FETÖ’nün ipliğini pazara çıkarmasına rağmen FETÖ’cülükten yargılanan gazeteci Ahmet Şık; “Bu, Gülen ve Erdoğan’ın rollerini gizleyen bir mütalaa” dedi. Mahkeme heyeti duruşmayı 12 Nisan gününe erteledi

Gazeteciliğe her açıdan darbe

ERK ACARER - @ecarer
erkacarer@birgun.net

İstanbul Çağlayan Adliyesi 18. Ağır ceza Mahkemesi’nde görülen ve Cemaat kumpası olarak tescillenen 13 sanıklı OdaTV davasında sona gelindi. Mahkemede, ironik bir şekilde PKK’nin yanı sıra FETÖ propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanan Ahmet Şık da konuştu. “Dosyanın kapsamlı oluşu ve iki yeni üye hakimin atanmış olması” gerekçeleriyle duruşma 12 Nisan’a ertelendi.

Duruşmadan önce, düzenlenen basın toplantısında, meslek örgütleri, STK temsilcileri, muhalefet partileri vekilleri ve gazeteciler bir araya gelerek, Ahmet Şık’ın ‘anlaşılmaz tutukluluk’ halinin sürmesini protesto etti. Duruşma; Şık’ın Silivri Cezaevi’nden geç getirilmesi nedeniyle planlanan saat olan 10: 00 yerine daha geç başladı.

14 sanıkla başlamıştı…
Savcının tüm sanıklara beraat talebinin ardından, sanıklar esas hakkındaki savunmalarını yapmak için Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ndeydi. 14 Şubat 2011 yılındaki operasyonlarla başlayan OdaTV Davası’nda sanıklar arasında; Ahmet Şık, Prof. Dr. Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Müyesser Yıldız, Mümtaz İdil, Nedim Şener, Hanefi Avcı, Sait Çakır, Coşkun Musluk ve İklim Bayraktar hazırdı. 14 sanıkla başlayan davada, davanın sanıklarından Kaşif Kozinoğlu cezaevinde hayatını yitirmişti.

20 kişilik salon
Çağlayan Adliyesi’nde artık alışılagelen bir skandal yaşandı. OdaTV davası için 20 kişilik küçük bir salon ayrılırken, gazetecilerin bir bölümü, içeri alınmadı. Bu nedenle adliye koridorlarında alkışlı protestonun yanı sıra “Rezalet” sloganları vardı. “Ahmet Şık çıkacak yine yazacak” sloganları ve protestolar mahkeme salonuna kadar ulaşsa da salona girmek isteyenler ısrarla turnikelerin önünde bekletildi.

Gazeteciler kayıt altına alınıp fişlendi
Haberciler; duruma “Arkadaşımızın suçsuz yere tutuklu bulunması yetmiyor, bizler de mesleğimizi yapamıyoruz, haber özgürlüğü de tutsak ediliyor” sözleriyle tepki verdi. Öte yandan bu protestolar sırasında, özel güvenlik mi yoksa polis mi olduğu belli olmayan görevliler, gazetecileri kameraya çekerek adeta fişlediler. Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) ve Ergenekon davaları sürecinde bile bu uygulamaların görülmediğine dikkat çekildi.

‘Gazeteciliği meşru olarak görmüyorlar’
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi-Gazeteci Erol Önderoğlu, durumun kabul edilemez olduğunu; “Bu ilkel uygulama çok gereksiz, bu gerginliğe gerek yok. Aslında uygulama, Bize de medya özgürlüğünün içler acısı hali konusunda fikir veriyor” sözleriyle ifade etti. Önderoğlu şunları aktardı: “Kurumların verdiği basın kartı kabul görmüyordu. Zaman geçtikçe adliyede sarı basın kartı da yeterli olmamaya başladı. Akrediteli gazetecilerin tercih edilmeye başladığı anlaşıldı. Bu uygulamaların hiçbirinin uygar dünyada yeri yok. İşlerini yaptıklarını söyleyen güvenlik görevlileri, talimatla bizim işimizi ve mesleğimizi yapmamıza engel oluyorlar. Bu kamu otoritelerinin gazeteciliği meşru bir meslek olarak değerlendirmelerinin de bir göstergesi.”

Benzer süreç
Duruşma salonuna kelepçeyle getirilen Ahmet Şık, uzun bir aradan sonra kızıyla kucaklaştı. Şık; “1984” adlı eserinde günümüz Türkiye’sini anlatmış olduğu benzetmesi yapılan George Orwell mezarında ters dönmüşse haklıdır” diyerek savunmasında önemli noktalara dikkat çekti: “Tek adam diktatörlüğü demokrasi diye yutturulmaya çalışılıyor. Referandumda ‘Hayır’ diyenlerin ‘terörist’ olarak yaftalıyor’ benzer bir süreç 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra da yaşandı.” Şık; Türkiye’nin de dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Son 10 yılda, bir yandan “Her muhalif ‘darbeci’ diye ilan edilirken diğer yandan da gerçekte darbecileri kıskandıran bir cunta yönetimi inşa edildi.”

