Yazı dizimizde bugün Parti Meclisi Üyesi İlhan Cihaner ve İstanbul Milletvekili Melda Onur’un değerlendirmelerine yer vereceğiz

CHP nereye? -3

Yazı dizimizde bugün Parti Meclisi Üyesi İlhan Cihaner ve İstanbul Milletvekili Melda Onur’un değerlendirmelerine yer vereceğiz. CHP’nin sosyal demokrat bir parti olarak sağ seçmenin de haklarını koruyacağını belirten Melda Onur, “Bunun sağdan gelecek isimlerle değil, her kesimin yaşam hakkı için çalışacak sol, sosyal demokrat kadrolarla yapılabileceğini” vurguluyor. Kurultayın CHP açısından “beklenen yenilenme ve sıçramayı sağlayamayabileceğini” belirten İlhan Cihaner de “Kurultayı isteyenler ve domine edenlerin kendi politik kariyer planlarını ve parti içi iktidar yarışını öne alarak, zorlama, yapay ve politik bir hatta oturmayan güç birliklerine girmelerin durumunda tabanda oluşan irade ve yönelimlerin de karar mekanizmalarına yanlış yansıyacağı” kaygısını dile getiriyor.

BirGün'den Not:

'CHP nereye?' dizimizin bugünkü bölümünde, bizden kaynaklanan ciddi bir teknik hata sonucu, İlhan Cihaner’in fotoğrafı yanında bir gün önce yayınlanan Binnaz Toprak’ın görüşleri yer almıştır. Sayın Cihaner’in görüşlerini yarın gazeteden, bugün de internet sitemizden okuyabilirsiniz.

Sn. Cihaner’den, Sn. Toprak’tan ve okurlarımızdan özür dileriz.

***

İlhan Cihaner: “Kurultay beklenen yenilenme ve sıçramayı sağlayamayabilir”

Gerici ve faşizan iktidarın sofrasından beslenip CHP ye “sol” önerenlerin eleştirilerini ciddiye almıyorum. Sağın neredeyse yarım yüzyıldır kesintisiz iktidarının yarattığı, derinleştirdiği sorunları değerlendirirken bu zihniyeti eleştirmek yerine “güçlü muhalefet yok” saçmalığını tekrar edenleri ahlaksız buluyorum. Her daim iktidarların şefkatli kollarında yer bulup bir de CHP’yi, solu dizayn etmeye çalışıyorlar. Ancak bu demek değil ki CHP’ nin tercihlerine getirilen eleştiriler haksız. Özellikle sol, sosyalist kesimlerin eleştirilerini çok değerli buluyorum. Ben de eleştirilerimi yüksek sesle dillendiriyorum. Bu eleştirilerin partiyi zinde tuttuğu kanaatindeyim. “CHP'nin son dönemdeki tercihleriyle giderek artan bir şekilde ülkedeki muhafazakar iklimin etkisinde kaldığı” eleştirilerini haklı kılacak şeyler yaşadığımız tartışmasız.

 

“CEMAATİN YANINDA” ALGISI YARATILMAMALIYDI

 

AKP’nin iktidarını üzerine inşa ettiği her bir unsurun iflas ettiği bir süreçte, tam cepheden ve ısrarla bu tezlere saldırmamız gerekirken teslim olunduğu algısı yaratılmamalı. AKP davaları hem hukuken hem de inandırıcılık bakımından çöktü. İktidar, siyaseten riskli pozisyona gelmişken hem cemaati hem de görünür siyasi sorumlu olarak AKP’ yi teşhir etmek varken cemaatin yanında durma algısı yaratılmamalıydı. Nitekim yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP’ nin kara propagandası, bu algı üzerine kuruldu. IŞİD ve El Nusra benzeri terör örgütlerinin yarattığı şiddet üzerinden AKP’nin mezhepçi politikalarının tehlikeleri daha görünür hale gelmişken o dünyadan olduğu algısı olan kişilerin adaylaştırılması yanlış bir tercihtir. Bu tercihler solun umudunu, mücadele azmini azalttığı gibi muhafazakâr görüntü altında yürütülen yağma politikalarının sorgulanmasını da engellemekte.

