Basın Konseyi Başkanı Türenç: Basın tarihinin en baskıcı döneminde yaşıyoruz

ÖMÜR ŞAHİN KEYİF

Basın Konseyi, son dönemde basın özgürlüğünün çiğnenmesine ilişkin sık sık yaptığı açıklamalarla dikkat çekiyor. Konsey Başkanı Pınar Türenç, önümüzdeki dönemde, basının yaşadığı zorlukların devam edeceğini belirtiyor. Türenç’le Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün geldiği noktayı konuşmak için buluştuk. Türenç’e Basın Konseyi’nin amaç ve icraatlarını da sorduk.

>> Verdiğiniz bir söyleşide, iktidarın basına yönelik baskılarının devam edeceğini söylemiştiniz. Nereye kadar ilerlemesini bekliyorsunuz?
Bu bir kehanet değildi, basın belki tarihindeki en kötü yılını geçirdi 2014'te. Bir siyasi anlayış bu siyasi kaleler benimdir diye yola çıkarsa ve bunu kaybetmemek üzere her yolu deneyerek, amansız biçimde mücadele ederse bundan zarar göreceklerden biri de basındır.

Basının yazmasının, çizmesinin, köşe yazarlarının serbestçe analiz yapmalarının yasaklandığı bir dönem yaşıyoruz, geçen yıl yerel seçimde de gördük, bu seçim zamanı cezalarla yansıyor, eşitliğin olmadığı bir yayın dönemi geçiriliyor. 2015 projeksiyonuna bakıyorum, genel seçim var. Genel seçimde bunu kat be kat yaşayacağız diye düşünüyorum. Umarım yanılırım, ama öyle gözükmüyor. Basın halkın gözü kulağı olduğu için, olayların üzerine gidip gerçeğin fotoğrafını çekmeye çalıştığında engellerle karşılaşacak.

BirGün’ü kutlamak istiyorum. Son derece cesaretli olayların olduğu gibi fotoğrafını çekebilen ve yayınlayan gazete olduğu için… Basın özgürlüğü adına sergilediğiniz bu tavrı tarih yazacak. Böyle bir basın özgürsüzlüğü yaşamadık, bu ilk defa oldu. Onun için de tehlikeyi ortaya koymaya devam edeceğiz, doğru yol bulununcaya kadar.

>> Bir basın örgütü olarak, bu öngörüler ışığında nasıl önlemler alıyorsunuz? Bir eylem planınız var mı?
Basın Konseyi bildiğiniz gibi basın özgürlükleri mücadelesi verir, aynı zamanda basındaki etik değerlerin yerleşmesi için çalışır. 81 ilde bütün gazeteci örgütlerini kapsayan bir kurumuz. Cemiyetler bizim üyemiz. Ayrıca yapımızda hukukçuların da yeri var. Üç büyük ilin Baro Başkanları tabii üyemiz. Diğer basın örgütleriyle bağlantılıyız, zincirin içindeyiz. Ayrıca 94 basın kuruluşunun üst şemsiyesi olan Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun önemli bir üyesiyiz.

>> Üyelerinizin çoğu anaakım medyadan mı?
Hiç değil. Bizim üyelerimiz olan gazetelerin genel yayın yönetmenleri veya onların tayin ettiği kişiler yüksek kurul üyesi. İlk aklıma gelen Doğan Yayın Grubu’ndan Hürriyet gazetesi temsilcimiz yerini alıyor Yüksek Kurul’da. İkincisi bizim yüksek kurulu temsil edenlerin içinde okur temsilcileri de var, hukukçular, iletişim fakültelerinin dekanları, sanat camiasından önemli eleştirmenler, spor camiasından eleştirmenler var...  TRT Eski Genel Müdürü Nevzat Yalçıntaş Yüksek Kurul Üyesi. Numan Kurtulmuş'un danışmanı Erdal Güven bizim üyemiz...

