Dayanışma psikoterapiden daha yararlı ve kapsayıcı olabilir. Çünkü psikoterapi daha yavaş çalışan ve parça parça çalışarak ilerleyen süreç. Ama dayanışma hemencecik o kişiyi koruma kalkanına alan bir şey. İfşayı feminist hareket de tartışıyor. “Nasıl, ne zaman yapılmalı, ne kadarı doğru, ne kadarı değil? Feminist harekete katkı sunuyor mu, kişinin ruh sağlığına iyi geliyor mu, eşitliğe ne kadar hizmet ediyor?” gibi.

Dayanışmayla iyileşmek mümkün
Arzu Erkan BirGün’ün sorularını yanıtadı. (Fotoğraf: BirGün)

Sarya TOPRAK

Her kesimden kadın, yaşamın her alanında erkek şiddetine maruz bırakılıyor. Şiddeti tetikleyen bir sürü faktör var fakat şiddetin bir suç olduğunu vurgulayarak dayanışma bağlarını güçlendirmek gerekiyor. Özellikle psikolojik şiddete maruz kalan kadınlar zaman zaman durumun farkına vararak adım atmakta zorlanabiliyor. Psikiyatrist Dr. Arzu Erkan ile şiddetin kökenini, iyileşmeyi, ifşa kültürünü konuştuk.

Şiddetin kökeni nedir ve neden en çok kadınlar şiddete maruz bırakılır?

Şiddetin kökeninde toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve erkek egemen sistem var. Tabii ki şiddet yayılımı ve şiddete maruz bırakılmaya zemin hazırlayan faktörler var. Ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik, alkol, madde kullanımı ve göç. Bu tür etmenler şiddeti körüklüyor. Şiddete neden olan etmenleri araştırıp bunlara neyin yol açtığını bulmak gerekiyor. Örneğin neden şiddetin odağında hep kadınlar, LGBTİ+lar, yaşlılar, çocuklar gibi dezavantajlı bireyler var? Çünkü heteronormatif sistem toplumu tek tipleştiriyor ve kendinden olmayana karşı önyargı oluşturuyor.

Kadınlarda da yoksulluk, gebelik, depresyon ve kaygı bozukluğu gibi unsurların şiddete maruz bırakılmaya karşı bir risk oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ama şunun altını hep çizmek gerekiyor, “Bir kişinin ruhsal rahatsızlığı var veya geçmişte kendi de şiddete maruz bırakıldığı için şiddet uyguluyor” diyerek olayı normalleştirmeye çalışmamalıyız. Tabii ki birtakım zorlanmalar ve geçmiş travmalarımız şiddetin gelecek nesillere aktarılmasına neden olabiliyor. Ama şiddetin bir suç olduğunu, değiştirilebilir bir davranış olduğunu, kader olmadığını vurgulamak gerekiyor.

Ekonomik koşulların da şiddeti körüklediğini söylediniz. Pandemiden beri ülkede ekonomik kriz var. En fazla etkilenen kesim ise kadınlar. Bu koşullar değerlendirildiğinde bu dönemde şiddetin arttığı söylenebilir mi?

Verilere ulaşmak çok zor. Kadınların büyük bir bölümü şiddete maruz kalıyor ancak bunu beyan etme noktasında ciddi sorunları var. Bu kadınların büyük bir kısmı üniversite mezunu. Birçoğu yüksek lisans ve doktoralı. Bazıları, hukukçu, hak savunucusu, feminist...

O yüzden ekonomik göstergelerin etkisini anlamak çok zor. Yani daha şiddet görüyor muyum, görmüyor muyum bunun farkında değiliz. Kimler yoksulluktan nasıl etkileniyor, bunları bulmak zor. Ama elbette bir kadının şiddet gördüğü ortamdan uzaklaşabilmesi için ekonomik özgürlüğünün olması gerek. Eşitsizliklerin olduğu bir yerde bir kişinin kapıyı çarpıp gitmesi çok zor, hele ki çocukları varsa. O nedenle biliyoruz ki ekonomik krizin yükselmesi şiddetle de çok ilintili.

