‘Bir Porsiyon Sanat´ kitabı sanatı yemek kültürü üzerinden inceliyor. Kitabın yazarlarından Berber, “Dali’nin damak tadı onun sürrealist oburluğu ve bunu tablolarına yansıtması bana çok ilginç geldi” diyor.

Doyumluk ‘Bir  Porsiyon Sanat’
Fotoğraf: Sümeyra Gümrah

Işıl ÇALIŞKAN

Sanatçıları etkileyen yeme alışkanlıkları ve yemekleri etkileyen sanatsal yaklaşımlar ‘Bir Porsiyon Sanat’ kitabında. Bu bir porsiyon tadımlık değil, doyumluk. Resim, müzik, edebiyat, sinema, çağdaş sanat, tiyatro ve sosyoloji üzerinden yemeğin; yemek üzerinden ise tüm bu disiplinlerin ele alındığı kitabı Sümeyra Gümrah ve Fatma Berber kaleme aldı. Altı bölümden oluşan kitabın her bir bölümünde, bölüme ait sanat dalının yemekle ilişkisine dair inceleme ve alanında uzman isimlerle yapılmış söyleşiler yer alıyor. Kitabın yazarları ile konuştuk. 

Yemek ve sanat arasında nasıl bir bağ var?
Fatma Berber: Yemek ile sanat arasında çok güçlü bir ilişki var. Kitapta da sadece sanatçıların yeme içme alışkanlıkları, onların eser üretme biçimlerine yansımasına yer vermiyoruz. Ezberbozan damak lezzetlerine her bir sanat türündeki farklı lezzet yolculuklarına çıkarıyoruz. Fakat bunun dışında yemek ile sanat arasında başka türden bir analoji kurmaya da çalışıyoruz. Bu kitap farklı tat hafızalarına dokunarak sanatın çeşitli alanlarıyla yemeği aynı yere davet ediyor. Eserleri sofraya, yemekleri bienallere çağırıyor desem yerinde olur. Sanat ve yemek arasında güçlü bir analoji kurmaya çalışıyor. Sadece sanatçıların mesela müzisyen Rossini’nin tournedos rossinisi, Bach’ın kahve kantatı, Dali’nin yumurtaları gibi sanatçı sofralarının izini sürmüyor; yemeği bir sanat eseri gibi okuyor. Sanat eserini de yemeğin hazlarıyla anlamaya çalışıyor. Biraz absürt, biraz eğlenceli diliyle; yemeğin arkaik, sosyolojik tarihini de gözeterek keyifli leziz bir sofraya davet ediyoruz okuru. Hem her bölümde müzik, resim, edebiyat, sinema-tiyatro, mutfak sanatlarının yemekle ilişkisini, sanatçıların yemek ilişkisi ve sanata yansımasını görecekler hem de bölüm sonlarında birbirinden farklı alanda etkin isimlerin röportajlarını okuyacaklar. 

Sümeyra Gümrah: Yeme eyleminin yaşamın sürdürülebilir olması için gerekliliği hususunda kimsenin kuşkusu yok. Sanat kelimesi de en genel anlamıyla ”hayal gücü” yoluyla ortaya çıkmış olanı tanımlar. Bizler hayal gücünün sınırları olmadığını söylesek de hayal gücümüz daha önce bir şekilde duyu organlarımızla deneyimlediklerimizle sınırlıdır. Yemek görme, dokunma, işitme, tat ve koku olmak üzere beş duyumuzda da etkili. Beş duyunun da etkisindeki yemeğin, hayal gücümüze etkisi olmayacağını düşünemeyiz. Bu sebeple genel çerçevede sanatçıların eserlerinde yemeğin etkisine bakmaya çalıştık. Buna tersten bir okuma yaparak sanatın içinde de yemeği aradık. Genel/yüzeysel çerçeve diyorum çünkü işin içine girip irdelendikçe bulunacak ciltler dolusu detay çıkar kuşkusuz.