>> Basın özgürlüğü konusunda ciddi sıkıntıların yaşandığı bu güne bir anda gelmedik. Bir süreç yaşandı. Hedef göstermeler, servis edilen haberler… Örgütlenmeye darbeler vuruldu, işsizleşme arttı… Bütün bu süreçlerde Konsey nerede konumlandı? Diğer kuruluşlarla sağlam bir zincir oluşturulabildi mi?
Basın Konseyi’nin iki işlevi var, basın özgürlüğüne sahip çıkmak ve  basın etiğinin içselleştirilmesi için çalışmak. Ama diğer özlük hakları ve sendikal çalışmalarda başka kurumlarımız var: Türkiye Gazeteciler Sendikası mesela. Ben de Milliyet’te çalışırken, TGS’nin baş temsilcisiydim. Cemiyet üyesiyim, onun da toparlayıcı çalışmalarının sınırlarını biliyoruz... Onların çalışma sahasına girmiyoruz. Ama  koordinasyon içindeyiz; Konsey toplantılara gidiyor, görüşünü bildiriyor.

>> Sendikalaşma da basın özgürlüğünün teminatı değil mi? Bunları bölmek mümkün mü?
Rol çalmak olmaz, ama ihtiyaç olduğunda beraber görüş bildiriyoruz. İhtiyaç olduğunda mutlaka destek veriyoruz, işsizliğe karşı duruşumuzu gösteriyoruz…

>> Sadece Ergenekon davaları sürecinde değil, KCK Basın davaları sırasında yeterince etkili olabildiniz mi?
Oldu tabii. Bir defa görüşünü bildiriyor, tepkisini koyuyor bunlar önemli. Demokratik tepkileri çok önemsiyorum. Demokrasinin olmazsa olmazı düşünce ifade özgürlüğü…

'DAVALARI DA İZLEDİK'

>> Hiç KCK davası izlediniz mi?

İzledik. Onların davalarına da gidildi. Benim yetişemediğim yerde Genel Sekreter veya Yüksek Kurul üyeleri izledi. Ben 1,5 yıldır bu pozisyondayım, ondan önce de Genel Sekreter Kaan Karcılıoğlu bir sürü davayı izledi. Onun dışında da Yüksek Kurul Üyesi Turgut Kazan  davaları izledi.

>> Basın iş yasasının değişmesi gündemde. Çalışmalarınız var mı konuyla ilgili?
Basın iş yasasıyla ilgili çalışmamız olmadı. Sendikal bir çalışma. Ama sendika, toplantılarda bizden görüş isteyince veriyoruz.

>> Endişeleriniz var mı?
Her şeyden kuşku duyar olduk. Yalçın Akdoğan toplantıya çağırdı, Ankara, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti, ben ve TGS Genel Başkanı gittik. Bizim dışımızdakiler; dernek, vakıf veya birlik adı altında yeni kurumlardı. Çok az bildiğimiz kurum vardı. 50’ye yakın temsilci gelmişti, ben şaşırdım.

>> AKP’ye yakın, yeni kurumların yönlendirmesi mi sözkonusu olacak?
Bayağı bir yönlendirme var bu konuda. Bu heyetlerden çıkacak kararlarında iyi izlenmesi ve takip edilmesi gerekiyor. Çıkacak işlerden kuşku duyuyorum.  Daha bir sonuç gelmedi, bizden bir görüş de almadılar henüz, o toplantı da  daha çok tanışma gibi mütalaa edildi. Herkes birkaç cümle söyledi. En fazla kamuoyunun  beklentilerini dile getiren bizdik. Onun dışında dediğim bu dernek başkanları, hep kendi isteklerini dile getirdiler, derneklerini ihtiyaçlarını söylediler.  Bu tür toplantılardan da çok sağlıklı sonuçlar çıkacağını düşünmüyorum.

