Pireler berber, develer tellal imiş. Bundan çok uzaktaki bir galakside pek de yakın olmayan bir zamanda, bambaşka bir alemde bir ülke varmış. Cemilistan olarak da bulunan ülkede son yirmi yıldır süper bir yönetim varmış. Cemilistan adına yakışır bir şekilde diğer ülkeler tarafından kıskanılıyormuş. Aslında diğer ülkeler neden Cemilistan’ı kıskanıyormuş biliyor musunuz? Çünkü onlar iyi ülkeler değilmiş. İyi ülkeler ise Cemilistan’a “Yaşa, bravo, aslansın yahut kaplansın ya da helalke” gibi güzel sözler söylüyormuş. İnsanın kıskananı gibi, memleketin de kıskananı ne fenaymış…

20 yıldır kaliteli bir şekilde yönetilen bu güzel ülkede, aslında kaliteye sadece sınırlı bir azınlık ulaşabiliyormuş nedense. Yani halkın tepesindeki herkes, bir koro ya da evde misafirler geldiğinde küfür etsin de eğlence çıksın diye beslenen bir papağan gibi aynı şeyi söylüyormuş. Halka tepeden bakınca ülke ileri gidiyor gibi görünse de halk giderek yoksullaşmakta, aç ve işsiz kalmaktaymış. Aman bize ne zaten bambaşka bir gezegende bir ülke. Her şeye üzül üzül nereye kadar? Mesela bu satırları siz okuyuncaya kadar bir kıtada susuzluktan patır patır insanlar ölebiliyor. Ama kimsenin umurunda değil, çünkü herkes kendi derdinin peşinde. İnsanın kötü yanı da bu maalesef.

***

Neyse efendim, yıllar yılları bıçakla kovaladıkça Cemilistan halkı da inceden açlığın verdiği de bir hareketle, ayılmaya başlamış. Cemilistanlılar ayıldıkça etraflarındaki her şeyin aslında büyük bir dolandırıcılık olduğuna uyanmaya başlamışlar. Mesela Cemilistanlı o güne kadar bir araba almak için vereceği paranın neden bu kadar fazla olduğunu bilmezmiş. Oysaki Cemilistan’da bir araba alırsanız, iki araba da tepedekilere almış oluyorsunuz. Tepeden bakınca ülke tabii ilerler.

Cemilistanlılar ilk olarak anormal vergilere hayret etmeye başlamış. Sonrasında ise yeni ayılmalar yaşadıkça çok korkunç bir durumla yüz yüze gelmişler. Attıkları adımdan, kullandıkları elektriğe kadar tüm sistem sıradan Cemilistanlıyı söğüşlemek için kurulmuş. Tepedekiler, evlatları, akrabaları altın, gümüş, pırlanta kaplı araçlarda, yalılarda, villalarda, yatlarda ver spor arabalarında günlerini gün ederken gariban Cemilistanlı, hayatının neredeyse yarısını bu ne idüğü belirsiz tepedekilerin şatafatı için harcıyormuş. Yeni nesiller, öfke ve haset dolu her şeyden haberdar iken, anne ve babaları sessiz, çaresiz ve amaçsızca her geçen günlerini bir öncekilerden daha zor yaşamayı çoktan kabullenmiş.

***

Böyle geçen her gün, tepedekileri daha da şımartmış. Hiçbir koşulda başlarına hiçbir şey gelmeyeceğinden emin tepedeki tayfa artık işi iyice arsızlığa vurmuş. Kendi bakanlığına kendi şirketinden kendi izniyle mal aldırmalardan, yoldan geçerken sonuna kadar izlenemeyecek olan konvoylardan, şatafatlardan, memleketin arazisini, vatandaşlığını yabancılara satmadan, kendi aralarında ekip kurup kendi kendilerine ihale vermekten bir türlü yorulamamış. Çalışan bir havalimanı varsa bozup, başka yerde bin bir masrafla başkasını yaptırma mı dersiniz? Yapılan işleri alan dost ve kardeş firmalara yolcu ve geçiş garantisi mi dersiniz (hem de bu oranlar öyle 2 kat 3 kat falan da değilmiş. Ellerini korkak alıştırmamış, 9 kat 10 kat, o da yetmezse yüzde 98 yanılma payına kadar kilitlemişler gariban halkın ensesine.

Bir de tüm bu olanların üzerine pişkince “Bizde her şey çok iyi, Cemilistan pırıl pırıl” diye açıklama yapıp diğer ülkelere de “Çöplerinizi Cemilistan’a getirin, cebimize para girsin” diyorlarmış. Ülke idarecisiyle, taşıyla, toprağıyla dev bir çöpe dönüşmüş. Anneleri babaları baymış, yeni nesil ise ellerinde süpürgeler, çamaşır suları, deterjanlar temizlik günü için hazır bekliyormuş.