Barthes’ın âşık olan öznenin halet-i ruhiyesini, yaşadığı kaygı, buhran ve çöküşleri, kendisiyle verdiği tek kişilik büyük savaşı anlattığı kitabında beni en çok etkileyen öznenin bu imgelemin içerisinde kaybolmuş vaziyetteki yalnızlığını eşsiz şekilde ortaya koyuşu oldu. Zira tek kişiliktir aşk

Aşkın teorisi: Bir okuma notu denemesi

BÜŞRA BESTE ÖNDER

Özne, İmge: Âşık
Nesne, Öteki: Aşk nesnesi
İmgelem: Aşk

Bir yanda binlerce özne tarafından kullanılan alabildiğine yalnız bir aşk söylemi diğer yanda ise aşığı belirgisel bir özneye indirgememe, onun sesindeki uzlaşılmaz olanı duyurma isteğiyle aşk söyleminin öykünüşünü yazan bir kitap. Goethe’nin Werther’inin, Platon’un Şölen’inin, Zen’in, Nietzsche’nin satırlarına ışık tutuğu bir kitap. Barthes’ın âşık olan öznenin halet-i ruhiyesini, yaşadığı kaygı, buhran ve çöküşleri, kendisiyle verdiği tek kişilik büyük savaşı anlattığı bu kitabında beni en çok etkileyen kısım öznenin bu imgelemin içerisinde kaybolmuş vaziyetteki yalnızlığını eşsiz bir şekilde ortaya koyuşu oldu. Zira tek kişiliktir aşk. Aşk, özneye aittir. Böyle bir aşkın sürdürülemeyeceği söylenir Özne’ye. Ama bu durumda sürdürülebilirliği nasıl değerlendirmeli? Sürdürülebilir olan neden iyi olsun? Sürmek neden yanmak’tan daha iyi olsun? Özne, imgelemin içerisinde sürüklenirken kaç farklı sorgulama durumunda bulur kendini? Öteki ne zaman bir yabancıya dönüşmeye başlar? İmge, Öteki’nin o korkunç geri çekilmesiyle, yalnız başına döndüğü, uyumak için “sakince” bir kitap bir de uyku hapı aldığı odalarda onu ısıtabilecek dostça hiçbir şey bulamaz. İmge üşür. Bir şeyler olsun diye dilekte bulunmak bile geçmez içinden. Saplantılarına boğulmuş bir halde çöküş kaygısı içinde bulur kendini. Nitekim o çöküş, bütün çöküşlerin anımsatıcısıdır. Birinin çıkıp ona “sıyrıl artık bu kaygıdan, onu çoktan yitirdin!” demesini bekler.

Diğer yandan imgemizin, yani öznenin nesneyi yani Öteki’yi aşkın kendisinin imgelemi altında hiçleme durumunda olduğunu yani aslında nesneyi değil de aşkın kendisini sevdiğini bilmesi yakındır. Çünkü o artık kendi arzusunu arzulamaktadır. Öteki ise onun destekçisinden başka bir şey değildir. Özne, Öteki’ni alçaltarak yükseltir kendisini. Eğer nesneden vazgeçecekse bir gün, yaşayacağı acı tam da bu yüzden imgeliğe dair bir acı olacaktır. Öteki, aşkın altında hiçlenmiş durumdadır çünkü. Devamında öznenin kendisini sevilen nesneye karşı suçlu bulup çileci bir özcezalandırma haline girişi gelir. Aşk çilecidir. Âşık özne, birşekilde “suçlu” olduğuna göre kendisini mutlaka cezalandıracaktır. Saçlarını çok kısa kestirecek, kapkara gözlükler ardına bakışlarını saklayacak, kendisini bir keşiş gibi başka işlere dair çalışmaya adayacak, sabırlı, kederli ama “onurlu” olacaktır. Tuttuğu yas, kıyafetlerinden davranışlarına kadar yansıyacaktır her şeye. Ama aslında bu durum, Öteki’ne yalnızca geriye dönüp özneyi ne duruma düşürdüğünü görmesine dair verilen bir mesajdır, hatta bir şantajdır. Çünkü tüm bunların sonucunda Öteki, imgeye baktığında yok oluşu görecektir.

