Bakanlık JİTEM davasıyla dalga geçti

“Bölgedeki faili meçhullerin yüzde 80’ini JİTEM yaptı. Benim görev yaptığım on yılda sadece Diyarbakır’da gerçekleşen infaz sayısı 600-700’dür. Ben otuzuna tanık oldum.”

“İhsan Haran JİTEM’de sorgulandı. Arazide kafasına kurşun sıkıldı. Komutan Kırca’dan duydum.

Meğer ölmemiş. Batman’a yürümüş hastaneye gitmiş. Oradan alındı tekrar infaz edildi.”

“Servet Aslan ve Fatma birbirine âşık iki üniversiteli genç. Diyarbakır’ın merkezinde el ele gezerken alındılar. JİTEM’de iki gün işkence gördüler, ağlaya ağlaya PKK’lı olmadıklarını söylediler ama öldürüldüler.”

“Boğma teliyle... Elektrik kablosuyla... Bazen sağlam bir televizyon kablosuyla. Duruma göre iki, üç kişi boğuyordu. İşkence bir, iki gece sürüyordu. Hemen öldürülmüyordu. Hatta ifadesi alınmadan ölmesin diye sadece bir dilim ekmek veriliyordu.”

Abdülkadir Aygan diye tanıdığımız Aziz Turan, zamanında Neşe Düzel’e bunları ve daha fazlasını anlatmıştı.

Onlarca cinayet, işkence, tarih, yer ve en önemlisi isim isim failler…

Peki neye yaradı?

Geçen hafta Ankara’da yeniden görülen JİTEM ana davasının 5’inci duruşmasını izledim. Heyet başkanı söze yine Aygan’ın ifadesinin alınamadığını söyleyerek başladı. 7 yıldır olduğu gibi.Davanın sonucu da beklendiği gibi oldu, Musa Anter ve Ayten Öztürk cinayetleri yönünden dava zamanaşımından düştü.

Bu sonucun sebeplerinden biri, Aygan’ın ifadesinin, mahkemece resmi olarak 7 yıldır alınamamasıydı.

Yeri yurdu bilinen bir failin, birkaç günlük yazışma sonrası SEGBİS ile alınabilecek ifadesini alma çabası, 2015 yılında başladı. Mahkeme, Adalet Bakanlığına ifade alma işlemleri için yazı yazdı.

9 Kasım 2015 tarihli 5’inci duruşmada mahkeme, “Aziz Turan hakkında Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne gönderilen müzekkeremize henüz cevap verilmediği…”
bilgisini verdi.

21 Aralık 2015’teki bir sonraki duruşmada saçmalıklar silsilesinin ilki yaşandı: Adalet Bakanlığı, İsveç yasasına göre Aygan’ın SEGBİS’le bağlanması için rızasının alınması gerektiğini ve mahkemenin rıza almadığı için talebini yerine getiremediğini bildirdi.
Mahkeme de Aygan’ın zaten İsveç’te olduğunu,
kendisinin “rızasını alamayacağını”, ifade öncesi İsveç’te rızasının alınabileceğin yazdı.

Aradan 2 yıl, 8 duruşma geçti. Mahkeme her duruşma Adalet Bakanlığına ifade işlemi için yazı yazdı.

7 Haziran 2017’de Bakanlık yanıt verdi: Siz soruları yazılı gönderin, bir de öyle deneyelim…

Mahkeme tamam, dedi ama Bakanlık bu yanıtı da görmezden geldi.

Aradan 12 duruşma geçti. 19’uncu duruşmada Aygan’ın avukatından yanıt geldi, “tutuklanmama garantisi verilirse mahkemeye gelip ifade verecekti”. Mahkeme yine Adalet Bakanlığı’nı bekleme kararı aldı.

Ancak aradan geçen onca duruşmada Bakanlık yazılan müzekkerelerin hiçbirine yanıt vermedi.

Yıl 2021. Mahkeme ilk talepten 6 yıl sonra sanığı hatırladı, Kırmızı Bülten çıkarılmasını istedi. Bu arada tek öğrenebildiğimiz, Aygan’ın adının İsveç Devleti yazısına göre resmi olarak Cemil Kadir Aygan şeklinde değişmiş olduğuydu. Kırmızı Bülten ise çıkarılmadı.

Yıl 2022. İsveç’ten yanıt geldi: Adalet Bakanlığının ifade işlemi için yazdığı talep yazısında eksiklikler var, bu şekilde talebi işleme koyamayız. Eksiklikleri tamamlayarak yeniden istekte bulunun.

İsveç’in bahsettiği eksikler neydi? Örneğin, Bakanlık, ifadesini istediği kişinin adını kimlikteki resmi adıyla
(Aziz Turan) değil, kod adıyla, yani Abdülkadir Aygan olarak bildirmişti. İsveç de haliyle, “Burada o isimde biri yok” dedi.

Diğer eksiklik, belgelerin tercümelerindeydi. İsveçli yetkililer, İsveççe’ye düzgün tercüme edilmeyen belgelerde ne yazdığını anlamadı.

Bir başkası, Aygan’a yöneltilen suçlamanın, yani neden ifadesinin alınmak istendiğinin İsveç makamlarına bildirilmemesiydi. Yani, belgenin en önemli kısmı eksikti. Zaten artık eksik belgeleri tamamlamaya da gerek kalmadı, çünkü ortada bir dava kalmadı.