Bir zeytin ağacı, bir umut, bir de barışı ekeceğiz!

ÖZGÜR ÖZEL*

Geçtiğimiz haftalarda,enerji politikalarından, madenin ucuz iş gücü talebine, 13 Mayıs faciasından, Yırca direnişine Soma’da yaşananları anlatmış, öğrenilmiş çaresizlikten direnişe geçen bir halk için bu sürecin ne kadar anlamlı olduğunu söylemiş ve son günlerde ‘Soma’ diye okunan Türkiye’nin acı gerçeğini resmetmeye çalışmıştım. 

Soma’da gün geçmiyor ki olay olmasın. Soma’da gün geçmiyor ki zalim zulmünü yaşatmasın! Acısı dinmediği gibi, çilesi de bitmiyor Soma’nın. 7 Kasım sabahı, AKP’nin bizzat koruyup kolladığı Kolin yetkilileri Yırca’ya geliyor ve 2 aydır direnen köylünün tüm zeytinlerini tek seferde kesiyor, hem de mahkemenin arifesinde, belki de mahkemenin sonucunu bile bile yapıyor bu baskını!  Bu kıyımın ardından saatler sonra Mahkeme kararı veriyor ve yürütmeyi durduruyor, ama binlerce zeytin ağacı çoktan kesilmiş oluyor. 

Peki nasıl oluyor da, hukuk ayaklar altına alınıyor? Nasıl oluyor da birileri kanun tanımıyor, yasa tanımıyor?  Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor sanırım, devlet olmak sadece üzerinde insanların yaşadığı bir kara parçasına sahip olmakla, egemenliğini dünya aleme duyurmakla olmuyor. Devlet olmak aynı zamanda bir hukuk bütünü ile, insanların birbirine bu hukuk çerçevesinde söz verdiği kurallarla yönetmek, yönetilmekle oluyor ve aslında bir devlet bu şekilde ayakta kalıyor. Tabi bu bizim anladığımız devlet tanımı, demokrasi kuralları içerisinde anlamlı bir bütün. Bir de devlet aygıtını zor, baskı için kullanan otoriter bir akıl var ki, işte bugün o akıl Yırca’da, Soma’da, Validebağ’da, Gezi’de her yerde kol geziyor. Devletlerin varolma sebebini görmezden gelen, tek ve mutlak güç benim diyen, hukuk tanımayan, mahkeme tanımayan, Anayasa tanımayan, halkı kendine tebaa olarak gören işte bu akıl var gücü ile gece gündüz demeden zeytin kesiyor, ağaç kesiyor, hayat kesiyor...!

Daha önce de anlatmıştım bunu. 16 Ekim günü Manisa Valiliği önünde Yırcalılar ile birlikte yaptığımız basın açıklamasında makama vekalet eden Vali Yardımcısı’na 70 yaşında bir amcanın söylediği şu sözler bir kez daha AKP’nin vatandaşla devlet ilişkisini ne hale getirdiğini gözler önüne seriyor: “Askere çağırdınız geldik. Vergi istediniz verdik. Elektriği 3 gün geç ödemesem kesersiniz. Madem siz devletsiniz. Şimdi bize sahip çıkmayacaksanız ne zaman çıkıverceksiniz!” 

Evet, Yırca’da onlara sahip çıkan bir devlet olmadı. Çiftçiler hatırlattı, bize sahip çıkın dedi ama kimse seslerini duymadı. Onlar da hukukun sahip çıkmasını beklediler. 1 Eylül günü Danıştay’a başvurularını yaptılar. Sonuç bekliyorlardı aslında. Bu davayı kazanmamaları imkansızdı. Biliyorlardı, mahkeme yürütmeyi durduma kararını verecek, biliyolardı ki o topraklar, o zeytinlikler kendilerine ait. 7 Kasım günü mahkeme kararını verdi ama artık Yırca’da hiç zeytin ağacı kalmamıştı. 

Acele kamulaştırma kararının üzerine 19 Eylül tarihine kadar buraları boşaltmaları için köylülerin eline tebligat gelmiş, zeytinliklerini boşaltmaları istenmiş ancak bu kanunsuz emir, yine kanunsuz bir emirle daha katmerlenerek 17 Eylül günü Yırca’da zeytinler kesilmişti. Bu süre boyunca direndi Yırcalılar. Çok da mücadele ettiler. Savcıya başvurdular. Savcı takipsizlik kararı verdi. Jandarmayı çağırdılar. En az 7 kez tutanak tutturdular. Ama sonuç yoktu. Kaymakam ‘köylü haklı ama bir şey yapamıyoruz.’ demekle yetindi.  Manisa Valisi ise, ‘Coğrafyamızda savaşlar çıkıyor, kömür gibi milli kaynaktan enerji temin çabasına gerekiyorsa bir kısım zeytin ağacının feda edilmesi kaçınılmaz’ diyerek enerji talebinin hukukun da üstünde olduğunu anlattı.  Ama burada, meseleyi sadece enerji talebi olarak gören ve 6000 ağacın katledilmesine göz yuman  Vali’nin, Soma Yırca köyü muhtarı Mustafa Akın’ın  ‘santral inşaatının 1 km kaydırılması halinde tek bir ağaç bile kesilmeden zeytinliğin kurtulabileceği’ argümanına da ne cevap vereceğini bilmek isteriz. 

