AKP’nin tek başına iktidardan düşmesiyle, İslami düzenin tam tersine Davutoğlu’nun dış politikasında 2002 öncesi dönemine doğru bir restorasyon olacağını öngörebiliriz

Dış politikada Davutoğlu parantezi kapatılacak

BEHLÜL ÖZKAN- @behlulozkan

“Amerikan askerleri Bağdat’ı çevreleyen duvarlarda intihar ediyor.” 2003’ün Nisanı’nda Bağdat, Amerikan tankları tarafından işgal edilirken, Irak Enformasyon Bakanı Muhammed El Sahaf Batılı gazetecilerin karşısında böyle diyordu. Oysa Sahaf’ın bulunduğu yerden birkaç kilometre ilerde Amerikan tankları vardı ve Bağdat düşüyordu. Gerçeklikle yüzleşmekten kaçınarak hayal âleminde yaşamayı tercih etmek bir siyasetçinin gelebileceği en vahim noktalardan biri.

Rüyalarında Hegel ile Gazali’yi tartıştırdığını söyleyen Başbakan Ahmet Davutoğlu da gerçeklerle yüzleşmeyi kabullenemeyen siyasetçilerden. Partisinin 13 yılın sonunda iktidardan düştüğü seçimler sonrasında yaptığı balkon konuşmasında “zafer” ilan ederek “kutlu yürüyüş”, “dava” gibi hamasi sözler arasında adeta rüya âleminde gezinen bir konuşma yaptı. Gerçekleri göz ardı ederek hayaller üzerinden siyaset yapmak epey bir zamandır Türkiye’nin çöken dış politikasının mimarı Davutoğlu’nun Ortadoğu’ya bakışında da devam ediyor.

'CİHATÇILARIN OTOYOLU'
AKP’nin seçim beyannamesinin dış politika bölümünü okuduğunuzda kendinize acaba başka bir ülkede mi yaşıyorum sorusunu soruyorsunuz: “AK Parti olarak, modern Türkiye tarihinde, geçmiş hükümetlerle mukayese götürmeyecek şekilde, dış politikamıza başarı mührü vurduk.” Türkiye’nin bugün Ortadoğu’da Libya, İsrail, Mısır, Yemen ve Suriye dahil olmak üzere 5 ülkede büyükelçisi yok. Ortadoğu’da aynı anda hem Suriye hem Mısır hem de İsrail ile ilişkileri bozabilecek kadar başarısız, Ortadoğu’nun gerçeklerinden kopuk bir dış politika uygulanıyor. Suriye savaşının açıkça tarafı olan, muhaliflere açıkça silah yardımı yapan AKP iktidarı, radikal örgütlerle ilişkilerini saklama gereği de duymuyor. Anadolu Ajansı, TRT gibi resmi kurumlar bu örgütlerin lehinde haberler yayınlamaktan çekinmiyor. Türkiye, sınırlarını bile kontrol edemez halde. Dünya basını geldiğimiz noktayı “cihatçıların otoyolu” şeklinde tanımlıyor.

KARANLIK İLİŞKİLER
Yaşanan sorunlar sadece Suriye ile sınırlı da değil. 2011 yılından bu yana Türkiye’nin Libya, Yemen, Nijerya, Irak gibi ülkelerde devlet dışı aktörler, radikal örgütlerle silah satışı da dahil olmak üzere karanlık ilişkiler içine girdiğini iddia eden çok sayıda haber yayınlandı. New York Times gazetesi Suudi Arabistan ve Katar’dan askeri kargo uçaklarıyla Esenboğa havaalanına taşınan silahların buradan Suriye’ye sevk edilerek muhalif gruplara dağıtıldığını bundan 2 yıl önce 24 Mart 2013’te yazdı. Bu silah sevkıyatına dair iddialar MİT TIR’ları soruşturmasında alınan ifadelerle de örtüşüyor. Bu silahların hangi gruplara verildiği şimdilik bilinmiyor.