Şiddetin adını koymak ve farkına varabilmek neden bu kadar zor?

Oğlan çocuklarının şiddet uygulamaya, zorba olmaya, duygularını göstermemeye programlandığı bir sistem var. Dolayısıyla hem kadınlar hem erkekler bunu kanıksamış oluyor. Pek çok ilişkinin içerisinde şiddet o kadar genel geçer ki. Dolayısıyla insanlar “daha vahim” örneklerle karşılaştırıyorlar. Biz şiddet geçmişini sorduğumuzda hiç şiddet görmedim diyebiliyor insanlar. Fakat şiddet her yerde. Filmlerde var, mecliste var.. Duyarlılık eşiği de yukarıya doğru çekiliyor. Bu şiddetin gizli kalmasının en büyük nedenlerinden biri. Yönlendirmelerin de yetersiz kalması da bu durumu etkiliyor.

Toplumsal bilinçlenmeyle ve dayanışmayla birlikte tersine döndürmek mümkün. Kamuoyu oluştuğunda toplumsal baskıyla birlikte yasalarında daha uygulanması gerektiği gibi uygulandığını görüyoruz. Ben bugünü daha olumlu görüyorum. Daha ümitliyim. Bu karamsar tablo içinde ara ara bunları da söylemek lazım.

Özellikle “Me Too” hareketiyle ile birlikte sosyal medyada ifşaya sık rastlıyoruz. Kadınlar neden ifşa yoluna başvuruyor? Neden bu seçeneği tercih ediyor?

Öncelikle kadının beyanı esastır, bunu söyleyelim. Şimdi beyan ve ifşanın farkına değinelim. Bir insan, bir insana iftira atabilir mi? Atabilir. Olmayan bir şeyi oldu diye gösterebilir mi? Gösterebilir. Ama kadınların var olan bir şiddet durumunu bile beyan etmekte ne kadar zorlandıklarıyla ilgili uzunca konuştuk. Dolayısıyla bir kadın bunu beyan etme noktasına geldiyse zaten epey bir yol kat etmek zorunda kalmıştır ve mutlaka dikkate alınmalıdır. Beyan edildikten sonra yasal yollara başvurma, psikolojik destek alma, koruma tedbir kararı çıkartma aşamaları izlenebilir.

İfşa meselesini feminist hareket de tartışıyor. “Nasıl yapılmalı, ne zaman yapılmalı, ne kadarı doğru, ne kadara değil, feminist harekete katkı sunuyor mu, kişinin ruh sağlığına iyi geliyor mu, eşitliğe ne kadar hizmet ediyor” gibi.

Bir yandan da hukuksal süreçlere olan etkisi var. Ceza indirimleri oluyor. Erkekler cezaevinden çıktıktan sonra eski eşlerini katledebiliyor. Cezalar bir insanı cezalandırmak için değil suç işleme olasılığını ortadan kaldırmak için verildiğinde anlamlı, önleyici, bir uygulama olabilir. Olmayınca şiddetin artarak devam ettiğini görüyoruz. Yani ifşa aslında diğer mekanizmalar tükendiğinde ortaya çıkıyor. Burada bir öz savunma işlevi var. İfşa, ben bir şey yaşıyorum. Bunu görün ve dayanışma gösterin demek. Çünkü ben diğer çareleri tükettim. Yalnız kalmaya, şiddete maruz bırakılmaya devam ediyorum. Ya da bu kişi şiddet failidir. Ben onun şiddete maruz bıraktığı insanlardan biriyim ama bu gizli kapaklı kaldığı sürece bu kişi bunu yapmaya devam edecek. Konumunu, ününü birçok şeyini perde ediyor. Dolayısıyla ben bunu ifşa edeyim ki onunla ilişkilenen kadınlar da uyanık olsunlar anlamına geliyor. Şiddet faili erkekler canavar, cani, psikopat, toplumdan kopuk marjinal karakterler değiller. Failler komşumuz, babamız, öğretmenimiz, arkadaşımız. Bu kişiler iyi insanlar olabilirler, işlerinde çok iyi olabilirler. Başkalarına karşı çok şiddetsiz iletişim dilini kullanıyor olabilirler. Ama önemli olan bir kişiye dahi şiddet uyguluyorsa şiddet failidir.

