Eriksen’in yaşadığı olayın kişisel bir sağlık probleminin ötesinde sistemik bir arka planı var. Kapitalizmin bizi getirdiği noktada futbol stadyumları modern birer kolezyum, futbolcular da modern gladyatörler oldu.

Endüstriyel futbol ve Eriksen vakası

Geçen hafta sonu Danimarka – Finlandiya maçında Christian Eriksen’in sahada yıkılması izleyen herkesi üzdü. Takım doktoru Morten Boesen, Eriksen’in kardiyak arest, yani ani kalp durması sebebiyle yıkıldığını ve eğer zamanında müdahale edilmiş olmasaydı geri döndürülemeyeceğini söyledi. Canlı yayında böyle bir olayı izlemek gerçekten zor. Ama siz de dikkat etmişsinizdir, son yıllarda profesyonel spor müsabakalarında ölen ya da hayati tehlike yaşayan sporcu sayısı çok arttı. Eriksen’in yaşadığı olayın kişisel veya tesadüfi bir sağlık probleminin ötesinde sistemik bir arka planı olduğunu düşünüyorum.

Her alanda olduğu gibi futbol endüstrisinde de gözle görülür bir tekelleşme var. Kapitalizm futbolu bir endüstri haline getirerek bitiriyor. Belli başlı birkaç büyük ligdeki birkaç büyük takım toplam pastadan giderek daha büyük dilimler alıyor. Rekor yayın ihaleleri, dev sponsorluk anlaşmaları, artan bilet fiyatları, lisanslı ürün pazarlaması vesaire derken şişen futbol ekonomisinin bir kısmı, elbette, futbolculara yüksek kontratlar olarak dağıtılıyor. Bunların hepsi tamamen ekonomik konsantrasyon ve piyasa gücüyle alakalı.

Sosyalizmde sporu kâr amacı güdülen bir endüstri, sporcu emeğini de meta olmaktan çıkaracağız. Birileri kıt kanaat geçinirken birilerinin topa vurarak milyonlarca dolar kazanması hak değil. Dolayısıyla bugün futbolcuların yaptığı yüksek kontratları elbette eleştiriyoruz. Fakat bu onların da “sömürülmediği” anlamına gelmiyor. Sonuçta yazılım mühendisleri de 20 ila 50 bin lira arasında maaş alıyor. Toplumun geri kalanına göre çok iyi… Ama biz biliyoruz ki bir kapitalist üretken bir işçiye 50 bin lira veriyorsa bu o işçinin o kapitaliste 50 bin liradan daha fazla kazandırdığı, yani artık değer ürettiği içindir. Aynısı futbolcular için de geçerli. Galatasaray Muslera’ya senelik 4 milyon avro veriyorsa, Muslera’nın Galatasaray’ın ekonomisine 4 milyon avrodan fazla değer yarattığı tahmin edilir. Futbolcuların da sömürülüyor olması bizimle aynı gemide oldukları anlamına gelmez ama senede 6-7 milyon avro kazanan Eriksen’in eleştirisi ayrı bir konudur, onu sahada yere düşüren düzenin eleştirisi ayrı…

endustriyel-futbol-ve-eriksen-vakasi-888529-1.

SAHADA ÖLÜMLER ARTIYOR

Müsabaka esnasında ölen futbolcularla ilgili ulaşılabilen en makul ve detaylı veriyi Wikipedia’da buldum. 83 vakayı teker teker inceleyip bir Excel dosyasına yıllara göre kaydettim. Grafikte de gördüğünüz gibi özellikle son 20 yılda sahada ölümler dramatik bir şekilde artmış.

endustriyel-futbol-ve-eriksen-vakasi-888590-1.

Tabii bu veri tek başına bize her şeyi göstermez. Belki daha işe yarar bir veriye grafikteki bu sayıları toplam futbolcu sayısına bölüp normalize ederek ulaşabiliriz. Çünkü vakalar artıyor olabilir ve aslında bu bile kendi başına ciddi bir sorundur, ama profesyonel futbolcu sayısı da artıyordur. Bu yüzden toplam futbolcu sayısı içindeki orana bakmak daha doğru olabilir. Fakat 1860’lardan bu yana dünyadaki toplam futbolcu sayısı verisi, zaman serisi halinde, maalesef yok (ya da en azından ben bulamadım, bulan varsa beri gelsin). Ancak şöyle bir eğitimli tahminde bulunarak, son 20 yılda profesyonel liglerdeki profesyonel futbolcu sayısının, mesela, 1982-2001 dönemine göre dört kart artmadığını söyleyebiliriz belki. Zira en üst liglerdeki takım sayısı neredeyse sabit, kadrolardaki maksimum oyuncu sayısı da neredeyse sabit. Dolayısıyla futbolcu sayısı artıyor olsa da bu artışın büyük çoğunluğu alt liglere doğru piramit şeklinde yayılıyordur. Öte yandan eskisine, yani futbolun bir endüstri olmadığı dönemlere, göre artık daha fazla maç yapıldığı için sahada ölümlerin arttığı söylenebilir. Doğru, ama zaten sorun biraz da bu değil mi?!

KRİTERLER VE NEOLİBERALİZM

Diyeceğim, eldeki veriler ve yaptığımız eğitimli tahmine göre, sahada ölen futbolcu sayısındaki artışı toplam futbolcu ve/veya toplam maç sayılarındaki artışla açıklamak yeterli olmayacak. Hızlanan oyun, rekor yayın ihaleleri, dev sponsorluk anlaşmaları, maç başı prim sistemi, gol ve asist ödemeleri, uzayan kariyerler gibi rekabetçi faktörlerin açıklayıcı payları olduğunu düşünüyorum. Bugün maç başı 10 kilometrenin altında koşan futbolcuların Premier Lig’de oynamaları söz konusu bile olamaz. Nostalji kuşaklarında yayımlanan, 1980’lerdeki Cumhurbaşkanlığı Kupası maçları gibi, eski maçları izleyecek olursanız o zamanlar futbolun ne kadar yavaş oynandığını kıyaslamalı göreceksiniz. 90 dakikada 4-5 kilometre koşmak ile 12-13 kilometre koşmak arasında, kalbi zorlama açısından, büyük fark var. Ya da sezonda 30-35 maç yapmak ile 50’den fazla maç yapmak arasında da fark var. Ya da bazı maçları “yatarak oynamak” ile her maçı, primler, transfer beklentisi ve daha iyi sözleşmeler umuduyla, son nefesine kadar oynamak arasında da fark var.

Kapitalizmin bizi getirdiği noktada futbol stadyumları modern birer kolezyum, futbolcular da modern gladyatörler oldular. Eriksen’in Prekazi, Zanetti, Romario, Lucarelli veya Ergiç gibi sosyalist bir siyasi yönelimi olmayabilir. Senede 6-7 milyon avro kazanıp yedi ceddine yetecek kadar servet biriktirmiş bir futbolcu için insani duygularla üzülene de bir şey diyemem, sınıf kini güdene de… Fakat benim konuya bakış açım bireysel değil sistemik. Burada esas mesele futbolcuların yüksek kontratlarından çok üretimin biçiminin kendisi. Nitekim ikincisini değiştirirsek birincisi zaten değişecek.