102 yıl önce emperyalist işgale karşı bağımsızlık sembolü olan 19 Mayıs’a yine emperyalizme bağımlı Saray rejiminin gölgesinde giriliyor. Ülkenin geleceği ipotek edilirken kurtuluşun yolu yeniden kuruluşta yatıyor.

Bağımsızlık için yeniden kuruluş

Mehmet Emin Kurnaz

Emperyalist işgale karşı 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak başlattığı bağımsızlık mücadelesinin üzerinden 102 yıl geçti. Her yıl bağımsızlığın sembolü olarak kutlanan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’na bu yıl da emperyalizme bağlı Saray rejiminin gölgesi altında giriliyor.

Demokrat Parti döneminde NATO üyeliği ile başlayan Amerikancılık, 98 yıllık Cumhuriyet’in büyük bölümünde hükümetlerin emperyalizme eklemlenmesine sahne oldu. Türkiye, bilhassa Soğuk Savaş döneminde NATO’nun ileri karakolu olarak konumlandırıldı. Denizler, Mahirler emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi verirken ABD destekçisi milliyetçi-İslamcı cephe 6. Filo’ya selam durdu. Sağ iktidarlar eliyle kurulan bağımlılık ilişkisine 70 yıldan uzun süredir devam eden bağımsızlık mücadeleleri de emperyalizm destekli darbe ve operasyonlarla bastırılmaya çalışıldı. Darbelerin neoliberal dünya düzenine eklemlenme çabası alkışlandı.


AKP, tüm bu Amerikancı politikaların bir meyvesi olarak iktidara geldi. “BOP eş başkanı” Erdoğan’ın 2003 tezkere girişiminden Suriye iç savaşına kadar dış politikadaki tüm çabaları ülkeyi emperyalizmin bölgedeki taşeronluğuna taşımak oldu. 19 yıllık AKP iktidarı döneminde bağımlılık ilişkileri derinleşti. Öte yandan Cumhuriyet’in tüm ilerici kazanımları tasfiye edilerek kurulan siyasal İslamcı rejim, bizzat emperyalizm tarafından desteklendi.

SARAY ABD’YE BAĞLILIĞINI KANITLAMAYA ÇALIŞIYOR

Bugünkü Saray rejimi ülkeyi yeni Osmanlıcı hayallerle Suriye’den Libya’ya pek çok bölgede maceradan maceraya sürükledi. AKP iktidarının desteklediği İhvancı hareketler tüm bölgede yenilince Saray’ın rüyaları kabusa döndü. ABD-Rusya arasında güdülen denge politikaları iflas etti. Ülkeyi bataklığa sürükleyen iktidar, gelinen noktada yönetememe krizi yaşıyor. Tüm iç ve dış politika NATO-ABD ile tam uyum üzerine yeniden şekilleniyor. Biden sonrası ABD yönetiminin Karadeniz’e yönelik saldırı politikalarına eklemlenmeye çalışan Saray rejimi, Montrö’yü bile tartışmaya açmaktan geri durmuyor. ABD’nin tam desteğini arkasına alabilmek için her türlü ödünü vereceğini ispat etmeye çalışıyor. Bölgede ise yeni Osmanlıcılık hayallerinin simgesi olan Rabia unutuldu. Mısır ile normalleşmek için peş peşe hamleler atılıyor. Körfez’de Suudi Arabistan ve BAE’ye yaranmaya çalışan Saray rejimi, İsrail’in Filistin saldırısına da kurduğu bağımlılık ilişkileri nedeniyle hamaseti aşan bir tepki geliştiremiyor.

TÜM ÜLKENİN GELECEĞİ İPOTEK ALTINA ALINIYOR

Kendisini yeni dünya düzeninde emperyalizme bağlı olduğunu kanıtlama derdine düşen iktidar ülkenin geleceğini, bağımsızlığı ve refahını ipotek altına alıyor. Gelinen noktada Cumhuriyet’in tüm ilerici değerleri yok edilirken milyonların kaderi de büyük bir cendereye hapsediliyor. Bu cendereden demokrat, makul Amerikancılık rolüne soyunan bir muhalefetle kurtulmak mümkün değil. Türkiye halkının yoksulluğa ve zorbalık rejimine karşı mücadelesi, ülkenin bağımsızlığı birbirine kökten bağlıdır. Ülkenin geleceği ancak bağımsızlığı temellerine koymuş bir yeniden kuruluş mücadelesinde yatıyor.