İmge arzusunu sorgular. Öteki, arzusunu karşılayan tekil imge midir? Öteki, çektirdiği acının hiç mi hiç farkında olmayan bir günahsız mıdır? Öteki nitelendirilebilir mi? Özne Ötekiyi nitelendiremez, Öteki’nin ışıldayan özgünlüğü karşısında sınıflandırılmış olarak kendisini bulur. Kendisi sıradandır. Özgün olan Öteki’dir. Özne bekleyendir. Bir geri dönüş, vaat edilmiş bir gösterge bekleyendir. Kaygılıdır beklerken, ayarsızdır. Bekleyiş acılı bir büyüdür onun için. Beklerken yitirdiği tüm anlar onun kaygı lekeleri olur. Beklediği varlık gerçek midir? Gelecek olan beklediği midir? Yoksa gelecek olan o imgeyi yeniden mi yaratmıştır? Yoksa özne, Öteki’yi beklerken onu sanrılaştırmış mıdır? Öteki hiç mi beklemez? Zaman zaman bekleyen rolüne bürünmeye, başka bir yerde oyalanıp geç gelmeye çalışsa da beceremez özne, saatinden önce buluşulacak yerde olur. Özne bekleyendir. Susandır bir yerde; tutkusunun sıkıntılarını, arzularını, üzüntülerini aşırılıklarını Öteki’den gizlemenin yollarını arayandır. Zorbalık ile kurbanlık arasında duraklar özne.

Özne, Öteki’nin farkında bile olmadığı ufak bir konuya dair ağlarken bulur kendini ki ağlamak âşık bedenin alışılmış etkinliklerinden biridir. Ağladığının görülmemesi için dumanlı gözlerini kara gözlükler ardına gizler. Dayanmanın, “onurluluğun” tinsel hazzını yaşarken bir yandan hem acınacak diğer yandan da hayranlık duyulacak, bir tarafta çocuk diğer tarafta da olgun kişi olmak ister. Özne, duygusal taşkınlığını sözsel olarak belirtmeyecektir hiç. Sözcükleri sıradan olacaktır, her şey oldukça normalmiş gibi konuşacaktır Öteki’yle. Hiçbir şey söylememenin gücünü hissetmek isteyecektir. Peki, öznenin arzusu nedir? Özne düzenini kurmak istemektedir. Çevresindeki Sistemato’ların bir parçası olabilecek midir? Düzen onun için neyi ifade etmektedir? Düzenin dışında bırakılmak bir düşün, bir aşkın, bir birliğin dışında bırakılmak mıdır? Öznenin arzuladığı alçakgönüllü bir yapıdır. Öteki’nin yapısnını ise gülünç bir tarafı vardır. O, aynı alışıklara göre yaşamakta inat eder. Ama Öteki’nin Sistemato’su sıradanlığıyla büyüler özneyi, o sıradanlıkta bir özü görülmektedir, bu evlilik özüdür, bir aile özüdür. Peki, Öteki’nin arzuladığı nedir?

Özne anlamak istediğini haykırır. Aşk konusunda ne düşündüğünü, ne bildiğini sorgular. Aşk bir var oluş mudur yoksa bir öz müdür? Aslında öznenin aşkı anlamak istemesi Öteki’yi anlamak istemesidir. Kendisini bölen şeye karşıdan bakmak istemektedir. Âşık özne kaygılar içinde kendisini soru yağmuruna tutar. Ne yapmalıdır? Bu durumu sürdürmeli midir? Aşk üzerine konuşmak ister. Öteki’ye konuşmak ister. Özne, parmakları yerine sözcükleri varmış gibi dilini Ötekine sürter. Sözcükler hiçbir zaman deli değildir, asıl deli olan sözdizimidir. Ancak bütün bir söylem etkinliği üstü kapalı şekilde gerçekleşir. Aşk üzerine geliştirdiği kapalı söylemde Öteki konusunda bir felsefe geliştirir özne. Konusu aşk olan her söz ister istemez gizli bir demeç içerir; ister felsefesel, ister özdeyişsel, ister lirik, ister romansı olsun aşk üzerine söylemde her zaman kendisine seslenilen biri vardır. Bir hayalet ya da gelecekteki bir imge durumuna girse de o biri, biri için olmayınca kimse aşktan söz etme gereği duymaz.