Serbest kalmaları gerektiği halde, cezaevinde tutulan kişiler tutuklu olarak nitelendirilemeyeceğine göre, nasıl adlandıracağız? Fiilen ortaya çıkan üçüncü bir kategori var: “Suç işlenerek cezaevinde tutulanlar”

Dışarıdan içeriye mektuplar |  Üçüncü kategori: Suç işlenerek cezaevinde tutulanlar

Prof. Dr. Adem Sözüer - Ceza Hukuku Öğretim Üyesi- Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali Başkanı

Kişi cezaevindeyse ya tutuklu ya da hükümlü olarak adlandırılır. Tutuklular hakkındaki dava devam ettiği için masum sayılır suçlu olarak nitelendirilemezler. Haklarındaki yargılama kesin hükümle sonuçlanmış ise bu durumdaki kişiler hükümlü olarak nitelendirilir.

Cezaevlerinde hukuken bu iki kategori dışında kimse bulunamaz. Bu durumda Can Atalay ve Osman Kavala öneklerinde olduğu gibi, haklarında Anayasa Mahkemesi veya AİHM kararlarının kasten uygulanmadığı için dört duvar arasında kalmaya zorlanan kişileri hangi kategoriye sokacağız? 

Anayasa Mahkemesi Can Atalay Kararlarında, “hak ihlallerinin ortadan kaldırılması amacıyla başvurucu Şerafettin Can Atalay’ın yeniden yargılanmasına başlanması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi” gerekir şeklinde hüküm kurmuştur. Görüldüğü üzere karar çok net ve açık. Anayasa Mahkemesi kararları ise yine tartışmasız bir şekilde herkes için bağlayıcı. Dolayısıyla Can Atalay ile ilgili AYM kararlarının yerel mahkemeye ulaştığı andan itibaren serbest bırakılması gerekiyordu. Aynı durum AİHM kararları gereği serbest kalması gereken Osman Kavala bakımından da geçerlidir. Bu halde serbest kalmaları hukuken zorunlu olduğu halde, cezaevinde tutulan kişiler tutuklu veya hükümlü olarak nitelendirilemeyeceğine göre, onları nasıl adlandıracağız? Diğer bir deyişle hukuken olmayan ama fiilen orta çıkan bir üçüncü kategori var. Bunun cevaplarından birini Türk Ceza Kanunu’nun 109. Maddesi veriyor: Kanun “bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun” bırakmayı suç olarak tanımlıyor ve bu suçun kamu görevlileri tarafından işlenmesi durumda on yıla kadar varabilen hapis cezaları öngörüyor. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını uygulamamanın hukuka aykırı olduğu ve bunun sonucunda kişilerin özgürlüğünün kısıtlandığından kuşku yok. Bu hal ise hukukta öngörülmeyen üçüncü bir kategori olarak “suç işlenerek cezaevinde tutulanlar” şeklinde adlandırılabilir. 

*** 

Ceza hukukunda bu durumdaki kişiler, mağdur olarak nitelendirilir. Mağdur, gadre uğrayan, haksızlığa maruz kalan kişi demektir. Burada dikkat çekmek gerekir ki, bazı hallerde suçun konusu ve işlenişindeki özellikler nedeniyle sadece kişiler değil tüm toplum mağdur edilmektedir. AYM ve AİHM kararlarının uygulanmaması suretiyle işlenen suçlardan da tüm toplum mağdurdur. Çünkü sorun sadece birkaç yargılama makamının yanlış bir uygulama yapmasının veya çok ötesinde, yasama yürütme ve yargısal makamlarının Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını dolayısıyla Anayasayı uygulamama yönündeki ortak tutumudur. 

Nitekim yetkili ve görevli olmadığı halde Can Atalay’ın dosyasını ele alıp “Anayasa Mahkemesi Kararının Uygulanmaması” şeklinde hukuken yok hükmünde bir karar veren Yargıtay Dairesi, Cumhuriyet Başsavcılığı ile AYM Kararını uygulamayan yerel Mahkeme işbirliği içinde ortak bir şekilde hareket etmiştir. Adalet Bakanlığı, Hakim ve Savcılar Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulamayan hakim ve savcılarla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmemektedir. Can Atalay’ın yargılandığı ceza davasıyla ilgili verilen AİHM’in Kavala kararları da uygulanmamış ve Türkiye, Avrupa Konseyi tarafından yaptırım uygulanma sürecine girmiştir. TBMM, bir kanun çıkarıp hem Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay ve diğer kararlarında ifade ettiği gibi Anayasanın 14. maddesindeki belirsizliği gidermesi gerekirken; kendi üyelerinden birinin cezaevinde haksız olarak tutulması durumuna karşı hareketsiz kalmıştır. “Anayasa Mahkemesi Kararını Uygulanmaması” şeklindeki yok hükmündeki kararın yollandığı TBMM Başkanlığı ise yok hükmündeki bu kararı Anayasa, İç Tüzük ve teamüllere aykırı olarak TBMM Genel Kurulunda okutturarak, Can Atalay’ın milletvekili dokunulmazlığına fiilen son vermiştir. 

İşte bu nedenlerle özgürlükleri hukuka aykırı olarak kısıtlayıp cezaevinde tutmaktan dolayı işlenen suçların mağduru sadece, cezaevinde olanlar değil tüm toplumdur. Ancak bir de cezaevinde tutulanların özellikle ebeveyn, eş ve çocukları gibi yakınlarının mağduriyetini özel olarak vurgulamak gerekir. Tayfun Kahraman’ın kızı Vera’nın babasını haksız olarak tutulduğu cezaevinde her ziyaretinde, sosyal medyaya yansıyan görüntüleri gören her vicdan sahibinin yüreğini dağlamaktadır. Sinemacı Çiğdem Mater’in cezaevinden gülümseyen fotoğrafları, bir yandan onun mağdur edilişine üzüntüye sebep olurken diğer yandan hukukun uygulanması için verilen uğraşa umut olmaktadır. 

*** 

Daha baştan hukuk dışı düşüncelerle suçlu ilan edilmiş, tüm yargılama süreçleri bir tünel bakışlı dava şeklinde görünüşte dava olarak yürütülmüş ve devletin en yetkili makamlarınca dava sürerken suçlu olarak damgalanmış, adil yargılanma hakları ihlal edilmiştir. Haklarında AYM ve AİHM kararları uygulanmayarak cezaevinde tutulanların serbest kalması hukuki, ahlaki ve vicdani bir zorunluluk ve sorumluluktur.