Son göksel dinin düşmanı ilan edilen Charlie Hebdo’nun da bir düzeltmeni vardı. Artık yok, yaşamıyor. Öldürüldü. Meslektaşım M. Ourrad. Bir evlilik, iki çocuk, bir de boşanma... Terzi kendi söküğünü nasıl dikemezse düzeltmen de onaramaz hatasını ömrünün.

Charlie Hebdo'nun düzeltmeni...

Yazar esas çocuk. Herkes tanır onu, sever. Yazmak değil, yayımlamak cüreti, sevilme isteğidir zaten biraz da. İnsanın tükenmez erişme isteği... Çevirmen de öyledir; geminin kaptanı, önemli kişi; öyle ya, dünya denizine yelken açılacaksa yazarın her şeyi... Biri yereli üretir öteki evrenseli. Kısacası ünlüdür bu ikili. Derginin dizgicisi, matbaacısı, muhasebecisi, çaycısı da önemli. Bu dev ordudur ünlü ikilinin arkasındaki. Pek tanınmazlar ama hepsinin yeri vardır, gölgesi. Fakat işte kimse bilmez düzeltmeni. Üstelik hiç işe yaramaz gibi gelir çoğunluk düzeltmen. Varlığı hata yapıldığı zaman ortaya çıkar. Ufacık dokunup geçer yazılara, kalmaz elinin izi. Tanımayız onu. Bir ajan, gizli. Yazı uykudan uyanmaksa düzeltmen çapağı temizler gözdeki. Düzeltmen en büyük hamaldır; bir abide, yanlış yere dikilen.

Son göksel dinin düşmanı ilan edilen Charlie Hebdo’nun da bir düzeltmeni vardı. Artık yok, yaşamıyor. Öldürüldü. Meslektaşım M. Ourrad. Bir evlilik, iki çocuk, bir de boşanma... Terzi kendi söküğünü nasıl dikemezse düzeltmen de onaramaz hatasını ömrünün. Hayat, başkalarının yanlışlarıyla geçer bizim meslekte. Yazıp okumaya meraklıyızdır, gözlüklüdür kimimiz; çiçek iyidir, çiçeklerin yanında çekilen fotoğrafları severiz. Sakal, bıyık bırakır bazımız, ben de isterdim ama sakalım sert, elvermiyor yüzüm.

M. Ourrad, Cezayirli. Uzun adam fakat alabildiğine çekingen, alçakgönüllü. Bir yazı boyunca sürekli kendisinden bahsedildiğini duysa utanacak biri. Necatigil de öyleymiş, ayıptan sayarmış aynı ay birkaç şiir dergisinde birden görünmeyi. Bir büyük kalabalığı olmamış hiç, daima yalnız. Çünkü yalnızdır, kelimelerdir düzeltmenlerin “kimse”leri... Cezayir’de yaşadığı yıllar boyunca, akrabaları, ailesi, onu okumaktan uzak tutmak için çok sevdiği kitaplarını hep saklamışlar. Yine de okuyup durmuş bizimki. Derken bir misyoner okulunda eğitim görmüş, çok okuduğu için onu kütüphane sorumlusu yapmış rahipler. 19 yaşında şehre gelmiş, etnolog olmak istiyormuş, ailesinin zoruyla tıp fakültesine girmiş, bitirmemiş. Eksik, yarım.. İyi şey değildir aile, akraba; hem seni iyi tanımazlar hem de inadına karar vermeye çalışır hakkında. Şehirde3 gittikçe tanınmış düzeltmen; yazan okuyan bir adam olarak nam salmış yaşadığı kentin kafelerinde. Yoksul insanlar ona mektup yazdırır, yazılan dilekçeleri, mektupları düzelttirirmiş. Bir tür arzuhalci, halk yazarı, âşık belki de. Düzeltmenler, hep sözcüklerle uğraştığı için sıklıkla âşık olurlar bir şeylere.