 

SAMİMİ BİR SOL PROGRAM OLMALI

 

Tespitlerimde hep “algı” dedim. Bu tercihlerin “taktik tercihler” olmadığı yolunda yeterli işaret yok. Bu, umut verici. Aksi halde parti bu bileşenleri uzun süre bir arada tutamaz. Bu taktik tercihlerde uzun süre iktidar olamamanın baskısı, AKP’nin kendisine biat etmeyene yaşam hakkı tanımayan politikalarının yarattığı mağduriyetler, ülkenin gidişatından duyulan endişeler de etkili. Her şeye rağmen, taban, program, sol değerler ile politik tercihler arasındaki makasın bu kadar açık olmaması gerekir. Partinin büyüyeceği politik zemin samimi, bütünlüklü, güncellenmiş bir sol program olmalı. CHP’nin politik rotası tabii ki sol değerleri referans alan bir hatta oturmalı. Ancak bu, içi boşalmış bir tekrar ve temenni olarak kalmamalı. Kürt sorunundan Alevi sorununa, çevre politikalarından kadın politikalarına, dış politikadan ekonomi politikalarına, yargı sorunundan eğitime kadar her alanda bütünlüklü olmalı.


PARLAMENTO DIŞI MUHALEFETE AĞIRLIK VERİLMELİ

Önemli konularda politik bir bütünlük olmadığı görüntüsü veriyor olmamızı iki başlık altında ele alabiliriz. İlki, iktidarın siyasi iletişim olanaklarını alabildiğine daraltmış ve “bozmuş” olması ve yalan propagandayı temel siyasi yöntem olarak belirlemiş olması. Bu ortamda yapılacaklar belli, alternatif medyalara yönelmek, sosyal medyayı daha etkin kullanmak, partinin medya ve iletişim politikalarını mevcut koşullara göre güncellemek, parlamento dışı muhalefete ağırlık vermek. İkincisi ise -itiraf edilmeli ki- bütünlük sergileyememe görüntüsünü haklı kılan bir pratiğimiz de var. Başdöndürücü hızla değişen siyasi gündem, karar mekanizmalarının yeterince işletilememesi, ekonomik ve siyasi hatta kültürel olarak kopma noktasına gelmiş kesimlerin tercihlerini kitle partisi koşullarında uzlaştırmanın zorluğu gibi nedenleri sayabiliriz.

 

TABANDAKİ ENERJİ PARTİYE AKTARILAMIYOR

 

Genç nüfusun ağırlıkta olduğu, dinamik bir ülkede örgüt yapısı da yönetim de politikalar da her an sorgulanmalı. Daha bir kuşağın önceliklerini yakalayamadan yeni bir kuşak geliyor. Her kuşak kendi dilini üretiyor. Belki de bu değişikliklere yeterince hızlı cevap üretemediğimiz için, “Sola Çek”, “Oy ve Ötesi”, “Occupy CHP” gibi özgün oluşumlar ortaya çıkıyor. Bu koşullarda iktidara gelemiyorsak ne örgüt yapısını ne de yönetimi değişmez ve sorgulanamaz göremeyiz. Seçim sonuçları ve yaşadığımız süreçler, örgütlerde liyakati, çalışmayı, üretmeyi, başarıyı, dayanışmayı ödüllendiren bir dizi değişikliği zorunlu kılıyor. CHP kadar gönüllü destek vermek isteyeni bol olan başka bir parti yoktur. Ama bir türlü bu enerji partiye aktarılamıyor.

 

BEKLENEN YENİLENME SAĞLANAMAYABİLİR

 

Kurultay, parti politikalarının, taktik, ideolojik yönelimlerinin tartışılıp değerlendirilebileceği koşullarda yapılmıyor. Genel Başkan seçimi ve kısmi tüzük değişikliği gündemli bir kurultay olacak. Bu zamanlama ve gündem, yorgun, heyecanını yitirmiş, başarısız olmuş bazı örgütlerin yenilenmesinin önüne geçecek gibi. Kurultay yalnızca parti içi iktidarı ve Genel Başkan değişikliğini hedeflediği ve zaman zaman partimize umut bağlayan yurttaşlarımızın moralini bozan polemikler ön plana çıkmaya başladığı için beklenen yenilenme ve sıçramayı sağlayamayabilir. Partinin “taktik” olduğunu umut ettiğimiz politikalarını sorgulamak yerine, sadece cumhurbaşkanlığı seçimi sonucuna odaklanmak, enerjinin boşa harcanmasına yol açacak. Dünya siyasi tarihinde örneği yaşanmamış koşullarda yapılan bu seçim sonuçlarını; “İhsanoğlu olmasaydı ikinci tura taşıyabilirdik” yaklaşımıyla ele almak partinin her kademedeki emekçisine haksızlık olacağı gibi özgün siyasi koşulları gözlerden kaçırabilir.

