Mektup “içeriye” olsa da başlığın amacı aslında dışarıya seslenmek… Bütün bu insan öğütücü sistemin en büyük başarılarından biri, başımıza ne gelirse gelsin hemen kanıksamamızı sağlamak.

Dışarıdan içeriye mektuplar: Alışmaya direnmek
Çizim: Murat Başol

Gökçer Tahincioğlu

Gazeteciler, cezaevleri mektuplarını tanır. Özellikle gündemine cezaevlerini almış olanlar. Şimdi, içerideki dostlara bu mektubu yazarken, aklıma aldığım, yanıtladığım mektuplar geliyor. Cezaevi mektupları… 

F tipi cezaevlerinin açılmasından hemen önce gelen kırmızı kâğıda yazılmış bir mektup misal. Kartpostal desen değil. Kâğıda emek verilmiş, küçük bir defter haline getirilmiş. Kapağına büyükçe bir karanfil çizilmiş, burnunu uzatsan kokacak kadar gerçek. 

“Umutla” diye bitirilmiş mektup, cezaevindeki insanların yakıldığı “Hayata Dönüş Operasyonu”ndan hemen önce. O umut onları kızdıran, ne yapsalar bitmiyor. 

***

Sonra yaptığımız bir haber. Mamak Zindanı’nda, 12 Eylül döneminde yatan kadınların yazdığı, kadınlara yazılan mektuplar adreslerine hiç ulaşmamış. Adreslerine ulaşmadığı belki de hiç bilinmemiş. 

25 yıl sonra bir gardiyan, sakladığı mektupları getirivermiş. 

Devrimci 78’liler Federasyonu, o kadınlara ulaşmış mektuplarını vermek için. 

Bunun için toplanan kadınlar hep bir ağızdan şarkı söylüyor umutla: 

“Samsun asfaltında otomobiller, ne güzeldir yollarda olmak şimdi.” 

***

Yakın uzak ne çok dostumuzun, ne yapıp ne ettiğini gayet iyi bildiğimiz, namussuzluk, arsızlık, hırsızlık yapmadıklarını herkesin bildiği, onuruyla cezaevine giren, inandıklarını inadına haykıran, bildiği yoldan sapmayan ne çok dostumuzun yıllar içinde cezaevine girdiğini düşünüyorum ardından. 

Bir bölümü halen cezaevlerinde. Can Atalay milletvekili seçilmesine rağmen bırakılmıyor. Mücella Yapıcı, kendisini diğer mahkûmlardan ayırmaya çalışan Yargıtay Başsavcılığı tebliğnamesine itiraz ediyor. Çiğdem Mater, cezaevindeki tüm kadınlar adına, kadınların yaşadıklarını duyuruyor. Mine Özerden, Hakan Altınay adaleti ve adaletsizliği her fırsatta anlatıyor. Tayfun Kahraman, İstanbul’un depremde zarar görmemesi için çalışmayı sürdürüyor. Osman Kavala, nezaketinden de ödün vermeden, adalet çağrısını ısrarla yineliyor. 

Şimdilerde daha sessiz Selahattin Demirtaş, umut vermeyi sürdürüyor. Selçuk Kozağaçlı, üretiyor, anlatıyor. Merdan Yanardağ, ifade özgürlüğünün ne olduğunun anlaşılması için çabalamaktan vazgeçmiyor. Barış Pehlivan, gerçeğin peşini bırakmayan gazetecilere reva görülenleri anlatıp, adalet sistemini deşifre ediyor. İsimler… Büyük büyük sözlerle özgürlükleri çalınmış, ne yapıp ettiklerini, ne yapmadıklarını gayet iyi bildiğiniz, ne kadar sıralamaya çalışsanız eksik kalan bir sürü isim… 

***

Mektubun başlığı “alışmaya direnmek” ancak bu aslında direnenlerle ilgili değil. 

Mektup “içeriye” olsa da başlığın amacı aslında dışarıya seslenmek… 

Bütün bu insan öğütücü sistemin en büyük başarılarından biri başımıza ne gelirse gelsin hemen kanıksamamızı sağlamak. Bir sosyal medya mesajı nedeniyle yapılan ev baskınlarını normalleştiren, bir haber nedeniyle cezaevine konulmayı normal saymamızı bekleyen bir sistem bu. 

Soma’da madende can veren işçilerin hesabının sorulmasını, bir parkın nefes almayı sürdürmesi için verilen mücadeleyi, barışı, adaleti sağlayabilmek için gösterilen direnişi ortadan kaldırabilmek amacıyla bulunan yöntem bu: alışmak, alıştırmak… 

Buna karşı çıkanlar cezaevinde işte. Alışmayanlar, alışmaya itiraz edenler, alışmayın diyenler. Bütün bu olana bitene karşı çıkabilmenin yolu da onların seslerine ses olarak mümkün. Alışmayarak, alışmaya itiraz ederek. 

Ve normalleştirmeyerek. 

Zira bu yasaların böyle yorumlanması normal değil… Hırsızlar, katiller, organize suç örgütü liderleri için af üzerine af çıkartılırken karıncayı incitmemiş insanların yaşamlarını cezaevlerinde geçirmeleri normal değil. 

Bu cinayetler, bu çevre cinayetleri, bu işkenceler normal değil. Depremde böyle ölmek, madende böyle ölmek normal değil. Tarikat yurtlarında çocukların istismar edilmesi, çocukların evlendirilmesi, uyuşturucunun hemen her köşede satılabilmesi normal değil. 

*** 

İçeriye bir mektubun daha incelikli, daha zarif olması beklenir elbette. Ömrünü bu ülkenin daha yaşanılabilir olmasına adayan insanlar söz konusuysa daha da çok. 

O yüzden bir karanfil çizmeli mutlaka… 

Altına “umutla” diye bir not koymalı… 

Ve o umuda kalpten, çok derinden inanmalı.