Biraz olsun boşluk kalsaydı keşke, hareket edebilir, nefes alabilirdik. Fakat ak tolgalı beylerbeyi birden haykırdı: “Boşluklara doğru ilerle!” O an kafileler halinde boşluklara doğru ilerledik. Bin varlık o gün dev gibi bir boşluğu yendik. Boşluk dehşet verici; içinden ne çıkacağı belli olmaz, kamusal boşluklardan devrim bile çıkabiliyor; o yüzden fethedilmesi gerekir. İtalyan sanat eleştirmeni Mario Praz’ın Viktorya dönemi sanatında görülen aşırı süslemeci tavrı tanımlamak için kullandığı bir deyim: horror vacui ya da boşluk dehşeti. Bir mekânın şeylerle, seslerle tıka basa doldurulması da boşluktan korkan insanın boşluğu alt etme çabasının dışavurumu. Mümkün mü? Boşluğu şeylerle, gürültüyle yenebilirsiniz ama ya içinizdeki, o hep varlığını sürdüren, asla sizi terk etmeyen boşluğa ne demeli? Defalarca denediniz, olmadı. Neler yapmadınız ki? Alışveriş mi yapmadınız, hobiler mi edinmediniz, boş zaman etkinliklerine mi katılmadınız, yine olmadı. Varlığı, hep yokluğun karşıtı olarak tanımladık. Ve nerede bir yokluk varsa orayı varlık ile doldurduk. Yokluk, boşluk ya da hiçlik, dengemizi bozuyor. Olmuyor, asla boşluk kapanmıyor; hep içimizde, her an dengemizi bozabiliyor ve her seferinde yeni bir denge durumuna geçmek zorunda kalıyoruz. Yaşam nedir ki? Denge bozumu.

Ak tolgalı beylerbeyi kaidesinin tepesinden haykırır. Kaide, varlıkların üst üste istiflenmesiyle inşa edilmiştir. Asla boşluk içermemeli, yoksa denge bozulabilir. Durmadan “boşlukları dolduralım” diye haykırması bu yüzden. Kaidede, içleri için için yanan kederlerle dolu, eyleme güçleri sıfırlanmış, ateş tuğlası denilen kederli varlıklar kullanılmıştır. Küçük bir boşluk bile kaidenin devrilmesine yol açabilir, beylerbeyi kendisini yeryüzünde bulabilir ve ak tolgası yeryüzünün çamuruyla kirlenebilir. Ak tolga, buyurucu bir göstergedir ve itaat ettirmekten başka bir anlamı da yoktur. Bir gösterge yeryüzünün çamuruyla kirlendiğinde süflileşir ve boyun eğdirme gücünü yitirir. O zaman da beylerbeyi felsefenin otoritesine sığınmakta bulur çareyi. Ve bu kez de Aristoteles’in sesiyle haykırabilir: “Doğa boşluğu sevmez”, “o halde boşlukları dolduralım beyler!” Varlık, doğanın ne olduğunu, neden boşluğu sevmediğini hiç düşünmez. Doğayı da varlığı da beylerbeyi tanımlamıştır, hikmetinden sual olunmaz. Varlıklar, doğalarına göre hareket etmeli ve boşluklar derhal doldurmalıdır. Ve tuğlalar boşluksuz bir şekilde üst üste istiflenir ve kaide yeniden inşa edilir.

Terk edilmiş yapılar, kentler, yüzeydeki çatlaklar zamanla doğa tarafından işgal edilir, bilirsiniz. Fakat doğanın boşluğa karşı herhangi bir husumeti yoktur. Husumet, hınç, nefret kederli varlıkların özelliğidir. Doğa, milyarlarca canlı/cansız, mikro/makro öğenin kendi aralarında kurdukları bir yaşam şebekesi. Ve bu şebeke yaşam sevincini her yere taşımaya, boşluklarda yaşam ağları örmeye eğilimlidir. İddia edildiğinin aksine doğa boşluğu pek sever; çünkü doğasında hareket etmek ve hareket ettikçe kendini ve mekânını yaratmak vardır. Beylerbeyinin boşluk dediği yer, kudretleri elverdiğince birbirleriyle ilişkiye giren ve birbirlerinin eyleme kudretini, yaşam sevincini çoğaltan yaşam öğeleriyle dolu. Beylerbeyi proje adamıdır; boşluklar önce yaşam şebekelerinden arındırılır ve ardından betonla kaplanır. Beylerbeyi fetihçi bir kumandandır; arsa spekülatörü, müteahhit, şirket sahibi, rantçıdır. Boşluk sevmezliğini doğaya yükleyerek doğallaştırır. Yaşama düşmandır; “Öldürmeye Programlananlar” gibi doğa belgeselleriyle ölüm severliğini meşrulaştırır. Aksine doğa, yaşamaya programlananlarla doludur; doğada ölüm, olsa olsa yeniden doğabilmek için bir geçiş evresidir.

***

Yaşam, en küçük çatlaktan bile sızabilir; doğa, boşluğu sever çünkü. Beylerbeyinin boşluk sevmezliği, ölüm severliği yüzündendir. İçeriye yaşam girmesin diye kaidesinin yüzeyi bile mantolanmıştır. Fakat varlığın içindeki o boşluk yok mu, asla kapatılmayan, işte o boşluğa yaşam sızdığında varlığın dengesi bozulabilir. Sadece varlığın dengesi mi? Kaide çöker ve beylerbeyi devrilir. Yaşam nedir ki? Denge bozumu. Boşluğu ölüm sever iktidar değil, bırakın yaşam doldursun ve dengeniz bozulsun. İktidarı daha ne kadar sırtınızda taşıyacaksınız? Tükenmediniz mi?