 

YAPAY İTTİFAKLAR YANLIŞ OLUR

 

Kurultaya ilişkin bir diğer kaygım ise kurultayı isteyenler ve domine edenlerin kendi politik kariyer planlarını ve parti içi iktidar yarışını öne alarak, zorlama, yapay ve politik bir hatta oturmayan güç birliklerine girmeleri. Böyle olursa tabanda oluşan irade ve yönelimler karar mekanizmalarına yanlış yansıyacaktır. Karşılığı olmayan siyasi özneler güçlenecektir. Bu durum, başta zaten çok iyi yakalayamadığımız “Gezi” ile ortaya çıkan genç dinamizmi olmak üzere tabanla aramıza mesafe koyacaktır. Her şeye rağmen delegelerin ortaya koyacakları iradenin daha adil, eşit, özgür bir Türkiye için umutları tazeleyeceğine inanıyorum. Parti tabanından yansıyan talep ve tartışmalar bunun işaretlerini veriyor.

 

******

 

 

Melda Onur: ''Gelen Sağ Oy Kadar Sol Oy Gidiyor''

 

CHP'nin bir süreden beri ülkedeki muhafazakar iklimin etkisinde kaldığı yönündeki eleştiriler doğru eleştiriler. Muhafazakar söylemle oy alan ve TBMM'de çoğunluğu yakalayabilen bir partinin seçmeninden oy almak için bu yönde politikalara eğildiği doğru. Ancak muhafazakar, dindar seçmenden oy almanın yolu sağdan ya da muhafazakar dünyadan isimleri partiye katmakla olmaz. Tabii bunu CHP özelinde söylüyorum. Diyelim ki sağdan ya da muhafazakâr alemden bir miktar oy geldi, bir o kadarı soldan gidiyor. ‘Sağ açılım mı sol açılım mı yapalım’ derken sağdaki oy potansiyelinin yüksekliği sağa yöneltiyor olabilir ama o oyların hepsini alamazsınız ki. Sağdan oy alacağım diye olağanüstü bir çaba sarf ediyorsunuz ve belki çok az bir miktar oy alıyorsunuz. Oysa çok daha az bir çabayla soldan en az aynı oyu alırsınız. Zira bugün bize oy vermeyen ve soldaki küçük partileri ya da bağımsız adayları destekleyenlerin çoğunun CHP'li ailelerin çocukları olduğunu görüyoruz.

 

ROTA SOLLA BÜTÜNLEŞMEK OLMALI

 

CHP'nin rotası kesinlikle solla bütünleşmek olmalı. Milletvekili olduğumda gittiğim yerler gereği CHP'nin solunda konumlanmış grupların arasında oldum. İlk başlarda tepki gösteriyorlardı. Sonra yavaş yavaş görmeye alıştılar, sonra eylemlerinde görmediklerinde arar oldular. Oturup konuştuğumuzda çoğunlukla CHP'yi ağır eleştirirler ama iki çaydan sonra anlatmaya başlarlar, “Benim de kuzenim, Bingöl'de CHP il yöneticisi” veya “Benim babam, falanca ilde CHP'den belediye başkanlığı yaptı" diye. Yani bu insanlar CHP'li ailelerin CHP'ye küsmüş ya da CHP'de aradığını bulamayan çocukları. Bu insanları kazanmak, hayatı boyunca sağ partilere oy veren kimseleri kazanmaktan daha kolay. En çok üzüldüğüm şudur: Ne zaman bir duruşmaya gitsem, ya da cezaevine gitsem kapıda CHP delegesi, üyesi bir baba görüyorum. Çocuğu ya parasız eğitim istediği için, ya falanca örgüt üyesi diye yargılanıyor. CHP'li ailelerin solcu çocuklarıyla dolu cezaevleri, sayısını bile bilmiyoruz. Sahip çıkamıyoruz. Ayrıca sosyal demokrat bir parti olarak sağ seçmenin haklarına da en çok biz sahip çıkarız, koruruz. Ama bunu sağdan gelecek isimlerle değil, her kesimin yaşam hakkı için çalışacak sol, sosyal demokrat kadrolarla yapabiliriz diye düşünüyorum.

