Söz hakları yok, gençlik yıllarının başında (16-17 yaş) evleniyorlar, liseye devam oranı yüzde 76, yüzde 33’ü yoksulluk yaşıyor, eşitsizliklerle karşı karşıyalar. Kapsamlı bir gençlik politikasının geliştirilip, takip kurumlarının oluşturulmasına ihtiyaç var

Geleceksiz gençlik

Belgin Temur Yağlıtaş/ Uzman Pedagog

Ülkemizdeki çocuk ve genç nüfus oranı gelişmiş ülkelere göre oldukça yüksek seviyededir. Buna karşın ihtiyaç duydukları iyi ve sağlıklı yaşam olanaklarına sahip değildirler. 2014 istatistiklerine göre 16-17 yaş evli çocuk oranı yüzde 0.69, çocuk intiharlarının toplam intiharlara oranı yüzde 18, orta öğretime devam edebilen çocuk oranı yüzde 76’dır. 15 yaş üstü çocukların yüzde 25’inin okula devam etmedikleri yüzde 33’ünün yoksulluk sınırında yaşadığı bilinmektedir. Ailenin eğitim ve gelir düzeyi düştükçe orta öğretime katılım da bu oranda azalmaktadır. Eğitim olanaklarından gençler eşit olarak yararlanamamaktadırlar. Örneğin dershaneye gidemeyecek olan gençler sınavlarda dezavantajlı duruma düşmektedirler. Diğer yandan yüksek öğretim sınavına girebilen gençlerin yarısından azı bir yüksek okula devam edebilmektedir. Sınıflar kalabalık, öğretmen sayısı yetersiz, okulların donanımları çocuk ve gençlerin ihtiyaçlarını karşılamak konusunda son derece sınırlı olanaklara sahiptir. Çocukların ruhsal gelişimlerini anlamaya, takip etmeye, onları psikolojik olarak korumaya yönelik programlar yok denecek derecede azdır. Okulla birlikte iş bulma kaygısı da gündeme gelmektedir. Türkiye’de gençler, iş bulmayı, özellikle insana yakışır iş bulmayı, önlerinde en önemli sorun olarak görmektedir.

Ergenler ve gençler, özel yaşamlarına saygı gösterilmesini bekledikleri ve kendilerini ilgilendiren meselelerde kendi kararlarını vermeyi, bilgi kaynaklarını kendileri seçmeyi, kendi kimlik ve görüşlerini oluşturup bunları ifade etmeyi, çevrelerinde etkili olmayı ve ortak hedefler için kendileri gibi düşünen ve benzer ilgi alanlarına sahip başkalarıyla bir arada olmayı arzu ettikleri çağdadırlar. Türkiye’de de birçok kız ve erkek çocuk yaşamının bu aşamasına yeterince hazırlıklı değildir. BM Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin çocuğun görüş oluşturma, düşünce, ifade, vicdan, din, barışçı amaçlarla toplanma ve özel yaşamın gizliği özgürlükleriyle ilgili hükümleri iyi bilinmemektedir. Gerek aile ortamında, gerekse kurumlarda ve toplum çinde, kendilerini ilgilendiren meselelerde ergenler dahil çocukların görüşlerini merak etme ve bu görüşlere saygı gösterme geleneği zayıftır. Aileler genellikle ataerkil ve hiyerarşik yapıdadır ve çocukların kendilerini doğrudan ilgilendiren konularda bile görüş oluşturmaları ve bunları ifade etmeleri daha küçük yaşlardan başlayarak istenmemektedir. Çocukların eğitimi ve okullarıyla ilgili kararlar onlarla birlikte değil onlar adına alınmaktadır. Çocuklar ise görüşlerinin dikkate alınması gerektiğini, bu hakkından yoksun bırakılmakta olduklarını hiç bilmemekte, ana babalarına yalnızca maddi birtakım talepler için başvurmaktadır. Eğitim sistemindeki durum da buna benzemektedir. Müfredatta son dönemde yapılan değişikliklere karşın çocukların kendi görüşlerini ifade etmeleri halinde ne ölçüde ödüllendirilecekleri şüphelidir. Almak zorunda oldukları derslerle katılmak zorunda oldukları okul etkinlikleri konusunda genellikle çocuklara ne danışılmakta ne de kendilerinden geri bildirim alınmaktadır. Aslında tüm okullarda öğrencilerin kendi temsilcilerini seçtikleri öğrenci konseylerinin bulunması gerekmektedir; ne var ki bu organlar genel olarak çocukları karar süreçlerine katma mekanizmaları olarak görülmemektedir (Benzer bir durum üniversiteler için de geçerlidir). 23 Nisan Çocuk Bayramı ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı gibi günlerde bile çocuklar ve gençler yetişkinlerin onlar adına uygun gördükleri, süsleyici görevler üstlenmektedir.


