Lula, uluslararası işbirliğini güçlendirmeyi ve Bolsonaro’nun yarattığı hasarı onarmayı amaçlıyor. Fakat iç politikada kendisini güçlükler bekliyor. Dünya, aşırı sağcı liderin sandıkta yenilmesiyle Brezilya’nın “kendi kendini soktuğu” yalnızlıktan çıkışını kutlayabilir.

Brezilya’nın dönüşü
Fotoğraf: Depo Photos

Benjamin FOGEL

Brezilya’da seçimin tozu dumanı dağıldı ve Başkan Jair Bolsonaro’nun radikal destekçileri kabul etmeseler de seçimi Luiz Inacio Lula da Silva kazandı. Sandıktan çıkan sonuç son derece yakındı; yüzde 50,9’a karşı yüzde 49,1. Bu, yine de Lula’nın fazladan iki milyon oy aldığını gösteriyor. Üstelik Bolsonaro yanlılarının seçmene baskı uyguladığı ve seçim ekonomisinde “seçmeni satın almak için” milyarlarca dolar harcandığı da biliniyor.

Askeri darbe talep eden, barikatlar kuran eylemciler kısa süre öncesine kadar hala sokaktaydı ama sayıları azalıyor. Fakat binlerce insanın sokağa çıkıp darbe talep etmesi, hatta yayılan haberlere göre ülkenin milli marşını Nazi selamıyla söylemeleri her halükarda rahatsız edici.

Belki daha da rahatsız edici olanı, demokrasi karşıtı eylemlerin polis güçleri tarafından müsamaha ve hatta düpedüz destekle karşılanması oldu. Polisin harekete geçmekteki isteksizliği karşısında çileden çıkan toplumsal kesimler (örneğin futbol taraftarları) bizzat harekete geçtiler ve sokaklardaki barikatları temizlediler. Askeri darbe ihtimali her geçen gün azalıyor çünkü Bolsonaro’nun güçlü müttefikleri de seçim sonucunu tanıdıklarını ilan ettiler. Yönetimin olaysız şekilde el değiştirmesi için çabalıyorlar.

LULA’NIN ZAFERİNE DAİR

Peki Lula’nın son zaferi dünyanın geri kalanı için ne anlama geliyor? Seçim sonuçları 5 Kasım’da ilan edildi. Çin, ABD ve Rusya gibi ülkeler yeni başkana tebriklerini iletmekte gecikmediler. Bolsonaro iktidarı esnasında Brezilya işbirliğine inanan saygın bir uluslararası aktör olmaktan çıkmış, önemli zirvelerden dışlanan “istenmeyen” devlet haline gelmişti. Modern tarih boyunca Brezilya’nın bu denli dışlandığı başka bir dönem olmamıştır.

Bolsonaro ve destekçileri bu “istenmeme” durumunu düpedüz şevkle karşıladılar ve tüm diplomatik teamülleri ihlal etmek için fırsata çevirdiler. Örneğin ABD politikasında resmen partiler ekseninde taraf seçtiler ve 2020 seçim sonuçlarını kabul etmeyen Donald Trump’a destek verdiler. Bolsonaro aynı zamanda bazı dünya liderleriyle “kamuoyu önünde” dalaşmakta da sakınca görmedi. Örneğin, Amazon yangınları esnasında “Amazon yardım paketi” açıklayan Fransız Başkan Macron’a karşı esip gürledi.

KAVGACI DIŞ POLİTİKA

Bolsonaro’nun giderek daha kavgacı hale gelen dış politika yaklaşımını Orta Doğu politikalarında net bir biçimde gördük. Brezilya’nın bölge ile güçlü kültürel ve tarihi bağları var. Ülkede toplam 11 milyon Arap göçmen yaşıyor. Özellikle Lübnan kültürü ülkenin ulusal kimliğinin bir parçası haline geldi. Yemek kültüründen, müziğine hayatın her alanında görmek mümkün. Ülkede 7 ila 10 milyon arası Lübnanlı olduğu tahmin ediliyor. Eski Başkan Michel Temer de Lübnanlı bir aileden geliyor ve aynı kültürel mirası paylaşan birçok Brezilyalı siyasetçi var.

