Ankaralı müzisyenler serimizde sekizinci haftaya geldik. Bu hafta yaptıkları kendine has müzikleriyle ve görsel anlatımlarıyla dikkatleri çeken Ikaru grubu ile konuştuk. Grup Alptuğ Çavuş, Salih Gaferoğlu ve görsel kimliklerini oluşturan Ali Bozkurt’tan oluşuyor. >> Grup üyelerini tanıtır mısınız? Salih: Mutfak kısmındaki işitsel islerde düşünsel ve üretimsel sürecin tamamını Alptuğ ve ben yürütürken görsel islerde de yelkeni […]

Doğayı ve teknolojiyi sentezleyen grup: Ikaru

Ankaralı müzisyenler serimizde sekizinci haftaya geldik. Bu hafta yaptıkları kendine has müzikleriyle ve görsel anlatımlarıyla dikkatleri çeken Ikaru grubu ile konuştuk. Grup Alptuğ Çavuş, Salih Gaferoğlu ve görsel kimliklerini oluşturan Ali Bozkurt’tan oluşuyor.

>> Grup üyelerini tanıtır mısınız?

Salih: Mutfak kısmındaki işitsel islerde düşünsel ve üretimsel sürecin tamamını Alptuğ ve ben yürütürken görsel islerde de yelkeni Ali çekmekte. Genel olarak her çeşit üretim noktasında bir şekilde temas halinde oluyoruz sürekli. 

Alptuğ: Sahnede ise Ali canlı görsel yaparken, Salih altyapılar ve synth modüllerini kontrol ediyor, ben ise gitar ve diğer synthesizer’ları çalıyor, aynı zamanda vokal yapıyorum.

>> Nasıl kuruldu bu grup? Ikaru ismi nereden geliyor?

Ikaru: Güney Amerika yerililerinin dilinde kullanılan, ‘icaro’ yahut ‘ikaro’ olarak da yazılan bir kelimenin evrilmiş hali. Belirli bir amaç etrafında söylenen ve trans bir durum potansiyeli sağlayan her tür sesi yahut titreşimi biz Ikaru tanımına dahil ediyoruz. Yaptığımız müzik de bu ‘bir arada bulunma’ halinin müzikal ortam içerisindeki oluşumunu bu şekilde öngörüyor ve uygulamaya çalışıyor. Ikaru, bizim için kısaca “aşkın bir ses/titreşim birlikteliği içinde olmaya çalışmak”.

Alptuğ: Grup, muhabbet için sürekli aynı evde toplanan, hatta bazen o evde beraber yaşayan, fotoğraf, edebiyat, görsel gibi birçok alanda kendini ifade etmeye çalışan insanlardan oluşan bir topluluğun, müzik kısmıyla uğraşan 5 insanı tarafından kuruldu. Kurulduktan sonra dar ve loş oturma odalarında provalar yapmaya çalışan bu grup, ilk konserini düşe kalka sevgili HaymatlosMekan’da yaptı ve sonrası günümüze kadar uzanan bir yolculuk. 

Salih: Yaklaşık iki yıl kadar önce fiilen üretime başlamış olsak da hikâyenin düşünsel süreci ve araştırmaları daha gerilere dayanmakta. Ekibin üyelerinin kendi yollarında gerçekleştirdikleri gelişim ve uğraşı farklı bir boyuta taşıma arayışı Ikaru ile sonuçlanan bir çeşit füzyona sebep oldu. 

>> Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz? Akustik ve elektronik unsurları nasıl harmanlıyorsunuz?

Salih: Düşük tempolu, tribal ve eterik yapili bir cesit trans veya techno müzik olarak tanimlamak mumkun.

Alptuğ: Müziğin sadece bilgisayarda olmasını sevmiyoruz, elimizde şimdiye kadar elimizde biriken hardware synthesizer’ları, elektrik ve akustik gitarları, perküsyon aletlerini ve Türk sazlarını kullanıyoruz, enstrüman dışında ise, sokakta veya evde; Zeytinyağının şişeye dökülmesinden, konuşan musluklara,veya duyduğumuz bir kuşun sesine kadar bulduğumuz her şeyi kaydedip, bilgisayarda bambaşka şekillere sokarak müziğimize entegre etmeye çalışıyoruz. Bizim için doğanın ve teknolojinin füzyonu böyle gelişiyor.

>> Geçtiğimiz günlerde yeni single çalışmanız Nara yayınlandı. Biraz onun hikayesinden bahseder misiniz? 

Şarkının hikayesi aslında grubun doğduğu doneme değin geriye dayanıyor. Bobby McFerrin’ın bir acapella doğaçlamasıdan gelen ilhamıyla aramızda uzunca bir sure Bobby kod ismiyle anılan şarkı, gerek sahnede gerekse stüdyo aşamasında geçirdiği metamorfozların ardından ‘Nara’ formuna değin uzandı.