Fatma Berber

Salvador Dali ilginç yaşam tarzıyla gündeme gelmiş bir ressam. Onun yemekle ilişkisinde sizi şaşırtan şeyler oldu mu?
Fatma Berber: Elbette Dali’nin damak tadı onun sürrealist oburluğu ve bunu tablolarına yansıtması bana çok ilginç geldi. Çocukluğundan itibaren aşçı olmak isteyen Dali; bu hayalini bir nebze de olsa yazdığı yemek kitabı ile gidermeye çalışır. 1973'te basılan ve Dali'nin çok sevdiği eşi Gala'ya hitaben yazdığı Les Diners De Gala (Gala ile Akşam Yemeği) adlı yemek kitabının yüzlerce farklı tarifi arasında "Istakoz Çorbası", "Şekerlemeli Çam Kozalakları", "Kurbağa Etli Börek" ve " Casanoval Kokteyli", "Yüzlerce Yıllık Yumurtalar", "Salyangoz Doldurulmuş Dana Pirzolası" gibi değişik tarifler yer almaktadır. Salvador Dali’nin kendine has alışılmadık illüstrasyonları ve kolajlarıyla bezeli kitaptaki ilginçlik, sadece gerçeküstü tatlar içermesi değildir. Aynı zamanda teatral bir görsel şöleni de barındırmasıdır. Salvador Dali’nin eşi Gala ile düzenlediği gösterişli ziyafetler, kitabın yazılması sürecinde oldukça önem arz ediyor. Çoğunluğu ünlü kişilerden oluşan ziyaretçilerin tuhaf kıyafetlerle bu yemeklere katılmaları, kendilerine eşlik etmek üzere vahşi bir hayvan getirmeleri zorunlu tutulurmuş. Vahşi hayvanlar genellikle yemek masasında serbestçe dolaşırmış. 

Sümeyra Gümrah

Ressamlarla ilgili başka dikkatinizi çeken anekdotlar oldu mu?
Sümeyra Gümrah: Beni şaşırtan Andy Warhol’un Oxidation (1977–78) sergisindeki eserleri olmuştu. Günün farklı öğünlerinin ardından arkadaşlarından aldığı idrarları boyalarla okside etmiş. Farklı öğünler sonrası örneğin bir sebzeli öğün sonrası veya et yenilmiş bir öğün sonrası alınan idrarlar boyaları farklı şekilde okside etmiş.

Edebiyat ve yemek arasındaki ilişkiyi araştırırken dikkatinizi çeken ne oldu?
Fatma Berber: Kitapta da yazarların, şairlerin yemek içme alışkanlıklarına; romanlarda eselerdeki yemek kültürüne çok yer verdik. Dünya ve Türk edebiyatından sayısız örneklerle çeşitlendirdik. Ama edebiyat ile yemek arasındaki ilişkide dikkatimi çeken bir yazar oldu. Uçlarda yaşamayı seven ve günde en az on altı saat çalışan ünlü Fransız yazar Honoré de Balzac’ın; çalıştığı süre boyunca kovalarca sütsüz-şekersiz kahve içtiği anlatılır. Anlatıların pek çoğunda Balzac’ın iştahlı biri olduğundan bahsedilse de Fransız tarihçi ve biyografi yazarı Anka Muhlstein Balzac’ın Omleti isimli kitabında, onun çalışırken yemek yemeyi bile unuttuğunu söylüyor ve eğer karnı çok acıkmışsa eksik etmediği kahvesinin yanında omlet yediğini anlatıyor.  Balzac, uzun yazma dönemlerinden sonra kendisini Belçika’dan gelmesi koşuluyla yüz istiridye ile ödüllendirirmiş.  Maalesef kahveye olan bu tutkusu, günde 50 bardağa vardığı söylenen koyu kahveler ünlü yazarın acı sonu olur.