‘Ampul zifiri karanlık saçıyor’
48 gündür tutuklu olan gazeteci Ahmet Şık, iktidarın, özü sözü farklı absürt uygulamamalarına da şu ifadelerle dikkat çekti: “AKP, zifiri karanlık bir zihniyeti temsil ediyor ama partilerinin amblemi ışık saçan bir ampul, devlet ve ülke kaynaklarının ve doğanın talan edilerek ülkeyi bir beton cumhuriyetine çevirmenin adına kalkınma diyorlar.” Ahmet Şık, Cumhuriyet gazetesine yönelik tutuklamaları da; “Susturma operasyonu olarak nitelendirerek; “Talimatın gülen cemaati ile suç ortaklarının gizlemeye çalışan iktidardan geldiği açık” dedi. Şık ayrıca avukatlarından ikisinin de bu operasyon kapsamında tutuklu olduğuna dikkat çekti.

‘Biz kazanacağız’
OdaTV davasını da değerlendiren tutuklu gazeteci Ahmet şık: “Bu; Fethullah Gülen ve Recep Tayyip Erdoğan’ın rollerini gizleyen bir mütalaa diyerek ekledi: “Mütalaa hakkımda beraat istese de siyasallığını ortadan kaldırmıyor. Mütalaa göstermiyor, anlatmıyor, açıklamıyor. Sadece susuyor. Beraat istiyor ama gizliyor.” Güce sahip olduklarını düşünenlerin, gerçekleri sansürlemek için gazetecilere karşı giriştiği mücadele, bu topraklarda gazetecilik var olduğundan bu yana sürüyor.Ancak bu beyhude bir çaba. Çünkü her kim olursanız olun, gücünü gerçeklerden alan bir fikirle savaşamazsınız. Biz kazanacağız.”

gazetecilige-her-acidan-darbe-245632-1.

‘FETÖ ile mücadele bu mu?’
Şık dışında savunmasını yapan sanıkların da gerçekçi ifadeleri davaya damga vurdu.

Soner Yalçın gazeteciliğin bedellerine şu sözlerle değindi: “Türkiye’de gerçek anlamda gazetecilik yapmanın büyük ve tehlikeli sonuçları vardır. Hakikate tutkuyla bağlı, dürüstlüğünden taviz vermeyen gazeteci, bizim ülkemizde ya işsiz kalır ya hapse atılır ya da katledilir.”

Barış Pehlivan; “Bu davanın sanıklarının yazdıkları dün dikkate alınsaydı Türkiye bu kadar sorunla boğuşmazdı, derken; önemli bir ayrıntıya dikkat çekti: “FETÖ’ye dokundu diye yanan Ahmet Şık, şimdi FETÖ’den hapiste yatıyor. Bu mudur FETÖ ile mücadele!”

Barış Terkoğlu da AKP’lilerin kandırıldık açıklamasına gönderme yaparak şunları mahkemeye şunları sordu: “Beni Bülent Arınç kadar ahmak olmadığım için mi cezalandıracaksınız? Ya da devletin tepesinde kandırılmaya bıkmamışlardan olmadığım için mi suçlayacaksınız?”

Duruşmada ifadesini veren Nedim Şener, tutuklu emekli eski İstihbarat Şube Müdürü’ne değinerek; “Fethullah Gülen yapılanması bir yılansa onun başı Ali Fuat Yılmazer’dir” ifadesini kullandı.

Yalçın Küçük ise; “Ben Silivri’ye gittikten 15 gün sonra Silivri’deki mahkeme bir karar aldı. Burada suç yok diye beni tahliye etti. Bu kez OdaTV davasını kurgulayıp beni hapse attılar” dedi.

Karar çıkmadı
Odatv davasında karar yine çıkmadı. Mahkeme, “Dosyanın kapsamlı oluşu ve iki yeni üye hakimin atanmış olması” gerekçeleriyle duruşmayı 12 Nisan gününe erteledi.

***

Sami Elvan: Ahmet gibi olanlar susmuyor

Ahmet Şık’a destek olmak için gelenler arasında, Gezi Direnişi’nde polis tarafından öldürülen Berkin’in anne ve babası Gülsüm ve Sami Elvan da vardı. Sami Elvan, Ahmet Şık’ın tutukluluğu ile ilgili olarak düşüncelerini ifade etti: “Türkiye’nin son 5 yılı böyle geçti. İktidar ve Erdoğan, karşısında olanları susturdu. Muhalifler baskı altına alındı. Artık insanların sadece ifade özgürlüklerine değil iradelerine de müdahale ediliyor. Ancak Ahmet gibi olanlar susmuyor. Sonunda biz kazanacağız.”