AYM ‘Sansür Yasası’na ilişkin başvuruya verdiği ret kararının gerekçesini açıkladı. Karara şerh düşen AYM Başkanı Züftü Arslan, ‘gerçeklik tekeli’ne vurgu yaptı.

Devlet kendi hakikat tekelini oluşturuyor
Gazeteciler, sansür yasasına karşı AYM önünde basın nöbeti tutmuştu. (Fotoğraf: PİRHA)

Haber Merkezi

İktidar ‘Sansür Yasası’ ile birlikte kendi doğrularını topluma dayatmayı hedeflerken Anayasa Mahkemesi (AYM), başvuruya verdiği ret kararının gerekçesini açıkladı. AYM üyelerinin 6’ya karşı 9 oyla alınan kararda AYM Başkanı Zühtü Arslan, Hasan Tahsin Gökcan, Engin Yıldırım, Emin Kuz, Yusuf Şevki Hakyemez ve Kenan Yaşar muhalif kaldı.

Kararda karşı oy kullanan AYM Başkanı Arslan, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngören maddenin iptal edilmesi gerektiğini savundu. Arslan karşı oy gerekçesinde ise ‘gerçeklik tekeli’ne vurgu yaparak maddenin ifade özgürlüğünü sınırlayan bir soyut tehlike suçu oluşturduğuna dikkat çekti. Yasada “gerçeğe aykırı bilgi” ibaresinin bulunduğuna dikkat çeken Arslan, kavramların yoruma açık olduğunu ifade ederek her türlü bilginin yayılmasının suç kapsamına alınabileceğini aktardı.

KEYFİ UYGULAMAYA YOL AÇABİLİR

Yasanın keyfi uygulamalara yol açmaya elverişli olduğunu ifade eden Arslan karşı oy gerekçesinde, “Kural kaçınılmaz olarak ‘gerçeklik’ konusunda bir denetimi, bu kapsamda alenen yayılan suça konu bilginin ‘gerçek’ olup olmadığı tartışmasını beraberinde getirecektir. Unutmamak gerekir ki, tarih boyunca düşünceyi bastıranların en büyük gerekçesi ‘gerçek’ iddiası olmuştur. ‘Hakikat’in sihirli küresine sahip olduğunu düşünenler, kendileri gibi düşünmeyenleri ‘hakikat düşmanı’ veya ‘sapkın’ olmakla suçlayabilmiş, ‘gerçek’ adına, ‘yanlış’ ve ‘yanıltıcı’ bilgilerin ve görüşlerin savunulması yasaklanabilmiş, bunları yayanlar en ağır şekilde cezalandırılabilmiştir” ifadelerini kullandı.

Arslan karşı oy gerekçesinde şunları aktardı: “Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen ‘demokratik toplum düzeni’ kavramı ise farklı görüş ve düşüncelerin bir arada bulunmasına hizmet eden toplumsal ve siyasal çoğulculuğu gerektirmektedir. Bu çoğulculuğun korunması da her şeyden önce kamu gücüyle desteklenen bir ‘gerçeklik tekeli’nin bulunmamasına bağlıdır.”