>> Oktay Ekşi’nin Konsey üzerinde bir etkisi var mı hâlâ?
Hiç. Arayıp sormaz da. Üyeliği devam ediyor. Hiç benim işime karışmadı mesela.

>> Kürt medyası ve Ahmet kayayla ilgili T24’le paylaştığı görüşlerini nasıl değerlendirdiniz?
Okudum. Kendi görüşü. Ne diyeyim? Basın Konseyini bağlamıyor. Herkesin görüş ve düşüncesine saygı göstermek zorundayız diye düşünüyorum.

>> Basına yönelik operasyon sırasında, gazetelerde yayınlanan ve altında imzanız olan metni okudunuz mu imzalamadan önce?
Evet. Üzerinde önemli bir cümle de yoktu zaten.

>> ‘Özgür basın susturulamaz’ yazıyordu… O ifade çok eleştirildi…
Gazetecilere bütün davalarda aynı duruşu sergiledik; KCK, Balyoz, Ergenekon, ve diğerlerinde… Gazetecilerin tutuklu yargılanmasına karşı duruşumuzu sergiledik. Eğer açık bir suç isnat edildiyse bu belirlenir bütün kriterler açıklanır topluma, ondan sonra yargılarsınız, ama tutuklu değil.
İnsanın ağzını istediğiniz gibi bağlayın, dikin; beynin içini dikemezsiniz, düşünceye gem vuramazsınız... Biz buna karşı geldik, o ilan da bu minvalde hazırlandı.

'KABUL EDİLEMEZ'

>> Basın Konseyi’nin Cemaat ve AKP kavgasından önce, Zaman gazetesinde yer alan hedef göstermelere, servis edilmiş haberlere; etik ihlallere de yeterince tepki gösterdiğinizi düşünüyor musunuz?
İlkelerimizden ödün vermiyoruz dedik, intikam dürtüsüyle hareket etmeyelim dedik. Erdemli adalet ve özgürlük duygularının ağır bastığı bir duruş sergileyelim dedik. Ve ilkelerimizden ödün vermemek suretiyle de dün olduğu gibi bugün de ‘ama’ demeksizin özgürlüğünden kimse mahrum edilmesin ve gazetecilerin haklarını savunmaya devam edeceğiz, dedik. Basın mensuplarının gözaltına alınmasına, medya kuruluşlarının  derdest edilmesini, kapıya güvenlik güçlerinin gelmesini, gazetelerde arama yapılmasını kabul etmemiz mümkün değil. Yarın size de yapılsa aynı duruşu sergileyeceğiz, Akit’e de yapılsa…  Eğer yaslara uygun suç işlendiği iddia ediliyorsa, tutuksuz yargılansınlar ve sonuca ulaşılsın.

>> Basın Konseyi’nin Cemaat’le yakınlığı olduğuna dair eleştirilere ne diyorsunuz?
Hiç böyle bir şey yok. Benim duruşum da o kadar açık ki. Kesinlikle değil.

'Bakan bile bize başvuruyor'

>>Son dönemde açıklamalarınızın sıklaştığını görüyoruz…
Onlara karşı duruş sergilemeyeceğiz de ne yapacağız?

>> Açıklamaların nasıl bir etkisi var? Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği’nin hazırladığı Medya Barometresi raporunda, Basın Konseyi, “Meslekte bir ağırlığı olmayan sıkça açıklamalar yapan bir kurum” olarak anılıyor… Nasıl değerlendiriyorsunuz bunu?
Her türlü eleştiri ve yol göstermeye açık bir kurumuz. Daha önce görmezden geliniyordu, ama şimdi çok sayıda üyelik başvurusu var. İstanbul dışındaki illerden de üye olmak istiyorlar. Bir aidiyet duygusu yarattığımız ve beklentiyi yükselttiğimiz için çok memnunum. Demek ki çalışmalarımız doğru yolda. O yabancı kuruluşların hangi sâikle yaptıklarını anlamadığım bu yanlış değerlendirmesine de pek nasıl cevap verebileceğimi bilemiyorum. Basın Konseyi doğru yolda, özgürlüklerin kısıtlandığı her yerde, karşı çıkarız, tepkimizi koyarız. Bu tepkiyi koyarken tabii ki şimşekleri üzerimize çekiyoruz. Bütün oklar üzerimize geliyor, hissediyoruz. Adımızı Meclis’teki bütçe konuşmalarında bile andılar. Ama tüm bunlar Basın Konseyi’nin duruşunun doğru olduğunu gösteriyor. Sadece açıklama yapmakla yetindiğimizi söylemenin çok haksızlık olduğunu düşünüyorum.