>> Müzikte elektronikleşme gittikçe artıyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Alptuğ: Elektronik müzik, bir müzisyene kendini ifade edebilmesi için birçok yol açabilen, inanılmaz özgürlüğe sahip bir yol, bu yüzden günümüzdeki neredeyse her tarzdaki müzikte, elektronik elementlerin kullanımına şahit olabiliyoruz. Bu, -70’lerde Pink Floyd’un kullandığı Synthesizer’lar gibi- insanların farklı biçimlerde kendini ifade etme yolları aramasının, yeni yollar keşfetmesinin bir sonucu. Bence sadece elektronikleşmeden ziyade elektronik müziğe katılan akustikleşme de önemli. İleride daha da eklektik tarzda müziklerin ortaya çıkacağını düşünüyorum, bunun şu anki örneklerinden biri mesela Black metal, Barok müzik, Trip-Hop, Opera, Glitch… gibi birçok farklı türü harmanlayan; Igorrr. Böyle örnekler çoğaldıkça, yepyeni işler duymaya devam edeceğiz. 

>> Müzik için bir Huxley göndermesi yapıyorsunuz ve “Sessizlikten sonra, ifade edilemez olanı ifade etmeye en yakın olan şey” olarak tanımlıyorsunuz. Biraz açar mısınız bu sözün sizdeki anlamını?

Salih: Bir iletişim yolu olarak müzik, herkesçe ayni şekilde anlaşılan bir yapıya doğası gereği sahip değil. İfade etmek istediklerimizin derinliklerinde; anlatmak istediklerimizi ortaya en yalın ve anlaşılır şekilde koyabilen şey ise sessizlik ve bu sebeple olguya bu şekilde atıfta bulunarak hakkini vermek, bizim için bir çeşit saygı  ibaresi. 

>> Yaptığınız müziğin özellikle sahnesinde kullanılan video klipler önem taşıyor. Bu videoların bu müziğe etkisi nasıl oluyor? Nasıl videolar kullanıyorsunuz?

Alptuğ: Ali, grubun kurulduğu ilk zamanlarda grupta klavyeci olarak yer aldığından (daha önce bahsettiğimiz 5 kişiden biri), grubun tüm enerjisine ve dinamiklerine hâkim. Bunu, kendi yeteneğiyle de birleştiriyor ve ortaya hikayesiyle ve derinliğiyle yek vücut olmuş bir iş çıkıyor.

Salih: Anlatımımızın bu şekilde bir derinlik kazanması, Ikaru’nun sahneye koyduğu etkiyi çok yönlü ve daha akılda kalıcı bir hale çeviriyor. Yeni teklimiz Nara’nın klibi bu anlamda bir örnek oluşturabilir.

>> Ankara müzik sahnesini olanakları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl geliştirilebilir sizce?

Salih: Bu denli yüksek nüfusa sahip bir şehir olmasına karşın sahne alınabilecek gerekli donanıma sahip, müziğe, müzisyene ve insanlara yönelik yaklaşımı içe sinen mekan sayısı; gerçekleştirilen, gerçekleştirilmeye çalışılan etkinlik sayısı bir hayli az. Ancak müzik üretimi noktasında tutarlı ve istekli olunduğu müddetçe bu çok büyük olmayan çerçevede ileriye yönelik adımlar atmak mümkün. Genel anlamıyla Ankara’yı bir kuluçka şehri olarak değerlendiriyorum. Burada atılan tohumlar çevre şehir ve ülkelerde kök salacak potansiyele sahip. 

Insanların birbirlerini daha çok dinleyerek, daha çok dışarı çıkarak, daha çok üreterek, üretilenleri daha çok keşfetmeye çalışarak bir araya gelmeye başladığı engin sularda buluştukça, gelişime açtığımız yelkene daha çok rüzgar dolacak.

Alptug: Olanakları bizim yaratmamız gerektiğini, olanaklar yetmiyorsa, parklara, sokaklara taşmamız gerektiğini düşünüyorum lâkin aynı zamanda; Ankara’dan çıkan işlerin çok kaliteli olduğuna fakat çok az olduğuna inanıyorum.  Az ama öz bir durum var burada ve bu hem mekanlar hem de müzisyenler için geçerli. Salih’in de dediği gibi insanların bol bol üretmesi, ürettiklerini paylaşması, daha çok insanın yeniliklere açık olması, dinlemeyi öğrenmesi, bu noktada önemli olan faktörler.  

>> Önümüzdeki süreçte planlarınız neler?

Salih: Yakın zamanda bir Ikaru uzun çaları paylaşmayı planlıyoruz. Çalışmalarımız tamamlandı, paylaşım için doğru zemini ve zamanı oluşturmaya çalışıyoruz. Ardından iki şarkılık bir EP ve iki adet remix için yaptığımız çalışma da sona yaklaştı. Bu çalışmaları zamana yayarak bahar dönemini paylaşımlar ile geçirmeyi planlıyoruz.

Alptuğ: Sevdiğimiz birkaç insanla hem canlı, hem prodüksiyon anlamında ortak çalışmalarımız olacak. Aynı zamanda canlı performanslarımızı kulüpten ormana, ormandan konser salonlarına, konser salonlarından tarihi bölgelere uzanan geniş bir spektrum içerisinde çeşitlendirmek istiyoruz.