Kadınlar ifşa yoluna başvurduğunda kadın intikam aldı, adamı karaladı, rahatladı, ödeşti gibi bir durum olmuyor. Çünkü kadın için yeni travmatik bir süreç başlayabiliyor." Neden ayrılmadın? Niye şimdi ifşa ediyorsun? Sen onun itibarından, ününden faydalanıyorsun" gibi çok yoğun bir sosyal medya baskısı gelebiliyor. Yine kadın anlaşılmamış, duyulmamış, üstelik de başka suçlamalar ve psikolojik şiddetle karşı karşıya kalmış oluyor. O dönemde mutlaka dayanışmayı devreye sokulmalı. İfşa yoluna başvurulacaksa mutlaka psikolojik ve hukuki destek alınmalı. Belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının, çeşitli derneklerin, meslek odalarının ücretsiz psikolojik hukuki destek hizmetleri var. Bunlardan destek alıp hazır olduğunda ifşa yapılıktan sonra da yanında birileri olacağında ifşa anlamlı. Diğer türlü kişi daha da güçsüz ve şiddete açık bir hale gelebiliyor.

Kişinin iyileşme süreci nasıl gelişir? İyileşmek nasıl mümkün olur?

Şiddet uygulayan kişi çoğu zaman yakınımız oluyor. Zaman zaman çok sevdiğimiz biri oluyor. Belki sorunlu özelliklerini değiştirmesi için birlikte mücadele ettiğimiz biri oluyor. Bütünüyle kötü veya kötü bir insan yok. Tümden iyi ve tümden kötü bir ilişki de yok. Dolayısıyla şiddeti kabul edip dile getirmeyi seçtiğinizde o ilişkideki iyi şeylerinizden de vazgeçmiş oluyorsunuz. Yaşadınız, bağ kurdunuz. Kopmak hiç kolay değil. Sevgi, aşk da böyle bir şey. Peki nasıl iyileşilir? İlişkide bozulan ilişkide düzelir. Yani bizler nasıl kişilerle ilişkilenmeliyiz, nasıl kendimizi korumalıyız, nasıl hayır demeliyiz? Bunları öğrenmek gerekiyor. Sınırlarımızı çizmekte ve karşı tarafın sınırlarını ihlal etmemekte ustalaşmalıyız. Bunlar üzerine emek vermeyiz. Bunlar kazanılması gereken beceriler. Yüzmeyi öğrenmek gibi. Erken yaşlardan itibaren bütün eğitimin sistemi eğitim sisteminin içinde yer almalı, şiddetsiz iletişim dili bütün okullardaki kulüplerde etkinliklerde vurgulanmalı.

Örneğin benim podcastlerim var. Sosyal medyada bu konuda çok yazıyorum. Başka meslektaşlarımın da var. Bunları dinlemek bilinçlenmek için çok önemli. Küçük yaşta evlendirilen ve cinsel istismarI ifşa eden kişi, radyoda bir programda dinlerken istismara maruz kaldığını öğrenmişti. Haklarımızın farkında olmak ve dayanışmak gerekiyor. Bu belediyenin tiyatro kursu olabilir. Dikiş nakış kursu olabilir. O gün oraya gitmediğinizde bu kadın nerede, acaba neden gelmedi denilebilmeli. Ya da o gün yüzünüz düşükse neyin var denilip çare sunması… Bunlar o kadar kıymetli ki. Ancak böyle iyileşebiliriz.

Yasal çerçevede haklarımızı bilerek bu haklarımıza erişmeye çalışmalıyız. Bunlara ulaşmak için uğraşırken bizi bu kaynaklara taşıyacak yeni sağlıklı ilişki örüntüleri içinde olmayı asli bir şey olarak görüyorum.