Zeytinlerini bir çadır nöbeti ile 17 Eylül’den beri korumak için mücadele eden Yırcalılar, çevre aktivistleri, köylüler, bizler idarecilerden beklediğimizi  bulamadık. Ama süregelen direnişte de bir denge hali vardı, 1000 ağaç kesilmişti ve daha çok sayıda zeytin vardı korunması gereken. Mahkemenin ise karar vermesine ramak kalmış ve nefesler tutulmuştu. Sonra 6 Kasım Perşembe günü Yırca’da dikenli teller yükselmeye başladı. Tel örgülerin içine 5 metrede bir adamlar yerleştirildi. 7 Kasım sabahı da özel güvenlik güçleri, dozerler, biber gazı, cop derken artık Yırca’da korunacak bir tek zeytin ağacı kalmadı. 6000 zeytin ağacı vicdansızların elinde katledildi. Bu olayın üzerinden saatler geçmişti ki, akşam üzeri Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı geldi. Şimdi şöyle bir düşününce ‘Cuma’nın gelişi perşembeden belliymiş’ demeden edemiyor insan. Karar önceden verilmiş ancak taraflara birlikte tebligat ilkesine rağmen, birileri bu kararı önden öğrenmiş ve jandarma izlemekle, Kaymakam üzülmekle, Vali de şirkete hak vermekle yetinmiş.  

Nitekim bizler biliyoruz ki Yürütmeyi durdurma kararı, telafisi güç ve imkansız zararların doğması ve yapılan işlemin hukka aykırı olması durumunda verilen bir karar. Ancak o gün dozerler kalan 5 bin ağacı kestiler. Bu zararın tam telafisi ise ancak 85 yıl sonra olabilir. Çünkü kesilen ağaçların içinde 8 yaşında olan da 85 yaşında olan da vardı. İşte şimdi sorun ne denildiğinde, biz bu filmi daha önce görmüştük, yaşamıştık diyoruz. Bugün her yerdeki talanın adı, rantın yöntemi bu: Gasp! Devlet ile vatandaş arasındaki güven ilişkisi yitirilmiş durumda. Şimdi Yırca’da da büyük bir isyan var. Ancak dün herkes Yırcalılar için ağlarken, ortada korunacak hiçbir zeytini kalmayan Yırcalılar mahkeme kararını duyunca davul zurna ile oynadılar. Bu bir ironi. Bu inadına verilen bir tepki. Artık kaybedecek bir şey kalmadı ve ağıt yakmak yerine düşmana inat bu kararı davul zurna ile karşılıyorlar. Onlar, vahşi kapitalizme, enerji lobisine, maden lobisine, iktidarın kontrolünde devlet adamı olmayı kabul etmiş kamu idarecilerine, üniformalı ya da sivil iktidar partisine teslim olmuşlara inat davul zurna çalıyorlar. 

Evet, Yırca’da telafisi mümkün olmayan bir zarar var. O ağaçların yerine yenilerini diksek bile, yıllarca bekleyeceğiz. Ama Yırca’dan yerine konmayacak bir umutta çıktı. Şimdi, zeytinler yeşerir mi, mahkeme kararına uyulur mu, yine de buraya termik santral yapılır mı bilinmez! Ama bildiğimiz bir şey var, direneceğiz çünkü umudumuz yeşerdi! 

Hani  Gezi’de bir aydının ‘mesele bir kaç ağaç değil anlamadın mı’ tweetini diline dolayan diyen zat-ı muhterem bilsin ki; burada mesele sadece 6000 tane zeytin ağacı değil!

Mesele hakkını korumak.

Mesele hakkını aramak.

Mesele vicdan.

Ve mesele bu vicdansızlığa direnmek!

Mesele Yırca’daki zeytinle başlayıp, ülkedeki herkesin umudunu yeşertmek. 

Mesele, bu topraklara sana inat, yeniden sevgiyi, umudu ve barışı dikmek!

*CHP Manisa Milletvekili