 

ÇALIŞMA USULLERİ DEĞİŞMELİ

 

Partinin örgüt yapısından yönetimine ve politikalarına bir değişikliğe gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama sıraya koyarsam öncelikle partinin iş yapış şekli, çalışma usullerinin değişmesi gerekiyor. Yani stratejik eylem planlı, hedefli, ölçme değerlendirmeye dayalı, profesyonel katılıma değer veren bir yapıya kavuşması şart. İletişim, siyasal iletişim, kurumsal iletişim politikaları çok çok önemli. Parti kadroları oluşturulurken insan kaynakları yönetimi uygulanmalı. Yani "Melda Onur'a bir koltuk bulalım" demek yerine, "bu koltuk için en uygun kişi kimdir" sorusu sorularak tüm kurullar belirlenmeli.

 

ÖRGÜTE FATURA KESMEK YANLIŞ

 

Politikalar sık sık revize edilmeli, eskimemeli, çelişmemeli. O politikaları partide herkes bilmeli. Yani ben HES'e karşı eylem yapıp vatandaşla mücadele ederken benim belediye meclis üyem karşı imza vermemeli. Örgütlere fatura kesmek bu haliyle yanlış. Sistemi yeniden kurup insanlara gerekli yol haritası, A, B, C planları, anlaşılabilir doküman, materyal vermek, iyi olanı takdir edip kötü olanı uyarmak, ölçme değerlendirme yapmak ve günlük olarak parti içi raporlamayı yerleştirmek gerek. Bundan sonra başarı olmazsa ya da bu çalışma şekline adapte olmazsa örgütlerinizi değiştirirsiniz. Çalışma şekli değişirse ancak o çok istenip de partiye bir türlü kazandırılamayan yeni kadrolar gelir.


GÜVEN VEREMİYORUZ

İktidar alternatifi olma yönünde güven veremiyoruz. Politikaları anlaşılır bir şekilde anlatamıyoruz. İktidar iyi bir siyasal iletişim yöntemiyle istikrar vurgusu yapıyor. AKP iktidarı ekonomik olarak kendisine bağımlı bir seçmen kitlesi yarattı. Uzun vadeli borçları olan, zar zor iş bulan, sosyal yardımlarla geçinen bu insanlar, AKP'nin gitmesiyle hayatlarının alt üst olacağına inanıyorlar. Bazı arkadaşlarımızın sosyal yardımları eleştiren yüksek perdeli ekonomik yorumları da ürkütüyor. Tabii en önemli konulardan biri korku. Başka bir partiyi desteklediklerinin duyulması halinde hayatlarının karartılabileceğini biliyor vatandaş. Başbakana duyulan sevgi değil korku.

 

PROGRAM DEĞİŞMELİ

 

Öncelikle parti programının değişmesi gerekiyor. Bütün politikaların temeline yaşam hakkını oturtmak ve bu temel üzerinde politikaları yükseltmek. Tereddütsüz, yalpalamayan net ve kesin bir söylem oluşturmak ve bu söylemin iletişim metotları için profesyonel siyasal iletişimcilere güvenmek. Parti Meclisini iyi bir meslek ve uzmanlık kompozisyonu ile oluşturmak. Bu kompozisyonda "Gezi Ruhu" dediğimiz iki kelime ile ifade edilen ancak "Gezi" öncesi varlığını Emek Sineması, 1 Mayıs, taraftar tepkileri arasında gösteren toplumsal muhalefetin taleplerini anlayan kadro ve politikaları kararlılıkla sahiplenmek. Eş başkanlık, kadın, erkek eşit katılım, genç yaşlı eşit katılım, dezavantajlı grupların temsili... Gezi Parkı’nda gözlerini kaybedenlere belediye meclis üyelikleri teklif edileceği söylendi, yapılmadı. 3 tane LGBTİ adayımız vardı belediye meclisi için, üçü de giremedi, Beşiktaş gibi ilçede kadın belediye meclis üyesi 11’inci sıradan başlıyor. Böyle olmaz, olamaz.