Bu noktada dayanışma psikoterapiden daha yararlı ve kapsayıcı olabilir. Çünkü psikoterapi daha yavaş çalışan ve parça parça çalışarak ilerleyen süreç. Ama dayanışma hemencecik o kişiyi koruma kalkanını alan bir şey. Yani bir arada olmak özellikle kadınlar açısından çok iyileştirici ve dönüştürücü bir şey oluyor. Belki de benzer deneyimleri başkalarından da duymak yalnız değmişim hissini de yükselten bir şey oluyor.

∗∗∗

PSİKOLOJİK ŞİDDET İLK SIRADA

“Pandemi döneminde aşağıdaki psikolojik şiddet türlerinden hangisini/hangilerini gördünüz? sorusuna katılımcının, başlarında birer işaretleme kutucuğu ile alt alta sıralanan: “Aşağılanma / Sorumluluklarını yerine getirmeme / Çevreyle iletişiminizin engellenmesi / Diğer (açıklayınız) / Görmedim” seçeneklerinden kendisine uyan kutu ya da kutucuklara tik atmasını istedik. Sorularımızın kapsamadığı ama belirtmek istedikleri başkaca bir durum/ifade varsa, “diğer” seçeneğini –de– işaretleyerek oraya dilediklerini yazabileceklerini belirttik.  

Bu kısmın sonuçları şu şekildeydi. Anketin ilk aşamasındaki şiddet yöntemlerini örnekleyen cümleleri tek tek okuyup, yaşadıkları deneyime uyan cümlelerin kutucuklarına tik koyarak yaptıkları işaretlemelerin istatistiksel analizinde, tüm katılımcıların yani toplam 9.447 kadının yüzde 34,2’sinin (3.232 kadın) pandemi döneminde en az bir şiddet türüne maruz bırakıldığı saptandı. Psikolojik şiddet gördüğünü belirtenlerin oranı %82,6 (2.699 kişi) iken bunu ekonomik şiddet görenler (%33,4) (1.077 kadın), cinsel şiddet görenler (%13,3) (431 kadın) ve fiziksel şiddet görenler (%12,1) (391) izlemekteydi. Bu kişilerin %47,8’i (1.546 kadın) tek bir şiddet türüne, %46,1’i (1.490 kadın) 2 ya da 3 türüne, %6,1’i (196 kadın) ise 4 ya da 5 şiddet türüne maruz bırakıldığını belirten işaretlemeler yapmıştı.  

∗∗∗

ŞİDDETİ TANIMAK GEREKİYOR

İktidar artık arabuluculuk meselesini dayatıyor. Arabuluculuk demek cinsel ve fiziksel şiddet dışındaki tüm şiddet biçimlerini yok saymak demek. Bu da aslında İstanbul Sözleşmesi’nin bizim için ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar gösteriyor. İktidar psikolojik şiddeti yok sayınca topluma anlatabilmek zorlaşıyor. Birçoğumuz şiddetin farkına varmakta dahi zorlanıyoruz. En yaygın şiddet biçimlerinden biraz bahsedebilir misiniz?

Şiddeti konuştuğumuz her mecrada ‘ben de partnerime şiddet uyguluyormuşum’ cümlesini duyuyoruz. Şiddet biçimlerini biraz örnekleyelim:

• Fiziksel Şiddet

• Cinsel Şiddet

• Ekonomik Şiddet

• Israrlı Takip

• Flört Şiddeti

• Duygusal/Psikolojik Şiddet

• Love bombing-ghosting

“Hedefe odaklı, kişiyi etkilemek, ilişkiye ikna etmek, ele geçirmek üzerine tasarlanmış ilgiye boğma.”

• Gaslighting

“Kişinin aklından, hafızasından, algısından şüpheye düşmesini sağlayacak şekilde manipüle ederek sistemli bir psikolojik eziyete maruz bırakmak.”

• Breadcrumbing

Love bombing-ghosting’de tarif edilen durumun, döngüler halinde tekrarlayan bir biçimi