Solda olduğunu ifade eden, sosyal demokrat olsun, sosyalist olsun, siyasi parti ve hareketler arasında şüphesiz farklılıklar vardır. Ama 1980’li yıllardan sonra bu farklılıklar oldukça azalmıştır. Hele demokrasi ve özgürlükler için verilecek mücadelede birlikte davranmanın önünde hemen hemen hiçbir engel yoktur.

Başarının yolu birlikte mücadeleden geçer

EROL KIZILELMA 

Söze sosyal demokrasinin altın yıllarından başlayalım. İkinci Dünya Savaşı sonrasından, 1970’li yılların ortasına kadar geçen süre, Avrupalı sosyal demokrat partilerin “Altın Yılları” olarak tanımlandı. Bu dönemde, sosyal demokratlar; demokrasi ve refah devleti alanında önemli ilerlemeler sağladılar. Sendikal ve sosyal haklar, sosyal güvenlik kurumları, eğitimde fırsat eşitliği, kadın-erkek eşitliği, istihdam gibi konulara odaklandılar ve başarılı da oldular. Ama daha sonraları, küreselleşme ve kapitalist yapılanmanın emek kesimi karşısında olağanüstü güç kazanması, ve esen neoliberal rüzgârlar, Avrupalı sosyal demokrat partileri büyük oranda geriletti. Bu partiler içine düştükleri bunalımdan çıkış yolunu ve ekonomik alanda rekabet edebilirliği sürdürmeyi, neoliberal reçetelere sarılmakta buldular. Sosyal demokratların bir eseri olan sosyal devlet olgusu ve kazanımları erozyona uğratıldı. Bu nedenle birçok sosyal demokrat parti, özünden sapmanın bedelini ağır ödedi. Artık Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde bile, ekonomik bunalımdan çıkış yolunun, bunalımın sosyal yükünün kemer sıkma politikalarıyla geniş halk kitlelerine ödetmek olmadığı görüldü. Uyguladığı yanlış politikanın bedelini ödeyen partilerden birisi de Yunanistan’ın PASOK’udur. Solu terk edip liberal politikalara yönelmesi onun sonunu getirdi. 

SOSYAL DEMOKRASİNİN KENDİSİNİ YENİLEMESİ   
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeni arayışlara, kendilerini yenileme, yanlışlarından arınma, çağa ayak uydurma çabalarına giren sosyalist partiler gibi, sosyal demokrat partiler de, yaşadıkları bunalımı aşma uğraşı içindeler. Kendini yenileme çabasında olan sosyal demokrat partilerden birisi de CHP’dir.  CHP, Cumhuriyet’in kuruluşunda etkin olan 90 yıllık ve 12 milyon civarında oyu olan bir kitle partisidir. Çok uzun süre iktidardan uzak kalan CHP’yi,  iktidarda yanlış politikalar uygulayıp yıpranmış olan PASOK ile özdeşleştirme çabaları, eğer art niyet taşımıyorsa bilgisizlikten kaynaklanmaktadır.

SYRIZA’nın başarısı, tüm Avrupa’da çıkış yolu arayan sosyal demokratları da, sosyalistleri de heyecanlandırmıştır. Özellikle bizim ülkemiz gibi gelişememiş ülkelerde, yoksul halk kesimlerinin yaşamını iyileştirmenin yolu, radikal politikalar geliştirmekten geçmektedir. Kapitalizmin yaşattığı ekonomik bunalımın yükünü çalışanlara, emeklilere, işsizlere taşıtma çabası reddedilmelidir. SYRIZA’nın heyecan verici başarısı, hele bir de enternasyonal dayanışmaya yol açarsa, tüm Avrupa’yı etkisi altına alabilecek bir gelişmeyi tetikleyebilir. Benzer bir gelişmenin yılsonuna kadar İspanya’da da yaşanması ihtimali çok yüksektir. Düzen karşıtı bir öfkenin somut siyasal yapıya dönüşmüş bir hali olan SYRIZA’nın başarısının, ülkemizin farklı kesimlerinde de heyecan ve sevinç yaratmasından rahatsızlık ve anlamsız bir kıskançlık duyulması gereksizdir. İktidara muhalif kesimlerin bu başarıdan motive olmalarına  ve hiç gitmeyecek sanılan AKP iktidarına karşı birlikte, omuz omuza mücadelenin gerekliliğini teşvik etmesine sevinmek lazım.