ÇIKAR ODAKLI DIŞ POLİTİKA
AKP döneminde özellikle de Arap İsyanları sonrasında yaşanan en önemli değişim Tunus’tan Suriye’ye kadar uzanan hatta İhvan partileriyle ideolojik zeminde yakın ilişkiler kurulması oldu. Davutoğlu’nun pan-İslamcı vizyonu, bu ülkelerde otoriter rejimlerin yerine İhvan partilerinin iktidara geçmesini ve böylece Ortadoğu’da liderliğini AKP’nin yapacağı “İhvan kuşağı” oluşturmasını hedefledi. Öyle ki AKP tüm dış politika teamüllerini ihlal ederek bu ülkelerin iç işlerine karışarak İhvan parti ve liderlerine müttefik olarak yaklaştı. Geçen aralık ayında Hamas lideri Halit Meşal Konya’da AKP’nin Konya yerel kongresine katılıp konuşma yaparken, Tunus İhvanı Nahda’nın lideri Raşid Gannuşi geçen ay Adıyaman’da düzenlenen AKP seçim mitinginde yer aldı. Kısaca AKP Türkiye’nin güvenliğini değil, kendi ve İhvan partilerinin çıkarlarını savunan bir dış politika uyguladığını ortaya koymaktan kaçınmıyor.

İPLERİ SUUD'A BIRAKTI
Bugün gelinen noktada AKP’nin dış politikası iki temel nedenden ötürü çöktü. Davutoğlu’nun Türkiye’yi Ortadoğu’nun lideri haline getirme hedefi ülkenin askeri, ekonomik ve siyasi kapasitesinin çok üstündeydi. AKP bırakın Libya, Tunus gibi ülkelerde “düzen kurucu aktör” olmayı, komşusu Suriye’de yaşanan iç savaşta bile ipleri Suudi Arabistan’a temsil etti. Bugün Türkiye Ortadoğu’nun lideri değil, Suudi Arabistan’ın İran’a karşı kurduğu Sünni ittifakının bir oyuncusu. İhvan projesinin ve Davutoğlu’nun liderlik hayallerinin çökmesinin ikinci sebebi Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez’in totaliter krallıklarının, seçimle işbaşına gelen İhvan partilerini kendileri için tehdit olarak görmeleriydi. İhvan partilerinin baskıcı rejimler altında yaşayan kendi halkları için çekim merkezi olacağını düşünen Körfez ülkeleri demokrasinin önünü keserek Mısır’da darbeyi desteklediler. Suriye ve Libya’da başlayan demokrasi yanlısı barışçıl muhalif hareketleri silahlandırarak bu ülkelerde yaşanan iç savaşların ve mezhep çatışmasının önünü açtılar.

13 yıllık iktidarı bitiren 7 Haziran seçimleri, AKP’nin artık dış politikada tek başına devam etme imkânı kalmadığını gösterdi. CHP, MHP ve HDP’den en az birinin kurulacak koalisyon hükümetinde yer alacağını düşünürsek, dış politikada ciddi bir revizyon yaşanacağını ön görebiliriz. 3 partinin de seçim bildirgesi dış politikada AKP’ye karşı çıkıyor. CHP “Suriye’de sürmekte olan savaşta taraf tutmayacağı” vaadinde bulunurken; MHP, Türkiye “Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, barış ve istikrara kavuşması için üzerine düşeni yapacak” demekte. HDP ise “Suriye’deki iç savaşın sona erdirilmesi” gerektiğini, dış politikada “cihatçı unsurların bölgeye geçerken Türkiye’yi köprü olarak kullanmasını kesin olarak engelleyecek önlemleri” alacağını beyan etmekte. Kısaca her üç partide Davutoğlu’nun hayallerini paylaşmıyor.

Davutoğlu Başbakan olduğu tarihten itibaren Türkiye’de daha İslami bir düzen için restorasyon yapılması gerektiğini vurgulamakta. Ancak AKP’nin tek başına iktidardan düşmesiyle, İslami düzen yönünde değil, tam tersine Davutoğlu’nun dış politikasında Türkiye’nin 2002 öncesi dönemine doğru bir restorasyon olacağını öngörebiliriz. Davutoğlu’nun sıkça kullandığı şekliyle söylersek AKP parantezi dış politikada kapatılacak.