklarımızın ve dolayısıyla da tüm ülkenin geleceğinin büyük bir yıkıma sürüklendiğini; bunu önlemenin yegâne yolunun ise “laik-bilimsel-eşit-ulaşılabilir-kamucu bir eğitim anlayışını hayata geçirmek” olduğunu göstermekti. Ancak geldiğimiz aşamada şunu görmemiz gerektiği açıktır: Varoluş nedeni sosyal devleti ve laikliği “ilga” etmek olan bir iktidardan “laiklik ve kamuculuk” beklemek, istemek, tamamen bir zaman kaybı, en hafifinden, safdilliktir! Sosyal Devlet, en özet haliyle eğitim-sağlık ve sosyal güvenliğin, adeta bir sacayağı gibi en önemli yurttaşlık hakları olarak, kamu adına devlet tarafından karşılanması gereken - evrensel ve tarihsel kazanımları ifade eden- bir kavramdır. Fakat bugün itibariyle mevcut iktidar bu üç alanı da tedricen piyasalaştırmış, “parası olanın, parası kadar” yararlanabileceği birer “imtiyaz” haline getirmiştir (nitekim ‘Genel Sağlık Sigortası’ prim borcunu ödeyemediği için beş milyon yurttaşımızın sağlık hizmetlerinden yararlanamaması ‘tehlikesi’ henüz ortadan kalkmış değildir!) Öyleyse “malumu ilam” edelim: Türkiye, artık, Anayasa’da tanımlandığı şekliyle “.. demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” değildir!

Kuşkusuz bugüne kadar yapılanları basitçe “söyleme” ve “isteme” olarak tanımlamıyoruz -bu eğitimle ve çocuklarımızın eğitim hakkıyla ilgili olarak büyük bir özveriyle yürütülen mücadeleye haksızlık olur! Ancak bugün geldiğimiz yer, hiç de iç açıcı değildir: Bizler “laiklik, bilim, demokrasi, kamusallık, vb eğitimin olmazsa olmazlarıdır!” dedikçe, iktidarın tam aksi yönde “el yükselttiğini”; gerici tarikat-cemaat-dernek ve vakıfları eğitime daha fazla dâhil ettiğini; imam hatip- özel okul dayatmasını her geçen gün daha da artırdığını ve böylelikle de çocuklarımızı ve milyonlarca insanımızı adeta nefessiz bıraktığını gördük, yaşadık! Artık tahammül sınırlarımızın sonuna geldik...

Veli-Der olarak geçtiğimiz yaz kaleme aldığımız bir raporda, tüm demokratik kamuoyuna, “Eğitim için, çocuklarımızın EĞİTİM HAKKI için topyekûn bir mücadele seferberliği” çağrısı yapmıştık. Çağrımızı yineliyor ve ekliyoruz: İlk-orta ve yükseköğretimde sayıları 25 milyonu aşan çocuğumuz, gencimiz var. Bu haliyle eğitimde yaşanan sorunlar tamamen toplumsallaşmıştır; o halde “aşağıdan yukarıya” toplumsallaşarak yükselecek bir mücadeleyi yürütmemiz kaçınılmazdır. Öncelikle “bilimsel, laik ve kamusal eğitim” talebini benimsemiş bütün kurum ve kuruluşlar güç, imkân ve araçlarını birleştirmeli; son yerel seçimlerde “halkçı/kamucu programlar uygulama” sözü vermiş olan yerel yönetimler, bu vaatlerini yerine getirmeleri yönünde sonuna kadar zorlanmalıdır. Kreş ve anaokulları, başta “dezavantajlı” kesimlerin yaşadığı mahalleler olmak üzere yaygınlaştırılmalı, özellikle de “sıbyan mektebi” adıyla faaliyet yürütülen yerlerde, halen varlığını bildiğimiz “semt merkezleri” hem çocuklarımız hem de yetişkinler için birer alternatif eğitim odağına dönüştürülmeli; “eğitim hakkı” için yerellerden (mahalle mahalle, semt semt) başlayarak gerçek anlamda toplumsallaşacak bir süreci hayata geçirmeli, “söyleme ve istemenin” ötesine geçerek somut kazanım ve örnekler yaratmalıyız. Yapabiliriz!

Çağrımız VarÇağrımız Var