Yerel seçimlerde Beyoğlu’nda AKP egemenliğine son veren CHP’nin sürpriz zaferi İstiklal Caddesi’nde eski günlerini yeniden yaşamayı hayal eden kitlenin de coşkusuna mahzar oldu. Peki ama onlarca yıldır tahrip edilen Beyoğlu’na dönüş mümkün mü?

Beyoğlu’na dönüş ne kadar mümkün?
Fotoğraf: Depo Photos

Emrah KOLUKISA

Salah Birsel en ünlü kitabının adını boşuna ‘Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’ koymamış anlaşılan. Baksanıza yıllardır biz de ‘ah vah’ edip duruyoruz Beyoğlu’na. Kimisi epeydir çekti elini ayağını buralardan, handiyse küstü. Kimisiyse her adım attığında İstiklal’e ya sövüp saydırıyor içinden ya da gözleri doluyor inceden. Elinizde tuttuğunuz gazete de kısa bir süre önce İstiklal’e nazır bir binanın en üst iki katına taşındığından beri bizler için de ayrı bir önemi var bu caddenin.

Grand Rue de Pera, Cadde-i Kebir ya da en bilinen adıyla İstiklal Caddesi muhtemelen hâlâ Türkiye’nin en işlek, en hareketli ve en güzel caddesi, her şeye rağmen. Her şeye rağmen diyorum zira özellikle Gezi Direnişi zamanlarından bu yana siyasi iktidarın hedef gözeterek uğraştığı, ‘başka’ bir şeye çevirmek için çabaladığı ve belli bir ölçüde de başardığı bir semt oldu İstiklal ve dar çevresi. Daha çok Arap turistlerin alışveriş yapıp ‘tarihi’ tramvay önünde hızlıca selfie çektiği bir yere dönüşmesi bir hayli hızlı oldu sanki. Barların teker teker kapanıp tatlıcılara ya da nargilecilere dönüştüğü caddede ve ara sokaklarda eskisinden çok daha fazla mağaza var ama bu mağazalarda alışveriş yapabilen yerli zevat sayısı alabildiğine az. İşin ekonomik boyutu da çok belirleyici elbette ve bunu da memleketin genel ekonomik vaziyetinden soyutlamak imkânsız. Öyleyse dönüyoruz en baştaki soruya: CHP’nin Beyoğlu Belediyesi’nin kazanmasının ardından Beyoğlu’na dönüş mümkün olacak mı? Olacaksa da nasıl bir dönüş olacak bu?

90’LI YILLARA ÖZLEM

1991 yılında Pandora Kitabevi, 1992’de ise Hayal Kahvesi’nin aynı sokakta (Büyükparmakkapı sokak) açılmasıyla başlayan dönüşüm İstiklal’i İstanbul’un kültürel merkezlerinden biri haline -yeniden- getirmiş ve zaten var olan sinema ve tiyatroların yanında canlı müziğin de en yoğun şekilde icra edildiği yerlerden biri olmuştu. O dönemin gençleri bu anlamda çok şanslıydı, çünkü çok da büyük paralar harcamadan, müzik dinlemek, sabaha kadar civarda takılıp oradan oraya gezmek gayet mümkündü. Üstelik her tarz eğlence mevcuttu ve bir tarafta ‘gey’ gece hayatı yaşanırken (Talimhane’deki 14, 19, 20 gibi mekanlar başta olmak üzere), bir diğer tarafta rockçılar kafa sallar, birkaç sokak aşağıda ise tekno müzikle zıplanır, ter atılırdı. Sosyetik mekanlar da buralara taşınmıştı bir ara (Taxim Night Park gibi)… Bu mekânlar zamanla değişti ya da en azından yer değiştirdi, sayıları azaldı ya da müdavimleri uğramaz olunca tamamen kapandı ama yerlerine başka mekânlar, başka konseptler yerleşti. Yıllar önce birçok bilardo salonu vardı örneğin, bugün ara ki bulasın. Ama belki de en fenası sinema salonları gitti, kapandı, yıkıldı ya da zorla ‘taşındı’. Uzun lafın kısası, evet Beyoğlu eski Beyoğlu değil, ama siz de eski siz değilsiniz. İyi ya da kötü değiştiniz, Beyoğlu gibi. Aslında en temelde özlediğimiz şey de Beyoğlu değil, gençlik yıllarımız. O yüzden eski mekânların buraya geri dönmesini beklemeyin, önemli olan Beyoğlu’nun bir kez daha zamanın ruhunu yansıtmayı başarıp başaramayacağı. Belli bir hayat tarzının çekim merkezi olup olmayacağı. Belki AKP iktidarında ve AKP’li bir belediyeyle bu mümkün değildi ama şimdi bir şans var. Geçmişi geri getirmek için değil, hayal ettiğimiz geleceği yaratabilmek için.

∗∗∗

GALATASARAY’DAN TÜNEL’E BAŞKA TÜRLÜ BİR İSTİKLAL

Aslına bakarsanız 90’lı yıllarda fazla gidilmeyen bir bölgeydi Galatasaray’dan aşağısı. Nevizade ve Çiçek Pasajı gece hayatının sınır boyu gibiydi. Tünel’e doğru inen yolda uzun zamandır kapalı olan Markiz ve Lebon Pastaneleri başta olmak üzere buraya insanları çekecek hemen hiç mekan kalmamıştı. Elhamra Sineması ile Karaca Tiyatrosu’nun da kapanmasıyla ve Genco Erkal’ın dahi buralardan uzaklaşmasıyla istiklalin o yarısı bir hayli karanlıklaşmıştı, Asmalı’daki küçük bir bölge dışında… Oysa 2000’lerin ikinci yarısından itibaren özellikle çoğu banka destekli büyük sanat kurumlarının bölgeye taşınmasıyla birlikte burada da bir değişim yaşanmaya başladı. Salt Beyoğlu, Arter (sonra Meşher oldu), Borusan Müzik Evi, Pera Müzesi, Anamed, yenilenerek büyüyen Yapı Kredi Kültür Sanat Binası ve nihayet İş Bankası Resim Heykel Müzesi gibi sanat mekanları İstiklal’in aşağı yarısını gerçek bir vahaya dönüştürdü son 10- 15 yılda. Son bir iki yılda İBB tarafından restore edilerek hizmete açılan Metrohan, Casa Botter gibi mekanlar da bu bölgenin yeni kazanımları. Yani Beyoğlu’nda olumlu bir değişim zaten var bir zamandır ve bunu bazen gözden kaçırıyoruz nedense. Şimdi beklediğimiz özgür ortamın da yeniden sağlanmasıyla belki de özlediğimiz o eski günleri ucundan da olsa yaşayabileceğiz, ekonomimiz izin verdiği ölçüde elbette.