Bilmem hatırlar mısınız? Geçen sene büyük bir kriz çıktıydı. Dünyanın başına musallat olan en büyük tehdit, komşumuz Irak idi. Başındaki Saddam diktatörlüğünün bütün dünyayı ve BM denetçilerini sistemli olarak aldatması ve gerçek amaçlarını gizlemesi sözkonusuydu. Irak’ın, bu aldatmacanın ardından, nükleer bomba gibi o akıllara seza korkunç silahlarla bütün Ortadoğu bölgesini ve oradan da belki tüm gezegeni yıkıma uğratması an meselesiydi. Üstelik zaman, ondan yanaydı: atom silahları imal etme kapasitesine ulaşma konusunda Irak zamanla yarışıyordu.


İşte onun için, ABD ve bazı müttefikleri Irak’a saldırdı, en az 11 bin sivil öldürdü. Irak ülkesi on bin yıllık tarihi mirası ile birlikte korkunç bir yıkıma uğradı, yandı ve yakıldı. İşgalin başlamasından beri yaşanan en büyük kıyımın geçen ay içinde sadece Bağdat’ta 700 Iraklı sivilin katledilmesiyle yaşandığı doğru. Ama, sonuçta ne oldu: Kriz bitti! Ya da, en azından, batılı devlet adamları, gözlemciler ve medya için ortada ve Ortadoğu’da Irak krizi diye birşey kalmadığını rahatlıkla telaffuz edebiliyorduk artık.
Bilmem farkında mısınız? Bu sene de büyük bir kriz çıkıyor. Dünyanın başına musallat olan yeni tehdit, bir diğer komşumuz İran. Başındaki dinci yönetimin “Dünyayı ve BM’yi sistemli olarak aldatması, gerçek amaçlarını sivil enerji ihtiyacı perdesi aldında gizlemesi, zenginleştirilmiş uranyuma ulaşması sözkonusu. İran, nükleer bomba yapmak istiyor... Bu kapasiteye ulaşma yolunda şimdi zaman da ondan yana. İran zamanla yarışıyor.'' Bu sözler, adlarının açıklanmaması şartıyla BBC’ye geçen hafta ayrıntılı açıklama yapan Batılı “kaynaklar''a ait. Ünlü haber ajansı, önümüzdeki günlerde yapılacak toplantılara bir “âciliyet havası''nın hakim olduğunu söylüyor. İsrail kabinesine sunulan bir raporda İran’ın 2007 ile 2009 arasında atom bombası yapabileceği belirtilmiş, ve bu rapor da ânında dünya medyasına sızmış. (BBCNews, 27 Temmuz 2004)

Temmuz ayının son haftasında Amerikan medyasında, sağcıların ünlü sesi köşe yazarı Charles Krauthammer ve ABD’nin ünlü stratejlerinden ve en önemli eski savunma danışmanlarından Zbigniew Brzezinski’nin yazıları art arda yayınlandı ve İran’ın oluşturduğu yeni tehdit karşısında, şer ekseni içindeki bu haydut devlete savaş açmanın bir zorunluluk olduğu belirtilirken, en doğru zamanının ve en doğru yönteminin hangisi olduğu konusunda ufak bir görüş ayrılığı olduğu için, medyada hararetli bir tartışma başladı. (Mike Whitney, “Shifting the War to Iran'', Znet, 29 Temmuz) Newsweek ve diğer Amerikan dergilerinde çıkan yazılara ve bir İskoç gazetesine ABD’nin Bush yönetimi üzerindeki en etkili sağcılarından Michael Ledeen’in verdiği beyana bakılırsa, yönetimde İran’a karşı saldırı ve savaş planları yürürlüğe girmek üzere. (Bradford Plumer, “Iran Plan?'', MotherJones.com, 22 Temmuz)

Yeni krizimizin kapıda olduğunu belirten bu haber furyasını Batı medyasının her tarafında gözlemek mümkün. Medyada hiç görülmeyen, ama hepimizin geleceği açısından hiç de küçümsenmeyecek bir “küçük'' nokta ise, düşünür Noam Chomsky tarafından gözümüze sokuluyor: “İsrail’in sadece İbranice yayımlanan basınında yer alan haberlere göre ABD İsrail’e 100 adet F16-I uçağı gönderdi. Uçaklar gönderilirken, şu çok spesifik bir açıklama da yapılıyordu: ‘Özel silahlar’la donatılmış ve askeri teknolojinin son ürünü olan bu uçaklar, İran’a gidip dönecek menzile sahiptiler ve 1981’de İsrail’in nükleer reaktörüne saldırmakta kullanılan uçakların yenilenmiş modelleriydi.'' (Chomsky, Iran’s Threat'', Znet, 26 Temmuz)

Eh, geçen yılın krizinden sonra, ABD dünyanın en büyük enerji bölgesinde bağımlı bir “müşteri devlet'' olan Irak’ta ilk sağlam askeri üslerini kurarak dünyanın tekelden denetimi için sağlam bir levye elde etmişti. Amerikalı tarihçi Chalmers Johnson, daha önceki “kriz''lere bakarak, son kitabında şöyle bir gözlem yapıyor: “Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, imparatorluk yolundaki yürüyüşümüzü sürdürdük... Savaşlar, hegemonyayı ... Batı’da Balkanlar’dan, Doğu’da Çin sınırına kadar yaymamızı sağladı: Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra emperyal düşlerimize açılan bu petrol zengini bölgenin tümüyle askeri hakimiyetimiz altına girmesine tek bir ciddi engel kaldı, o da İran.'' (The Sorrows of Empire, Verso, 2004, s.189)

Yeni, hedef, yeni kriz, yeni savaş... Yeniliklere her zaman açık olan sen, kendini eski komşunda yeni facialara hazırlıklı gibi hissediyor musun, ey okur?