>> Ne yapıyorsunuz?
Açıklamaların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Farkındalık yaratıyoruz. Bu tür saldırıların geldiği kişilere de ‘Yalnız değilsiniz’ diyoruz. Bu değerler bizim mesleğimizin ana değerleridir, bunu korumak yarınlar için görevimizdir, diyoruz. İkincisi sizinle ilgili, sizi rahatsız eden, rencide eden bir yayın varsa ve haksızlığa uğruyorsanız, başvuracağınız kurum Basın Konseyi, diyoruz; kapımız 24 saat açık. Bize gelen dava dosyaları içinde bu hükümetin Bakanı bile var..

>> Hangi bakan?
Binali Yıldırım, haksızlığa uğradığına dair bize başvurdu ve bunu inceledik. O dosyada bakan haklıydı.(www.airporthaber.com’un haberine uyarı verildi)

Bakanların, başbakan yardımcılarının,  eski bakanların, hukukçuların sanat aleminin, spor adamlarının, üniversitelerin, STK’ların; hepsinin başvurduğu kanal burası. Bu son derece önemli ve kutsal bir görev. Bunu eşitlik gözeterek, tarafsız gözle yaptığımız için de daha kutsal. Bu meslek etiği için yaptığımız duruş. Bir de GÖP’deki varlığımızın dışında, mesleki bütün toplantılarda hazır bulunuyoruz, yurtdışından gelen çok fazla insan bize başvuruyor, basınla ilgili bilgi almak üzere. Onun da ötesinde önemli günlerde yaptığımız panel ve toplantılar var, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde Cağaloğlu’nda gösteri yaptık…

 

***

İlk kadın başkan

"80 yıldır Türkiye’de Türkiye çağında bir basın kuruluşunun başına ilk defa bir kadın seçildi. Bazı insanlar ‘Yapabilir mi’ dediler. Kesinlikle kadın-erkek diye ayırmıyorum; ama cinsiyetçi bakışın egemen olduğu bir medyada, kadın bakış açısının önemli olduğunu düşünüyorum. Ben bunu yapıcı kucaklayıcı ve bütünleştirici gözle, sevgiyle yapmaya çalışıyorum."

***

Barışın egemen olduğu bir dünya için...

Türenç, Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Laurent Bili’ye de gönderdiği mesajda Charlie Hebdo Dergisi'ne yönelik saldırıları şu ifadelerle kınamıştı: “Charlie Hebdo Dergisi’ne yapılan saldırıdan büyük üzüntü duyduk, yaşamlarını kaybedenlerin anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Öldürme duygusunu tetikleyen hiçbir gerekçe, insan yaşamından daha değerli değildir. Basın Konseyi olarak, nereden gelirse gelsin terörü lanetliyor, düşüncelerin özgürce ifade edilebilmesine inanıyoruz. Barışın egemen olacağı bir Dünya için, demokrasinin evrensel ilkelerini sonuna kadar korumakta kararlı olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz.” Türenç, yaptığı açıklamalarda, saldırının ardından Türkiye'deki yayınlara yönelik artan nefret söylemi ve tehditleri de sert şekilde eleştirmiş, kurumları göreve çağırmıştı.