SOYULAN BİR ÜLKE, DİKTATÖRLÜKLE MÜCADELE   
Türkiye, 2000’li yılların başından bu yana büyük bir soygun yaşamaktadır. Ülkenin, iktidar yandaşlarınca talan edilen birikimleri tükenme noktasına gelmiştir. Uyguladığı baskıcı politikaların yanı sıra konjonktürün de kendisine tanıdığı fırsatları bir şans olarak değerlendirebilen AKP, geldiği noktada ancak iktidarının ömrünü uzatabilmektedir. AKP iktidarı talana ve otoriterliğe karşı çıkan toplum kesimlerinin itirazlarını önlemek için bu kesimlere büyük baskı uygulamaktadır. Muhalefeti sindirmeye, onları susturmaya çalışmaktadır. AKP kadrolarının, ülkenin uçuruma gittiğini gördüğü halde iktidarı terk etmemekte direnmesi, suçluların kendisini koruma çabasından başka bir şey değildir.

SYRIZA’nın başarısının, AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak için ona benzeme ve göstereceği sağcı adaylarla sağdan oy devşirme düşüncelerinin yanlışlığını anlaması açısından da  CHP’ye bir etkisi olacaktır. AKP iktidarının verdiği zararları önleyebilmenin, onun baskılarına karşı direnebilmenin ve elbette bu çağdışı baskıcı iktidarı alaşağı etmenin yolu, solda en geniş birlikteliğin kurulması ve programatik bir iktidar hazırlığına derhal girişmekten geçmektedir. Solda olduğunu ifade eden, sosyal demokrat olsun, sosyalist olsun, siyasi parti ve hareketler arasında şüphesiz farklılıklar vardır. Ama 1980’li yıllardan sonra bu farklılıklar oldukça azalmıştır. Hele demokrasi ve özgürlükler için verilecek mücadelede birlikte davranmanın önünde hemen hemen hiçbir engel yoktur.  Solda birliktelik yolunda Birleşik Haziran Hareketi ile Halkların Demokratik Kongresi / Partisi uygulamaları, önemli adımlar ve değerlendirilmesi gereken deneyimler içermektedir. Bu deneyimlerin, daha geniş birlikteliklerin ve güç birliklerinin yolunu açması için çaba göstermek hepimizin görevidir. Elbette bu yöndeki gelişmelerden hoşlanmayanlar, böyle birliktelikleri kendi hesaplarıyla bağdaştıramayanlar, art niyetli olanlar veya duygusal davrananlar çıkacaktır. Ama  

EN GENİŞ BİRLİKTELİĞİ OLUŞTURMA YOLUNDA NE YAPILABİLİR? 
Bir diktatörlüğe karşı bu en geniş birlikteliğin oluşturulması için neler yapılabilir? Bunun için, ilk önce hepimiz tehlikenin ve ödeyeceğimiz faturanın büyüklüğünün farkına varmalı ve üzerimize düşen sorumluluğun bilincinde olmalıyız. Sol içinde farklılıklarımıza saygı göstermeli ama ortak yanlarımızın öne çıkarılması konusunda samimiyet göstermeliyiz. Bir arada olabileceğimiz çeşitli platformlar üretmeli ve bu platformlarda iş ve güç birliklerini geliştirmeliyiz. Birbirimize güven ve saygı duymayı ve hatta sevmeyi becerebilmeliyiz. Birlikteliğimiz kadar enternasyonal ilişki ve dayanışmayı da önemsemeliyiz. Kısa ve uzun süreli yol haritaları hazırlamalı, kısa ve uzun vadeli hedefler belirlemeliyiz.

Cumhuriyet, sonunda bu iktidar eliyle bütün birikimlerini ve değerlerini yitirme durumuyla karşı karşıya kalabilir. Bizler, bu olumsuz süreci, Cumhuriyet’i çağdaş, demokratik, özgürlükçü ve gerçek laik bir anlayışla yeniden oluşturma fırsatına çevirebilmeliyiz. Bunu da ancak demokratik ve özgürlükçü bir sol anlayışla gerçekleştirebiliriz.  Bunun için şimdiden ön hazırlıklara başlanmalıdır. AKP iktidarının sürekli istismar ettiği ve seçim malzemesi olarak kullandığı Kürt sorununu demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla çözecek olan, diktatörlüğe karşı omuz omuza mücadele verenlerin en geniş  birlikteliği olacaktır. Halkların, emekçilerin ümidi de buradadır.

Bazı liberal düşünürler tarafından ideolojilerin bittiğinin, sağ-sol ayrımının kalmadığının ileri sürüldüğü 1980 sonrası dönem sosyal demokrat partiler için bir sınav dönemi olmuştur. Liberalizmin tuzağına düşen sosyal demokrat partiler hızla seçmen ve üye kaybetmiştir. Arayışta olup günümüze uygun sol politika geliştirme çabasındakiler de siyasal yaşamda etkili varlıklarını sürdürmektedirler.