Asgari ücrete yüzde ellinin üzerinde, emekli aylıklarına yüzde 30 artış yapıldı. İktidarın söylemlerine bakacak olursak vatandaş eline geçen bol parayla rahat rahat ihtiyaçlarını karşılayabilecek, herkes mutlu mesut yaşayıp gidecek. Üstelik enflasyonun yıllık “bazda” düşmeye devam ettiği bir dönemde, yüklü miktarda nakde ulaşan vatandaşın bir sorun yaşaması da söz konusu olmayacak.

Ama maalesef gerçekler iktidarın söyleminden oldukça farklı: Vatandaş ihtiyaçlarını karşılamak için borçlanmak durumunda, başka türlüsü mümkün görünmüyor.

Nasıl mümkün olabilir ki? Yeni asgari ücretin çalışanların hesabına ilk yattığı çarşamba günü, bu ücretin dört kişilik bir ailenin açlık sınırına dayandığı görüldü. Ücret henüz ele geçtiğinde bile erimiş oldu. Önümüzdeki aylarda ortaya çıkacak enflasyonu da düşününce, alınan ücretin ya da emekli aylığının ne kadar yetersiz kalacağını tahmin edebilirsiniz. Geliriniz yeterince artmıyor ama fiyatlar hızla artmaya devam ediyor. Bunu basit bir gözlem olarak ben söylemiyorum. Fiyatların hızla artmaya devam ettiğini bu hafta İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) açıkladığı verilerde de görüyoruz. İTO’nun açıkladığı verilere göre fiyatlar ocak ayında İstanbul’da yüzde 6’ya yakın artmış. Gerçi siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde TÜİK tarafından açıklanan ocak ayı enflasyon verisini de görmüş olacaksınız. Ama biliyoruz ki TÜİK’in açıkladığı veri bunun çok altında kalacak. Son zamanlarda hep öyle oldu.

Peki, durum bu olunca, ihtiyaçlarınızı nasıl karşılayacaksınız? Yanıt gayet basit: Şimdiye kadar nasıl yaptıysanız bundan sonra da öyle yapacaksınız: Borçlanarak. Borçlanarak hayatınızı idame ettirdiğinizi ben söylemiyorum. BDDK’nin verileri söylüyor.

BDDK’nin yayınladığı verilere baktığımızda görüyoruz ki vatandaş borçlanmadan, kredi kullanmadan ihtiyaçlarını karşılayamıyor. 2022 yılı ocak ayı başından 20 Ocak 2023 tarihine kadar olan dönemde bireysel kredilerdeki artış oranı şöyle:

borclanmadan-mumkun-degil-1121579-1.

Verilere baktığınızda toplam bireysel kredilerdeki artış oranının sınırlı kaldığını düşünebilirsiniz. Ancak bunun içinde konut kredileri de var ve oradaki artış oranı düşük olduğu için sonuç böyle çıkıyor. Vatandaşın ihtiyaçlarını karşılamak için kullandığı iki kredi kanalı var: İhtiyaç kredileri ve kredi kartları. İhtiyaç kredilerindeki artış oranı yüzde 50’den düşük, enflasyon oranının altında kalmış. Bunun bize söylediği şu: bankalar ihtiyaç kredisi kullandırmakta çekingen davranırken, vatandaş da bu kredileri “pahalı” buluyor. Malum ihtiyaç kredilerini faiz oranı kredi kartı faiz oranından oldukça yüksek, çoğu durumda iki katından bile fazla. Durum bu olunca vatandaş kredi kartına yüklenmiş. Ayakkabıdan, okul defterine varıncaya kadar hemen tüm ürün gruplarında taksit yapıldığından, ihtiyaçların büyük bölümü kredi kartına taksit yapılarak sağlanan borçlanma üzerinden gerçekleşmiş. Buradaki artış oranı son bir yılda yüzde 171’e dayanmış. Resmi enflasyon rakamının neredeyse üç katına varan bir artış söz konusu. Taksitsiz kredi kartı borcu da yüzde doksan artmış. Enflasyondan yüzde elli daha fazla.

Ne diyelim, borç ile olsa da şimdilik ihtiyaçları karşılayabiliyoruz.

BORSADA NE OLUYOR?

Yaklaşık iki hafta önce, borsada kayıplar yaşandığında, bundan en fazla küçük tasarrufları olanların zarar gördüğünü yazmıştım. Ama sanırım benim yazdıklarımı okuyan pek fazla yok ki az parası olanlar borsaya akın etmeye devam etmiş. Son bir ayda borsaya girenlerin sayısında artış olurken, az parayla borsaya girenlerin sayısı çok daha hızlı artmış. Mesela bir ile bin lira arasında borsada parası olan kişi sayısı son bir ayda 120 bin artmış. Bir kısmı portföy değeri azaldığı için bu gruba girmiş olanlar olsa bile hâlâ çok sayıda insanın, elinde avucunda olan sınırlı miktar para ile şansını borsada denemek istedikleri gayet açık. Peki, ne oldu? Bu köşeyi okumadınız, az olan paranızı borsaya yatırdınız, sonuç? Evet, sonuç hüsran oldu. Unutmayın borsada hep kaybeden küçük yatırımcılardır. Paraları yok, bekleyecek vakitleri yok. Durum bu olunca en hızlı kaybedenler de onlar oluyor.

Yıllardır borsa analizi eğitimi veren birisi olarak söylüyorum, bizim borsamızda yaşananlar normal piyasa dinamikleri ile açıklanabilecek şeyler değildir. Sınırlı sayıdaki “oyuncunun” mağduru olmak kaçınılmaz. Bence bu dönem uzak durun. Borsaya girme vakti geldiğinde konuşuruz.