Suriye Savaşı’nın patlak vermesiyle yeni bir göç dalgası başladı ve Sao Paulo’da peşi sıra Suriyeli restoranlar açılmaya başladı. Ayrıca Brezilya’da yaklaşık 70 bin Filistinli mülteci yaşıyor. Brezilya’nın sol siyasetinde, Filistin bayrağını ve Filistin mücadelesine atıflar görmek sıra dışı bir durum değil.

Lula 2010 yılında iktidara geldiğinde, Brezilya Filistin bağımsızlığını tanıdı. Lula Filistin için güvenilir bir müttefik haline geldi. Filistin’e resmi ziyaret düzenleyen ilk devlet başkanı oldu. Görevi Lula’dan devralan Dilma Rousseff de aynı politikayı sürdürdü. İsrail’in 2014 yılındaki Gazze saldırıları kınandı ve işgal hareketine liderlik eden Dani Dayan’ın İsrail büyükelçisi olarak Brezilya’ya atanması veto edildi.

Bolsonaro’nun destek gördüğü nadir ülkelerden biri İsrail oldu. Brezilya’da aşırı sağcılar son yıllarda Siyonizmi hem bir sembol olarak, hem de bir mücadele biçimi olarak benimsediler. Bu dönüşümde köktenci Hıristiyan düşüncelerin yükselişi de etkili oldu. Bolsonaro destekçileri arasında İsrail bayrağı, sık görülen bir sembole dönüştü. Bolsonaro’nun eşi Michelle seçim günü oy kullanmaya gittiğinde üzerinde İsrail bayrağı basılı bir tişört vardı. Bolsonaro ise bir defasında Brezilya ve İsrail bayraklarındaki renklere atıf yaparak “Kalbim yeşil, sarı, mavi ve beyaz” demişti.

BEKLENEN DEĞİŞİM

Middle East Monitor’de yazan Eman Abusidu’nun yazdığı üzere, Bolsonaro yönetimindeki Brezilya, İsrail’in “en yakın dostu” haline gelmişti. Bolsonaro Brezilya büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma sözü dahi vermiş, fakat sözünü tutacak fırsat bulamamıştı. Bolsonaro 2018 yılında iktidara geldiğinde, İsrailli Haaretz gazetesine konuşan bir diplomat, “Brezilya mavi-beyaz renklere boyanacak” demişti. Bolsonaro iktidarının ilk günlerinde İsrail’i ziyaret etmiş ve Brezilya Birleşmiş Milletler düzeyinde İsrail’i savunan az sayıda devlet arasına girmişti.

Lula’nın iktidara dönüşü, Brezilya’nın dünyaya dönüşünü temsil edecek. Lula koltuktan geçen sefer indiğinde dahi ülke siyaset tarihinin en popüler liderlerinden biriydi. Yürüttüğü seçim kampanyası esnasında İran nükleer anlaşmasında oynadığı rolden ve Afrika’da Brezilya’ya etkin rol kazandıran politikalardan sık sık söz etti. Tabii bunlar oy oranını arttırmada etkili oldu mu, emin değiliz.

HASARI GİDERMEK İSTİYOR

Lula, Brezilya’nın insan hakları karnesini ülke içinde ve dışında tekrar onaracağı mesajını verdi. Bolsonaro’nun LGBTQ+ haklarına, Siyah Brezilyalılara ve Yerli halkların haklarına yönelik saldırıları sonrasında ve Amazon ormanlarını koruma girişimlerine alenen savaş açması ardından yaşanan bu gelişme oldukça sevindirici.

Lula Brezilya’yı tekrar uluslararası müzakerelerin kolaylaştırıcısı konumuna koymayı, uluslararsı işbirliğini güçlendirmeyi ve Bolsonaro’nun yarattığı hasarı onarmayı amaçlıyor. Fakat kendisini bekleyen asıl güçlük, iç politikada. Dünya, aşırı sağcı liderin sandıkta yenilmesiyle Brezilya’nın “kendi kendini soktuğu” yalnızlıktan çıkışını kutlayabilir.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Middle East Eye