M. Ourrad, tesadüf değil, bilinçli bir seçim, yirmili yaşların başında, 1980’lerde gelmiş Paris’e; tıpkı meslektaşımız, ağabeyimiz Henry Miller gibi bile isteye... Gelir gelmez de hemen can şairinin yanına gitmiş: Baudelaire’in... Fakat mezarına değil; mezarlıkta şair için dikilmiş anıta gitmiş; zira şairinin ölümüne inanmazmış. Değil mi ki “hem yarayım hem bıçak” diyendir o, ölür mü? Paris’i şarkılardan, hikâyelerden, romanlardan, şiirlerden sokak sokak biliyormuş zaten Ourrad; sonunda sanattan bildiklerini hayatta bulmak kalmış geriye.

60 yaşında ölen M. Ourrad, kendi kendisini eğiten biriymiş. Kitaplarla yaşayanların okulu bitmez hiç. Felsefeden, özellikle Nietzsche’den çok etkilenmiş. Dostoyevski âşığı, Proust’u mülayim bulan bir Niteliksiz Adam, yani Musil’in o güzelim romanını çok seven titiz mi titiz bir düzeltmen. Öyle bilgili bir Cezayirli, dile öyle hâkim ki çevresindeki Frenkler, Fransızcanın kurallarını ondan öğrenirmiş. Ama gölge işte, sessiz, sakin... Yalnız. Yine de “onu kaybettiğimiz gün hepimiz harap olduk” diyen arkadaşları var. Ölümüne üzüldüğümüz, ölmeden bilemediğimiz, ölmediği vakit asla tanıyamayacağımız bir insan.

Adamımız uzun zaman Viva adlı bir dergide çalışmış. Nihayet doksanların sonunda çok sevdiği Charlie Hebdo’nun düzeltmeni olarak bulmuş kendini. Charb, Cabu ya da Cavanna ile çalışmak, onlarla birlikte adaleti, düşünce özgürlüğünü savunmak ona içten içe gurur vermiş hep. Bir karikatür dergisi, seslerin, kahkahaların, benliklerin havada uçuştuğu yerdir tahmin edersiniz fakat o hep gizlide, sakin, gürültüsüz...

Bir dönem derginin hayli aksi şefine rağmen bırakmamış işini, vazgeçmemiş. 2011’de gericiler dergiyi yakmaya kalkmış; sevmezler gülmeyi, düşünmeyi. Yine yılmamış, bırakmamış işini Ourrad. Seviyormuş yaptığı şeyi. Bazı insanların cenneti işleridir. Tehditler onu korkutmamış. Korku bazı insanlar için anlaşılmaz şeydir...

Ulaşılabilir, ince, dinlemeye hazır, üzgün dostlarına şiirler gönderen biri. Gericiler öldürdü onu geçenlerde. Oysa her şey ileri akar; tarih, çocuklar, zaman, aşk, çiçekler... On iki kişiyle birlikte M. Ourrad. Dine saygısızlık ettiği için... Dinler adına bin yıldır insan öldürülür, insanların din öldürdüğü hiç görülmemiştir. Bir olası saldırıda adına güvenirmiş Ourrad, adım Mustafa olduğu için o adamlar anlar bizi, dermiş. M dedik yazı boyunca; adı Mustafa’dır düzeltmenin. Karikatürü yapılarak “saldırılan” peygamberin, halk arasındaki ismi de Mustafa ya, bu yüzden kimsenin saldırmayacağını düşünmüş. Arkadaşlarıysa ona Mustafa Baudelaire dermiş hep! Şair de onun peygamberi belki kim bilir? Şiir okumak ve insan kalmak önemliymiş Mustafa Baudelaire için; öyle de ölmüş. Bir düzeltmen daha azaldık, çoğalacak hatalarımız, eksiklerimiz

Not: Ourrad’ı Fransız gazetelerinden benim için bulup dilimize çeviren dostum “Mustafa” Oral’a da buradan bin teşekkür...

Son Not: Bizim Yaratıcı Okurluk Atölyesi’nin 6. dönemi, 31 Ocak’ta Gümüşlük Akademisi Arnavutköy’de başlıyor. Bilgi için 0554 345 29 91 ve info@gumuslukakademisi.org