>> Ergenler ve gençler çoğu kez ana babalar ve toplum tarafından anlaşılmamakta, kendilerine güvenilmemektedir. Görüşlerini ifade edebilecekleri, kendi başlarına karar alabilecekleri şekilde yetiştirilmemekte, tersine bundan özellikle uzak tutulmaktadır. Türkiye, katılımcı bir süreçle bir gençlik politikası geliştirmekte gecikmiştir. İdeal bir gençlik politikasının, nüfusun en az dörtte birini oluşturan bu yaş gruplarına yönelik daha pozitif ve güçlendirici bir tutum öngörmesi, toplumsal yaşama katılımını desteklemesi ve politika yapıcıların dikkatini bu kesimin ihtiyaç duyduğu hizmetlere çekmesi gerekir.

>> Kişisel ve toplumsal gelişim, boş zaman, spor yapma ve bilgi edinme imkanları eşitsiz dağılmıştır. Kız çocuklar, kırsal kesimdeki gençler, yoksullar ve engelliler gibi kesimler, yararlı boş zaman etkinliklerine kendi tercihlerine göre katılmada engellerle karşılaşabilmektedir. İnternete erişimde sosyoekonomik ve cinsiyet eşitsizlikleri vardır. Gençler, internetten eksiksiz yararlanma ve kendilerini ilgili risklerden koruma açısından desteklenmemektedir.

>>Pek çok genç açısından okuldan çalışma hayatına geçiş zorlu ve uzun bir süreçtir. Bugün Türkiye’de gençlerin yaklaşık yüzde 30’u ne okuldadır ne de bir işte çalışmaktadır. Bu, uluslararası standartlara göre çok yüksek bir orandır. Kızlarda bu oran daha da yüksektir ve eğitim ya da iş hayatına katılmayan bu kızların büyük bölümünün daha sonra işgücüne hiç katılmama olasılığı güçlüdür.

Mesleki eğitimi yaygınlaştırmaya ve bu eğitimi işgücü piyasası ihtiyaçlarına daha uygun duruma getirmeye yönelik çabalar da söz konusudur. Ne var ki, eğitim fırsatları bugün de çok eşitsiz dağılmış durumdadır ve kimi gençlerin gelip geçici veya düşük ücretli işlere girmekten başka şansı yoktur. Eğitim sistemindeki iyileşmelere ek olarak, genç dostu iş gücü piyasası ve sosyal güvenlik politikalarına da gerek duyulmaktadır.


>>İlk evlilikte ortalama yaş yükseldikçe gençler kendi yaşam arkadaşlarını seçmede artık daha fazla rol almaktadır. Bununla birlikte, küçük yaşlardaki kızların erken ve zorla evlendirilmelerine karşı mücadele için uygulanabilir ve kanıtlara dayalı politikalara hala gerek duyulmaktadır. Erken yaşlardaki evlilikler kızların üreme sağlığı haklarını ihlal etmekte, erken doğum ve çok/sık gebelik gibi riskli doğurganlık biçimlerinin önünü açmakta; henüz fiziksel, sosyal ve duygusal gelişimlerini tamamlamadıkları bir çağda okullarını bırakıp ev işlerine gömülmelerine neden olmakta, ev içi şiddete maruz bırakmakta ve yoksulluk döngüsünü daha da pekiştirmektedir.

>>Ergen sağlığına halk sağlığı çerçevesinde öncelikle ele almak yararlı olacaktır. Eldeki bilgiler, ergenlerin ve gençlerin sağlık durumlarının uluslararası standartlara göre ancak ortalama bir düzeyde olduğunu göstermektedir. Sigara kullanma dışında riskli davranışlara ilişkin bilgiler sınırlıdır. Ergenlerin üreme sağlığı alanındaki bilgileri, göründüğü kadarıyla, kısmen ilgili sosyal tabular nedeniyle çok sınırlıdır.

Anayasa devlete gençliğin gelişimine yönelik hizmetler sunma görevini vermiştir. Ancak genel bütçeden bu hizmetlere ayırılan oran yetersiz kalmaktadır. Tüm bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda kapsamlı bir gençlik politikası geliştirilip, takip kurumlarının oluşturulmasına ihtiyaç olduğu açıktır.

Kaynak:Unicef Türkiye’de
Çocuk ve Genç Nüfusun
Durumunun Analizi, 2012